Değerlerimize Sahip Çıkalım

Gençlerimiz çalışmadan, emek harcamadan büyümek, başarılı olmak istiyor. Esnaf,  birkaç yıl geçmeden zengin olmak Memur, henüz masasına oturmadan Müdür olmak istiyor. Bilmiyor ki ‘hak etmeden elde edilen servette, makamda kalıcı olmayacaktır.’ Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır. Büyüklerimiz bu konuyu biz küçüklere anlatırken; ‘Kavak Ağacı İle Kabak’ isimli kıssayı anlatırlardı. Bizim çok hoşumuza giderdi. Şimdiki çocuklarda hoşlanır mı bilmem?

Bir su kenarında ulu bir kavak ağacı yaşarmış. Gün gelmiş bu kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki (kabak filizi) kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle o kadar hızlı büyümüş ki kısa bir süre sonra neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:

—Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?

—On yılda, demiş kavak.

—On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.

—Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!

—Doğru, demiş kavak. ‘Sonun hayırlı olur inşallah’ diye dua etmeyi de unutmamış.

Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:

—Neler oluyor bana ağaç?

—Ölüyorsun, demiş kavak.

—Niçin? Diye sormuş kabak.

—Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda geldiğin için. Demiş kavak.

Yavrularımız tek başına, yalnız yaşamayı seviyorlar. Paylaşmayı, yardımlaşmayı hiç ama hiç sevmiyorlar. Oysa ‘Ağaç Dallarıyla Gürler’ diye bir atasözümüz var bizim. Büyüklerimiz; ‘Mutluluk Paylaştıkça Çoğalır, Üzüntü Paylaştıkça Azalır’ sözüyle büyüttü bizi. Birlik/Beraberlik sevgiyi, yalnızlık ise kini ve nefreti doğurur. Büyüklerimiz biz küçüklere bu konuyu anlatırken; ‘En İyi Buğday’ isimli kıssayı anlatırlardı. Biz çok etkilenirdik. Şimdi işe yarar mı bilmem?

Ülkenin birinde her yıl ‘en iyi buğday’ yarışması yapılırmış. Yarışmayı uzun yıllardan beri hep aynı çiftçi kazanıyormuş. Çiftçiye bu işin sırrı sorulduğu zaman:

—Yarışmayı hep benim kazanmamın sırrı, ‘kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmamdan kaynaklanıyor olsa gerek’ demiş Çiftçi.

—Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle paylaşıyorsunuz ve aynı tohumları ekmenize rağmen hep siz birinci oluyorsunuz öyle mi? diyenlere gülümseyerek cevap vermiş Çiftçi:

—Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor. Demiş Çiftçi.

Maalesef günümüzde birde güven problemi var. Güvenilir insan sayısı hızla artıyor. Oysa bir toplumda güven problemi varsa işler hiç de iyi gitmez.

İnsanlar ne iş yaparlarsa yapsın, güven duydukları kişilerle iş yapmak isterler. Kandırılmaktan, aldatılmaktan korkarlar. Bu sebeple yavrularımıza ‘güvenilir olmayı ve duyulan güveni boşa çıkarmamayı’ mutlaka öğretmeliyiz.

İnsanların bir birlerini kandırmaları doğru bir davranış değildir. Emeğinin çalınması kimsenin hoşuna gitmediği gibi kimse böyle bir durumla karşılaşmak istemeyecektir. Ağaç yaşken eğilir. Çocuklarımıza, gençlerimize hırsızlığın her türünün kötü olduğunu anlatmalıyız. Başka birisini kandırmanın da hırsızlık olduğunu öğretmeliyiz.

Büyükler; ‘Güvenilir bir kişi olmak sermayelerin en büyüğüne sahip olmak demektir’ derlerdi. Bir dönemler bırakın başkalarına ait bir eşyayı izinsiz almayı, yolda bulunan para dahi alınmazdı. Çok değil bu durum kırk/elli yıl kadar önce böyleydi. Günümüzde böyle mi? Maalesef böyle diyemiyoruz.

Etrafımız bırakın kulunun malını, Allah’ın malını dahi çalan insanlarla dolu. Bizzat mal çalanlar, ihaleye fesat karıştıranlar, taahhüt ettiği işi eksik yapanlar hep bizim çocuklar değil mi? Maalesef bizim çocuklar. Çocuklarımız dosdoğru olsunlar istiyorsak Onlara Allah’tan korkmayı da Allah’ı sevmeyi de öğretmeliyiz. Allah’tan korkandan da sevenden de Ona muhalif bir iş yapamaz…      

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Erdoğan Arşivi