GELECEĞE ÜZÜLME STRESİ 

Gelecek dediğimiz şey, gerçekte olmayandır. Olmayanı varsayıp, endişeye kapılmak ise, boş hayalin stresi demektir. Çünkü gelecekte önümüze bir engel mi çıkacak, yoksa nimete mi kavuşacağız, bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, geleceğin gayb âleminde olmasıdır. Öyle ise gelecekle ilgili kötü hayallere dayalı gayb defterini önceden açmak, stres üretmekten başka bir şey değildir. Bunun dindeki adına Tul-i emel denilmektedir.

Tul-i emel ile ilgili bir hadis-i şerifte:

 “Âdemoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: Bu da Mala karşı hırs ve hayata karşı hırstır”.Buyrulmaktadır. (Buharî, Rikâk; Müslim, Zekât) 

            Tul-i emel: Bitmeyen hırs, açgözlülük ve tamah anlamına da gelmektedir. Kendini bu hale kaptıranlar,  ibâdetleri aksatır, hayatı dolu dolu yaşama gibi bir gaflete düşerler. Tövbe etmek için zamanın bol olduğunu düşünür,  vaaz ve nasîhata da  önem vermezler. Sağlık ve gençliğine güvenerek ölümü unutma tehlikesine düşerler. Bu düşüncelere, dünya sevgisi de denilmektedir.

Dünya sevgisi, imanla kontrol edildiği takdirde, insanı çalışmaya, daha çok kazanıp, daha fazla zekât vermeye, hayır hasenatta bulunmaya teşvik eder. İmansız bir kontrol ise, âhireti unutmaya, ve haramların peşinden koşmaya yol açar. Böyle bir dünya sevgisi, ilahî dinlerin tamamında reddedilmiştir. Çünkü insanoğlu dünya zevklerine daldığı zaman, ondan ayrılmak istemediği gibi, Ölümü düşünmek bile ona son derece zor gelecektir. Kalbini dünyaya kaptırdığı için her şeyin kendi menfaatine uygun olanını tercih edecek, batıl kuruntuların hayranı ve esiri haline gelecektir. Hâlbuki Ayet-i kerimede:

“Ey insanlar! Şüphesiz Allah'ın va­adi haktır. Dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı (şeytan da) sakın sizi Allah (affeder diye boş vaatler)  ile kandırmasın” buyurulmaktadır.( Fatır Suresi 35/5)  

Yani dünyadan faydalanma duygusu kişiyi ahiret için çalışmaktan alıkoymamalıdır. Dünya sevgisi aklımızı başamızdan almamalı ve  şeytanın af temennisi, ile insanı aldatmamalıdır.

Peşinde koştuğumuz değerler dünyanın ötesine geçmemelidir. Çünkü varlığın ve hayatın içi, Allah sevgisine muhtaçtır. Zira Ayet-i Kerimede:

 “Dikkat edin, kalpler ancak Al­lah'ı zikretmekle tatmin olur” buyurulmaktadır.”( Ra’d Suresi 13/28) 

Allah(c.c.)ı unutarak yaşanılan lezzetler,  aslında en büyük acıdır. Çünkü dünya isteklerinin kabirle sona erdiğini, Ömrümüzün de  Allah’ın elinde olduğunu bilmekteyiz. Öyle ise, yarın aç kalacağım veya  hasta olacağım gibi düşüncelerle yaşamak stres üretmekten başka bir şey değildir.

Kul, kendisine verilen ibadet görevini yapmalı, gelecek için de endişe etmemelidir.

Ne zaman öleceğini bilmeyen bir kimsenin ölüm endişesi çekmesi, doğmamış bir çocuğun hayat zorluklarını düşünmeye benzemektedir. Bu düşüncenin baskın olması da dünyayı çok sevmekten kaynaklanmaktadır. Bu durumu belirten bir hadis-i şerifte:  

"Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi” buyurulmuştur. (Tirmizî, Tıbb 1, 2037.) 

Allah'ın sevdiği kulunu dünyadan korunması demek, kulunu dünyanın şehvetlerinden, ahiretine zarar verecek çirkinliklerden uzak tutması ve dünyanın aldatıcı güzellikleriyle kalbinin kirlenmesini önlemesi demektir.. 

            Yüz sene yaşanacak olsa bile, cennetin bir saatine denk gelmeyecek dünya için tavizler verip, endişe çekmeye lüzum yoktur.

Mevki, makam ve para gibi şeyler, geleceğin garantisi olarak görülmemelidir. Elma kurdunu elmanın içinde, balıkları denizin dibinde besleyen Allah(c.c.) a tevekkül ve teslimiyet gösterilmelidir. Ancak böyle bir düşünceye sahip olmak,  çalışmadan rızık beklemeyi gerektirmez.

Allah(c.c.) hiç kimseyi gelmeyen günlerden dolayı mesul tutmaz. Öyle ise ne getireceği belli olmayan yarının tasasını çekmeye lüzum yoktur. 17.08.2022

             Ali KARA

          Emekli Müftü

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Kara Arşivi