Fatih Erdoğan
Toplumsal Meseleler
Kahramanmaraş’ta yaşayan insanlarımız bireysel yaşamdan hoşlanıyor. Toplumsal meseleler karşısında, ’bende varım’ diyerek bir araya gelmiyorlar. Aynı soydan aynı kandan insanlar dahi birbirlerini yakın aralıklarla görmüyorlar. Üçüncü kuşak çocuklardan hısım akrabasını tanıyanların sayısı oldukça az. İnsanlarımız genellikle eviyle işi arasında bir yaşam sürdürüyorlar.
Bu çağda böyle olması gerekiyor; ‘işlerim çok yoğun, işime ve aileme ayırdığım zaman günümün tamamını alıyor’ denilebilir. Doğru olmasına doğru ama toplumsal meselelerle kim ilgilenecek? Sivil Toplum Örgütleri nasıl hizmet üretecek? ‘Apartman toplantılarına katılmazsanız, veli toplantılarına hiç uğramazsanız, üyesi olduğumuz dernek toplantılarına, Sivil Toplum Kuruluşlarının etkinliklerine katılmazsanız’ buralardaki sorunlar nasıl çözülecek?
Kahramanmaraş’ımızın sorunları bu yüzden çözülemiyor. İnsanlarımızın çok değerli fikirleri olmasına rağmen maalesef çözüm aracı olarak kullanılamıyor. Ortak aklı bir türlü yaşama geçiremiyoruz. Bence; ‘bize ait olanları’ yeniden tanımlamalıyız. Ortak kullanım alanlarını kendimizin kabul ederek buralarla yakından ilgilenmeliyiz. Üç çocuğum var yerine; ‘tüm çocuklar benim.’ Benim evim yerine; ‘benim sokağım, benim mahallem, benim şehrim,’ benim ailem yerine; ‘benim insanlarım’ diyebilmeliyiz. Yaşadığımız yerdeki sorunları kendi sorunumuz olarak kabul edebilmeliyiz. Sorunlarımızın çözümlerini birlikte belirleyip, birlikte çözmeye çalışmalıyız.
Sivil Toplum Kuruluşlarının Sayın Yöneticileri ise; ‘farklı seslere tahammül edebilmeyi, aykırı fikirlere saygı duymayı’ öğrenmeliler. Bu yönlerini biraz daha geliştirmeye çaba göstermeliler. Her insanın ayrı bir birey olduğunu, farklı algılamalarının olabileceğini, farklılıklarımızın zenginliklerimiz olduğunu kabullenerek kurumlarını yönetmeliler. Katkı sağlamak isteyen tüm insanlarımızı derneklerine davet etmeliler. İnsanlarımız yararlı olacağına inandığı bir derneğe üye olarak o alanda aktif olarak çalışmalarını sürdürmelidir. Derneklerde, Vakıflarda, Sivil Toplum Kuruluşlarında, Siyasi Partilerde daha fazla hizmet üretmeliyiz. “Halka Hizmet Hakk’a Hizmettir” anlayışına tekrar dönebilmeliyiz. ‘Eğitim, Sanat, Kültür, Spor, Tanıtım, Gençlik, Kadın, Çocuk, Yaşlı, Engelli, Gazi, Şehit’ gibi çalışma guruplarına katkı sağlamak için zaman ayırmalıyız. Yaşadığımız kent işte o zaman daha huzurlu, daha estetik, daha kolay yaşanabilir bir kent olacaktır. İnsanlarımızın çoğunun daha mutlu, daha huzurlu olduğunu göreceğiz. O zaman geleceğe daha güvenle bakabileceğiz. Çocuklarımızla daha iyi anlaşabileceğiz. Daha az kuşak çatışması, daha az intihar vakaları, daha az sokak çocuğu, daha az boşanmalar, daha az hırsızlık, daha az yalan, daha az talan, daha az kavga olduğunu işte o zaman göreceğiz.
Bunlar az şeyler mi? Bunlar için bir arada çalışmaya değmez mi? Elbette değer dediğinizi duyar gibiyim. Öyleyse; ‘Bu davranış değişikliğini kim sağlayacak?’
Zor bir soru oldu. Öğrenci ağzıyla, kazık hatta ‘Baraj’ sorusu gibi. Cevabı Bulduk bulduk, bulamazsak işimiz gerçekten çok zor olacak. Sınıfta kalabiliriz, küme düşebiliriz. Sonuçta birçok hizmetten yoksun kalmamız içten bile değil. Gaziantep, Adana, Kayseri bermuda üçgeninin arasında zar zor gelişen bir şehirde yaşamak isteyenlere bir sözüm yok, onların tuzu kuru. Onlar, ‘bu şehir küçük olsun, bizim olsun’ diyenler. Ağızlarını her açtıklarında, ‘Maraş’tan daha güzel bir yer yok’ diyenler. ‘Daha ne istiyorsunuz ki’ diyenler. Allahın lütfettiği güzellikleri göstererek iktidardaki siyasetçilerin çirkinliklerini örtmeye çalışıyorlar. Kimi, ‘sahibiniz benim’ deyip atıyor kazığı kimi, ‘Bakanınız benim’ diyerek yapıyor ayıbı. Kısacası ‘gelen vuruyor giden vuruyor.’ Bu gidişle vurmaya da devam edecekler. Eğer biz izin verirsek…
Peki, işler hep böyle mi gidecek? Elbette hayır, demeyi ne kadar çok istiyorum bir bilseniz. Biz istersek elbette böyle gitmeyecektir. Çünkü güç, biziz. Yaşadığımız bu yerlerin problemlerini birilerinin insafına bırakmayıp çözümünü kendimiz üstlenebiliriz. Yıllardan beri bizi uyutan bazı Derneklerin pişkin yöneticilerini alaşağı edebiliriz. Çocuğumuzun Öğretmenini, Okulumuzun Müdürünü, Mahallemizin Muhtarını, Sağlık Ocağımızın Doktorunu, Devlet Dairelerindeki Memur ve Müdürleri, Belediye Başkanımızı, Sayın Valimizi daha yakından izleyebiliriz. Eskiden olduğu gibi ‘haksızlık, hukuksuzluk’ yapanların burnundan getirebiliriz. Biz istersek çok şeyİ düzeltebiliriz. Yavrularımızın daha mutlu daha güvenli yaşayabileceği bir çevre oluşturabiliriz. Yeter ki ‘Toplumsal meselelerimize biraz daha zaman ayıralım. Yeter ki evimizin, bağımızın, bahçemizin dışındaki sorunlara da sahip çıkalım…