Fatih Erdoğan
Kendi Soyuna Yapılan İhanet
Bu haftaki yazımıza, vatanına ve milletine ihanet eden hain FETÖ/PDY Terör Örgütü mensuplarına bir kez daha içten ve yürekten bir seslenişle; ‘soyunuz kurusun inşallah’ dedikten sonra başka bir ihanetin hikâyesiyle devam etmek istedik. Bakalım beğenecek misiniz?
Bu hikâye gençliğin, yakışıklılığın, zarafetin, saflığın ve şuhluğun tüm inceliklerini benliğinde toplamış olan ve bir zamanlar (çocukluğumuzda) şehrimizin kırsalında, her kayanın her çalının dibinde görebildiğimiz; ‘Kınalı Kekliğin’ hikâyesidir.
Bir vuruşuyla yüz can alan delikanlılarımızın gençliğini ve yakışıklılığını; ‘keklik gibi maşallah’ diyerek, bir bakışıyla bin can yakan genç kızlarımızın zarafetini ve güzelliğini; ‘keklik gibi sekiyor maşallah’ diyerek anlatmaya çalışırız.
Anadolu insanı olarak Rabbimin özene bezene yarattığı kınalı keklikleri çok severiz vesselam. Kendini görmeyi bırakın, lafını duysak kıpır kıpır olur yüreğimiz. Canımız sıkılsa, yardan ayrılmışlığın hüznü kaplasa yüreğimizi, yüreğimizin en derin köşesinden kopup gelen bir nidayla Muzaffer Sarısözen ustanın sevdirdiği o muhteşem türküyü okumaya başlarız; ‘Keklik gibi kanadımı süzmedim/ Bu kara yazıyı kendim yazmadım/ Alnıma yazılmış bu kara yazı/ Kader böyle imiş ağlarım bazı.’
Gelelim esas söylemek istediklerimize. Görsel olarak; zarafetin, estetiğin ve muhteşemliğin zirvesi olan bu mübarek ve muhteşem yaratık, maalesef ki kendi soyunun tükenmesini sağlayan bir ihanet içerisindedir. İnanmadınız mı? İşte hikâyesi…
Bazı yörelerimizde kekliğin dişisine ‘Meri keklik’ derler. Keklik avcıları keklik avlamak için çoğu zaman muhteşem bir sese sahip olan bu dişi keklikleri kullanırlar. Keklik avı, avcılar tarafından çok sevilen bir avdır. Avcı, keklik bulabileceğini düşündüğü bir yer tespit ederek başlar işe. Bu yere adına ‘evsin’ denilen içinde gizlenebileceği küçük bir barınak yapar. Evsinin etrafına hayvan bağırsaklarından yapılan, bir ucunda sert ağaç çivileri bulunan tuzaklar döşer. Tuzakların arkasına meri/dişi kekliği yerleştirir. Kendisi de, evsinin içine siner ve beklemeye başlarlar. Bir müddet sonra doğal ortamda yaşayan soydaşlarının özellikle erkek kekliğin kokusunu alan meri keklik başlar ötmeye, öttükçe kayalıklarda sesi yankılanır. Erkekte ona cevap verir. Avcıların deyimiyle bir birlerini görmeden âşık olurlar.
Dişi keklik ötüşünü sıklaştırdıkça erkek keklikler çoğalmaya başlar. Tüm dişiliğini ötüşüne yansıtan meri keklik, eşsiz bir sanatçısı gibidir. Ötüşünü renklendirir ve uzattıkça uzatır. Erkek kekliklerden biri bu şuh nameler karşısında daha fazla dayanamaz, kanatlarını hafifçe kaldırıp bulunduğu yerden ileri doğru bir iki adım atar. Biraz sonra olacaklardan habersizdir. Duraklar, meri keklik erkeğin kokusunu almış ve kendisine yaklaştığını hissetmektedir. Tekrar ötmeye başlar. Öttükçe coşar ve erkeğini davet eder. Bu böyle bir davettir ki, erkeğin karşı koyması imkânsızdır. Dişi kekliğin sesi kanını kaynatır, içi kıpır kıpır olur. Her yanını ateş basar. Karşı koyacak ne hali ne mecali kalmıştır.
Erkek keklik, mest olmuştur. Dişisine kavuşmak için hareketlenir, kanatlarını hafifçe kaldırır, gövdesini biraz şişirerek havalanır. Bir iki kanat çırpar başlar aşağı doğru süzülmeye. Dişi, olup bitenleri zevkle izlemektedir. Galip gelmiştir. Erkeğini kandırmış, kendisine esir etmiştir. Bu zevki sefa içinde ötüşlerini hızlandırır. Gittikçe sıklaşan ötüşleri ile erkeğin havadaki dansına yerden eşlik eder. Sesiyle sedasıyla, başını döndürdüğü erkeğini adeta sarhoş etmiştir. Erkek evsinin etrafında pervane olmuştur adeta. Döndükçe döner. Hele bir kanat süzüşü vardır ki, bakmaya doyamazsınız. Kendini bir düzeltir, bir sola yatar bir sağa, dişi keklik öttükçe o süzülür, süzüldükçe aşka gelir.
Evsinin etrafında semazen olmuştur. Kanatlarını bir açar bir kapatır. Bu ölüm dansında başı dönmüş yorulmuştur. Bir an önce dişisine kavuşup, onu kanatları arasına alıp kucaklamak istemektedir. Vakit birleşme zamanıdır. Kanatlarını düzeltip dişisine doğru başlar süzülmeye. Yere doğru hızlı bir pike yapar ve dişisinin bir kaç adım ötesine konar. Göz göze gelirler. Dişiden davetkâr bir bakış alır erkek. Kendisi de, sürmeli gözlerle ona cevap verir. Başını ileri doğru uzatır. İki yanağına doğru uzanan yeleleri, gözlerinin etrafında halka halka dönen sürmeleri, ona ayrı bir güzellik katmıştır. Kurbanlık koç gibidir. Dişi en şehvetli sesiyle tekrar öter. Hasretini sevdasını hep içinde tutan erkek, son hamlesini yapar, bir an önce aşkına kavuşmak için bir iki adım daha atar ve hain tuzağa düşer.
Ayağını çektikçe tuzağın ipi daha sıkılaşır. Meri keklik muradına ermiştir. Erkek çırpındıkça o rahatlar. Tüm arzuları ve şuh ötüşleri bitmiştir. Avcı evsinden çıkar, erkek kekliğe doğru yürür. Kekliğin ayağını tuzaktan çıkarıp iki ayağını iple bağlar. Ayaklarından tutup kaldırır. Başı aşağı doğru gelen keklik, dişiyle son kez göz göze gelir. Erkeğini zalim avcının ellerine teslim eden dişi hatasını o an anlamıştır. Suskundur. Çıtı çıkmaz. Bıçak vursan kanı akmaz. yaptığına pişmandır. İki sevdalı bir birlerine kavuşmadan ayrılmışlardır. Kader yazıyı böyle yazmıştır.
Kendi soyuna ihanet edenlerin akıbeti ya tutsaklık ya da ölümdür. Böylelerine üzülmeye değmez. Çünkü ‘bu sonu kendi soydaşlarına ihanet ederek kendileri hazırlamışlardır.’