Fatih Erdoğan
Kimseyi Küçük Görmeyeceksin, Kimseyi Sırtından Vurmayacaksın…
Derviş Yunus birkaç günlük yürüyüşün ardından bir kasabaya varır. Kasabada sağına soluna bakına bakına ilerlerken sokağın karşı ucundan kendisine doğru yaklaşan bir kalabalık görünür. Bu kalabalık sekiz on askerin arasında gösterişli mi gösterişli, heybetlimi heybetli, azametlimi azametli bir adam vardır. Bu azametli adam o beldenin kadısıdır. Askerler karşıdan gelen adamla aralarında birkaç kulaç mesafe kalınca dururlar. Kadı efendi askerlerine seslenir; ‘şu zavallıyı tez alın getirin. Kimdir, kimin nesidir, sorup soruşturalım. Bir sıkıntı çıkmadan necidir anlayalım’ der.
Emri alan askerlerden bir kaçı hemen Derviş Yunus’un yanına varır, hal hatır sormadan, bir selam dahi vermeden; ‘Bizi takip et ey miskin’ diyerek kollarına girerler. Zaten yorgun bir halde olan Derviş olanları anlamaya çalışır ve sessizce kendisine söylenenleri yapar. Hızlı adımlarla yürürler ve sokağın başında askerlerin arasında tüm heybetiyle gözlerinin içine bakan kişinin huzuruna varırlar.
Heybetli adam; ‘Kimsin sen bire derviş, ne ararsın benim beldemde’ diye seslenir Yunus’a. Sorar mı azarlar mı bilinmez. İhtiyar Derviş, korkudan eser bulunmayan berrak bir sesle cevap verir; ‘ ne inim nede cin, aynı senin gibi bir insanoğluyum efendi’ der.
Heybetli adam bir Yunus’a bakar, bir verdiği cevaba. Bu miskinin ‘bende senin gibi bir insanım’ demesinden hiç hoşlanmaz, kızgınlığı biraz daha artar. Daha ürkütücü bir sesle; ‘Kimsin sen ki kendini benimle bir tutarsın bire utanmaz kendini benimle bir tutarsın, utanmadan kendinle öğünürsün bire hadsiz’ diyerek kızgınlığını ifade eder.
Allah dostu Yunus istifini hiç bozmaz, elindeki asasına yaslanır, gözleriyle kendini beğenmişin gözlerin içine baka baka verir cevabını; “Kim olduğunu bilmediğim ey efendi, gücünü yanındaki Devlet-i Ali Osmanlının askerlerinden mi, yoksa sarıp sarmalandığın şu üç beş kuruşluk çaputtan mı alırsın bilmem. Sakın onlara güvenip Allahın kullarına üstünlük taslama. Sende, bende, Allahın yarattığı tüm insanlarda biriz, kardeşiz. Bilmem anladın mı? Anlamadıysan tekrar söyleyeyim; ‘Bir avuç toprak, birazda suyum ben. Neyimle övüneyim, işte buyum ben’ diye son sözünü söyler.” Söyleten, asırlarca unutulmayacak olan bu ilhamlı sözleri söyletmiştir Yunus’a.
Baltayı nasıl taşa vurduğunu anlar, utanır, mahcup olur Kadı Efendi. ‘Kimde ne var yok ancak Allah bilir. Bundan sonra kimseyi, ama kimseyi hor görmeyeceksin Kadı efendi’ diyerek söz verir kendi kendisine. Kadı Efendi sözünü tutmuş mu tutmamış mı bilmiyorum. Ama bilinen bir şey var ki, İnsanlar; Allah’ın kendilerine nasip ettiği ilmin, malın, servetin, evladın, mevki ve makamın ve her türlü güzelliğin şükrünü eda edebilmelidir. Sahip olduğu bu üstünlüklere güvenip başka kimseleri küçümsememeli, kibirlenmemeli, büyüklük taslamamalıdır.
Kendisine verilen ilmi, malı, mevki ve makamları başkalarına karşı kullanan, sahip olduğu bu nimetlere güvenerek kibirlenen, büyüklenen, kendisini beğenme ve başkalarını hor görme yanlışına düşenlerin bu davranışları kâinattaki her şeyin tek mâliki olan Allah Teâlâ’yı gazaplandırır. ‘Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.’
Abdulkadir Selvi, Hürriyet'te "Erdoğan’ın yeni dönem stratejisi" başlığıyla yayımlanan yazısında, Erdoğan’a, Milletvekilleriyle bir araya geldiği toplantıda yeni parti konusu da soruluyor. Erdoğan’ın duygusallaştığı ve 'Sırtımızdan hançerlediler' dediğini belirtiyor.
Milli görüş çizgisinden hiç ayrılmayan bir dostum var. Bu konuyu ona soruyorum; ‘Sayın Erdoğan’ın eski yol arkadaşları yeni parti kuracaklarmış. Bu konu Sayın Erdoğan’a sorulunca; 'Sırtımızdan hançerlediler' demiş. Sen ne dersin deyince; Anadolu’da ‘Etme, bulursun’ diye güzel bir söz vardır. AK Parti kurulurken aynı soru Sayın Necmettin Erbakan Hocamıza da sorulmuştu. Hiç unutmam rahmetlinin cevabı da aynıydı.
Milli Görüş’çü arkadaşım sevinerek bastı narayı; ‘Vallahi Ataların boşa söylenmiş tek bir sözü bile yok.’