Sakin Olabilmek

Bu gün günlerden pazar, karar verdim bu gün memleketin haline pozitif yönünden bakacağım. Olaylara hep olumlu tarafından yaklaşacağım. Bu gün hiçbir şeye üzülmeyeceğim. Can sıkıcı her ne haber duyarsam duyayım; “Sat Anasını” deyip üstüme bile almadan geçip gideceğim. Kısacası bu gün bazen kör bazen sağır olacağım…

Televizyonu açıyorum haber spikeri buz gibi bir yüz ifadesiyle haberleri sunmaya çalışıyor. Belli ki onunda canı yanıyor. Titrek bir sesle “ Kardeş Mısır’da Muhammed Mursi'nin tutulduğu tahmin edilen Cumhuriyet Muhafızları binasının önünde Mısır Ordusu tarafından gerçekleştirilen katliamın ardından hayatını kaybedenlerin sayısı 103'e yükseldi” diyor. Duymamış gibi davranarak o kanaldan kaçıp başka bir kanala geçiyorum.

Bu gün bu tür can acıtıcı haberleri duymak istemiyorum. “Bu tür haberler duymaktansa sinir bozucu reklam kuşağını izlemeye bile razıyım” diyerek reklamları izlemeye başlıyorum. Kanlı açar açmaz reklamlar sona eriyor ve başka bir haber spikeri hanımefendi mutluluktan uçarmışçasına çok mutlu bir sesle; “Adalet Bakanlığı'nın başlattığı çalışmayla sağlık sorunları yaşayan tutuklu ve hükümlüler tahliye edilecek. İlk sırada 50 KCK sanığı var. Adalet Bakanlığı bu yasadan Abdullah Öcalan’ın yararlanması için formül arıyor.” Bu kez kanal değiştirme yerine televizyonu kapatıyorum…

Televizyonu kapatıp biraz hava alabilmek için balkona çıkıyorum. Evimin karşısında çok küçücük bir park var. Park henüz birkaç yıllık yani ağaçlar henüz çok küçük. Dolayısıyla hiç zula yeri yok. Bu yüzden parktaki en küçük bir hareket dahi bizim balkondan canlı yayın gibi izlenmekte. Saat 15.00 civarı. Hava oldukça sıcak, bu yüzden olsa gerek parkta kimsecikler yok. Sağa sola bakınırken balkonda kulakları sağır eden bir sesle ilerlemeye çalışan bir dolmuş bizim tenha parkın önünde durarak aşağıya bir çift indirdi.

Dolmuşta havasızlıktan bunaldıkları her hallerinden belli olan bu yorgun çift ‘Allah âlem’ biraz dinlenmek ve sonra yollarına devam etmek düşüncesiyle olsa gerek parka girerek bir banka oturdular. Bu sıcakta “o gök gürültüsüne denk bir gürültüyle yolcu taşıyan dolmuşta ben de seyahat etsem indiğimde yakınlarda bir park varsa herhalde bende parka girer ve biraz olsun dinlenirim” diye düşündüm. Yanılmışım…

Yanılmışım, “çünkü balkonumun karşısındaki parka girip en önlerdeki bir banka oturan o çift önce el ele tutuştular sonra sarmaş dolaş oldular. Sonra yanak yanağa daha sonra dudak dudağa bir vaziyette bir birlerine sıkı sıkı kenetlendiler. Onlar safları sıklaştırdıkça ben; “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm” duasını okuyarak sinirlenmemeye çalışıyorum. Kardeşim bu kadar alçaklık olmaz ki. İnsan olan birisi şu aziz mübarek Ramazan-ı Şerif’e birazcık saygı duymaz mı? Yapacak bir şey yok; “Edep yahu” diyerek tekrar içeri girdim.

İki gün önce küçük oğlum sokakta bir “Turaç Kuşu” yavrusu bulmuş ve eve getirmiş. Çok güzel bir kuş, çocukluğumda bir kekliğim vardı, canım gibi severdim. Oğlumun bularak eve getirdiği Turaç yavrusunu da çok sevdim. Sadece ben değil ev halkının tamamı Turaç Kuşunu çok sevdi. Gel gör ki bizim yavru Turaç’a dünden beri su bile içiremedik. Mübarek hayvan oruç mudur nedir ne bir lokma bir şey yiyor nede bir yudum bir şey içiyor. Bu sevimli kuşu öldürürüz korkusuyla Üngüt deki hayvanat bahçesine vermeye karar verdik. Kuşu alarak oğlum ve kızımla birlikte kuşu alarak hayvanat bahçesine doğru yola çıktık. Hayvanat bahçesi sahipleri Turaç yavrusunu vereceğimizi işitince memnuniyetle kabul ettiler. İki gün gibi çok kısa bir süreliğine beraber olduğumuz bu güzel kuşun yaşamını artık emin ellerde sürdüreceğini bilmek çocukları ve beni son derece sevindirmişti.

Bu duygularla tekrar eve geldik. Ben televizyonu açarak karşısındaki divana uzandım. Ekrandaki haber spikeri sanki bana inat titrek bir sesle “ Kardeş Mısır’da Muhammed Mursi'nin tutulduğu tahmin edilen Cumhuriyet Muhafızları binasının önünde Mısır Ordusu tarafından gerçekleştirilen katliamın ardından hayatını kaybedenlerin sayısı 103'e yükseldi” diyerek haberlerini okumaya devam ediyor. Beli ki kanıma girecek, biraz daha durursam duyduklarımın karşısında kayıtsız kalarak; “sat anasını” falan diyemeyeceğim. Bozulan moralim yeniden düzelsin düşüncesiyle televizyonu kapatarak yeniden balkona çıktım.

Çıkmaz olaydım! Birde ne göreyim; “İki saat önce dolmuştan inerek bizim balkonun karşısında yanak yanağa dudak dudağa canlı yayına başlayan ve bana sayısız ‘Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm’ çektiren” edepsiz çift hala aynı vaziyette durmuyorlar mı? Bir yandan “Edep yahu - edep yahu” diyerek öbür yandan ‘Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm’ duasını okuyarak tekrar içeriye girdim. Dün pazardı ve ben kimseye sinirlenmeden günü atlatmayı becerdim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Erdoğan Arşivi