Fatih Erdoğan
Yüzüncü Yılında Çanakkale
“Asımın nesli… Diyordum ya… Nesilmiş gerçek,
İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek.”
Mehmet Akif ERSOY
18 Mart 1915 tarihinde her şeyi hesap edip, yenilgiyi hesap etmeyen düşman kuvvetleri, büyük bir harekâtla boğazları geçip İstanbul’u ele geçirmeye kalkışırlar. Savaş bittiğinde kalkıştıklarına bin pişman olurlar ama son pişmanlık fayda etmez. Ecdadımız tarihin sayfalarına altın harflerle emsalsiz bir zafer daha yazarken dünyaya hükmettiklerini zanneden rezil batılılar ise dünyaya bir kez daha rezil olurlar.
Çanakkale zaferi; “ölümü yaşamaktan daha güzel gören dedelerimizin bizlere armağan ettiği eşsiz bir zafer” olarak Türk tarihindeki şerefli yerini alır. “Vatanı, milleti ve dini için ölmeyi vazife bilenler” o gün tarihi bir zafer elde ederken biz torunlarına da eşsiz bir Vatan armağan etmişlerdir.
Ecdat yadigârı bu topraklara sahip çıkabilmek için; “Vatanı, Milleti ve Dini için yaşayan” nesiller yetiştirmek gerekiyor. “Ezan dinmesin, Bayrak inmesin, Vatan bölünmesin” diyebilecek saf, temiz, samimi, “kınalı kuzular” yetiştirmek gerekiyor. “Saçına niçin kına yakıldığını bilmeyen” kınalı kuzularınız varsa salına salına gezebileceğiniz bir vatanınız, nazlı nazlı dalgalanan bir bayrağınız ve gümbür gümbür okunan ezanlarınız var olacak demektir.
Kınalı Ali’nin hikâyesini bilmeyen yoktur ama bir kez daha yazmanın kimseye zararı olmaz.
Gökten yağmur yerine bomba yağan Çanakkale’de Üsteğmen Faruk isimli genç bir subay cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor, onlarla sohbet ederek kendilerini tanımaya çalışıyordu. Bir ara saçları kınalı bir çocuk görür ve merakla “adın ne senin evladım?” diye sorar.
Çocuk: “Ali”, diye cevap verir.
- “Nerelisin?” der Komutan.
Ali: “Tokat, Zile'denim” komutanım diye cevap verir.
- “Peki, evladım saçının hali ne?”
Ali: “Anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım” der.
- “Annen neden kına yaktı ki?” der üsteğmen.
Ali: “Bilmiyorum komutanım” der.
“Peki, gidebilirsin Kınalı Ali” der komutan. O günden sonra herkes ona “Kınalı Al”' der. Arkadaşları Kınalı Ali’yi hem çok severler hem de kafasındaki kınayla sürekli dalga geçerler.
Bir gün ailesine mektup yazar Kınalı Ali. Mektubun sonunda Annesine şöyle seslenir;
“Anacağım kafama kına yaktın, burada komutanlarım ve arkadaşlarım benle hep dalga geçiyorlar. Sakın kardeşim Ahmet'e de yakma. Onunla da dalga geçmesinler” diye bitirir mektubu.
Tüm arkadaşları gibi Kınalı Ali’de şehit düşer.
Aradan zaman geçer. Kınalı Ali'nin ailesine yazdığı mektubun cevabı gelir. Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp okumaya karar verirler. (aslı Çanakkale müzesinde sergilenmekte olan mektupta şunlar yazılıdır.) "Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler, kardeşime de yakma, demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle, senle dalga geçmesinler. Bizde 3 şeye kına yakarlar canım oğlum;
Birincisi, gelinlik kızlara kına yakılır ki gelin gittikleri eşlerine ve çocuklarına kurban olsunlar diye.
İkincisi, kurbanlık koçlara kına yakılır ki Allah'a kurban olsunlar diye.
Üçüncüsü ise askere giden yiğitlere kına yakılır ki vatan toprakları için ya şehit ya gazi olsunlar, düşmana aman vermesinler diye... Mektup; “Allah’a emanet olun kınalı kuzularım” diye biter.
Bu gün 18 Mart 2015, bu eşsiz zaferin 100’üncü yıl dönümü. Bir asır önce vatanları için şehit olan tüm kınalı kuzularımıza hürmeten bu gün herhalde bir şeyler yaparız değil mi? Şehitlerimizin temiz pak ruhları için Kuranlar okur, hatimler hediye ederiz. Bunların yanı sıra birde evlerimizi ve işyerlerimizi bayraklarla donatmalı ve Türk olarak dünyaya geldiğimiz için Cenab-ı Allah’a çokça hamt ve şükür etmeliyiz. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene”