Yeise Kapılmak

Ben ne zaman gelecekle ilgili ümitsizliğe kapılsam farkında olmadan Milli Şairimiz Mehmet Akif’in Safahat’ını okumaya başlarım. Safahat okumak beni rahatlatır, geleceğe dair kaybolan hissiyatımı yeniden kazandırır.

Bu günlerde Safahat elimden hiç düşmez oldu. Bu durum elbette hayra alamet değil. Demek ki gelecekle ilgili kaygılarım yeniden artmaya başladı. Nasıl artmasın ki, canım ülkemde yeniden başbakanlığa talip olan ve bu uğurda gözümüzün içine baka baka rakip genel başkanlar için yalan söyleyen siyasi parti başkanları var.

Geleceğe dair kaygılarım nasıl artmasın ki kardeşlerim, ülkemin en başında muhalefet liderlerine; ‘başınıza kaçak saray kadar taş düşsün’ diye beddua veren bir zat-ı muhterem kişi var. Geleceğe dair kaygılarım nasıl artmasın ki a canlar? Ülkemde bir araya gelemeyen, birlikte bir çay bile içemeyen, vatandaşın dertlerini konuşamayan siyasiler var. Ülkemde her gün toprağa düşen canlar var. Göz göre göre yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler var. Yalan var. Talan var. İşe gitmeden maaş alan adamlar var…

Tüm bu yaşananlar ortada dururken aklı başında insanların geleceğe dair kaygıları olmaz mı Allah aşkına? Düşünen insanlar elbette huzursuz olur böyle günlerde. İnanın, ‘eyvah parçalanma sırası bize geldi, iç savaş çıktı çıkacak, kardeşkanı oluk oluk akacak’ diyerek yemekten içmekten kesiliyor insanlar. Sizleri bilmem ama benim psikolojim bozuluyor bu gibi hallerde. Ve istem dışı olarak Akif’e, Onun Safahat’ına sarılıyorum moral bulmak adına Akif ise en gür sesiyle ümit aşılıyor yeise kapılan herkese.

Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak...

Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.

Dünyada inanmam, hani görsem de gözümle.

İmanı olan kimse gebermez bu ölümle:

Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'

Davransana... Eller de senin, baş da senindir!

His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?

Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.

Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?

Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?

Âlemde ziya kalmasa, halk etmelisin, halk! 

Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! 

Ey genç kardeşlerim, gün elleri böğründe oturacak/yatacak gün asla değildir. Yangın yerine dönen vatanımız bizlerden bir kez daha hizmet beklemektedir. Her santimetre karesi şehit kanıyla yoğrulmuş bu cennet vatanda kendi çocuklarımızın özgürce, güven içerisinde ve mutlu bir biçimde yaşamalarını istiyorsak, hırsızlarla, arsızlarla, zorbalarla mücadele etmeliyiz. ‘Bu vatan bizim’ diyerek ev ev, sokak sokak gezerek insanlarımızı bu düzene karşı uyarmalıyız.

Fikirlerine katılmasam da içinde bulunduğumuz durumu yansıttığına inandığım için yazıma Ataol Behramoğlu’nun ‘Yaşamak bu yangın yerinde ’ isimli şiiriyle son vermek istiyorum.

Yaşamak bu yangın yerinde

Her gün yeniden ölerek

Zalimin elinde tutsak

Cahile kurban olarak

Yalanla kirlenmiş havada

Güçlükle soluk alarak

Savunmak gerçeği çoğu kez

Yalnızlığını bilerek

Korkağı döneği suskunu

Görüp de öfkeyle dolarak

Toplanır ölü arkadaşlar

Her biri bir yerden gelerek

Kiminin boynunda ilmeği

Kimi kanını silerek

Kucaklıyor beni Metin Altıok

Aldırma diyor gülerek

Yaşamak görevdir yangın yerinde

Yaşamak insan kalarak

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Erdoğan Arşivi