Rahmetli Şeref Turhan İle Bir Röportajım

Kahramanmaraş'ta Başarılı Bir Gazeteci, yazar, aşk ve sevda şairi olan Rahmetli ŞEREF TURHAN'la sağlığında yaptığım röportaj

EDEBİYATA GÖNÜL VERENLER

Oğuz Karakoç

 

O, basının duayeni aynı zamanda da  “Aşk ve Sevda” şiirleriyle tanınan şair ve yazardı. Güzel giyinmesini, konuşmasını bilen beyefendi biriydi. Bazılarına ters gelen yaşam biçimine rağmen, her yerde hüsnü kabul görmüş, hatırı sayılmış usta bir gazeteciydi Şeref ağabey.

Şeref Turhan’ı Kahramanmaraş’ta yediden yetmişe herkesin tanıdığı gibi bende tanırdım. Asıl samimi olmamız Kahramanmaraş'ta karasal yayın yapan Birlik Televizyonunun (BTV)  dönemine rastlar. Kendisi o dönemde haber-yayın yönetmeni idi. Bende BTV de Edebiyat programları yapıyordum. Yayın sonunda beni sık sık tenkit ederek olumsuz yönleri dile getirirdi. Bu tenkitler beni üzer ve kendisine karşı soğukluk duyardım. Yine bir gün bir programım sonrası beni çağırdı ve tebrik etti, kutladı. İlave ederek “ İşte program böyle olur, her haliyle güzel olmuş. Bundan sonrada senden böyle kaliteli programlar bekliyorum.”

Gazeteci ve Edebiyatçı Şeref Turhan’ın beni niçin tenkit ettiğini o günden sonra daha iyi anladım ve kendisine sürekli saygı duymaya ve onun tecrübelerinden yararlanmaya başladım.

Ölümünden birkaç ay önceydi, kendisiyle bir söyleşi yapmayı önerdim. Beni kırmadı, ben sordum, o cevap verdi.  Takvimlerin 14 Ocak 1999 günü gösterdiği beklemediğimiz yaşta aramızdan ayrıldı. Ruhu şad olsun.

Daha önce “Cemiyetin Sesi” gazetesinde bir bölümünü yayınladığım bu söyleşiyi geleceğe ışık tutması bakımından geniş şekliyle sizlere sunmayı görev saydım.

 Oğuz Karakoç: Sayın Turhan, gerçi herkes biliyor ama bize kendinizi anlatır mısınız? Kimdir Şeref Turhan?

 Şeref Turhan: 1934 Yılında Kahramanmaraş’ta doğdum İlk, ora ve lise tahsilimi burada tamamladıktan sonra, Ankara Devlet Konservatuarına gittim ve tiyatro bölümünden mezun oldum. Ankara Devlet Tiyatrosunda kısa bir süre görev aldım. Ve kendi isteğimle ayrılarak İstanbul’a yerleştim. Burada Yeni Sabah ve Yeni İstanbul gazetelerinde muhabirlik yaptım. Gurbet bana göre değildi. Memleket özlemim ağır bastığı için, İstanbul’dan ayrılarak  Kahramanmaraş'a döndüm ve kendi adımı verdiğim “Şeref Basımevini” kurdum. “Işık gazetesini” çıkarmaya başladım. O günden beri de çıkarmaya devam ediyorum.

Kahramanmaraş BTV’ de Yöneticilik ve haber müdürlüğü, Milliyet, Hürriyet ve TRT’nin muhabirliğini yürütüyorum, sanat ve edebiyatla iç içeyim.

Oğuz Karakoç: İlkyazı çalışmalarına veya sanat-edebiyata olan ilginiz hangi yaşlarda, nasıl başladı?

Şeref Turhan: Yazı yazmak bir tutkudur. Benim tutkum çok genç yaşlarda başladı, yıllardır da devam ediyor. Hatta tutkudan da öte bir tutku. Okuma denen bir olgu vardır Çağımızın insanı, özellikle Türk insanı nerdeyse okumaktan kopmuştur.  Benim yazılarımda sık sık vurguladığım yakınmalardan biriside budur. Doğal olarak insan okudukça, yazma isteği duyar. Benim okuma ve yazma çağlarım ilkokulda başladı, üç dayımdan en küçüğü olan Ali Teoman ailede okumuş tek kişiydi. Ali dayımla aramız da 7–8 yaş fark vardı. Onu okuduğu yıllarda kendime örnek almıştım, zira çok etkilenmiştim. Ortaokul yıllarında Türk edebiyatını okuyup bitirmiştim. Türk Edebiyatının yazarlarını, şairlerini, okuyup irdeleyip belirli bir birikim kazanmıştım. Hala okuyorum, okuma alışkanlığım uzun bir süreye karşın devam ediyor, etmektedir. Okuma bir yaşam biçimidir. Sanat gibidir, müzik gibidir, tiyatro gibidir. İnsan okudukça kendini yeniler, kendini yeniledikçe de yazma isteği duyar. Bir doğurganlık başlar. Nasıl ki kadınlarda bir doğum olayı vardır. Yazarlarda zorlanır, yazdıkça beynini içindeki fikirler, düşünce ve olgular sancıya döner ve doğar. İşte benim yazma alışkanlığım temelde okumakla başlamıştır.

Oğuz Karakoç: Efendim, bize yayınlanmış eserlerinizden söz eder misiniz?

Şeref Turhan: İlk eserim bir antolojidir. 1960 yılında yazdığım bir antoloji. Kahramanmaraşlı şair ve yazarlardan oluşuyordu. Eskiler yeniler, yani Cumhuriyet öncesi ve sonrası şair ve yazarlar… Sümbül-zade Vehbi’den, Necip Fazıl ve günümüz genç kuşaklarını bu eserimde bir araya getirdim.

İkinci eserim ise 1962 yılında yayınlanan ”Bildiri” isimli şiir kitabımdır. 1955–1960 yılları arasında yazdığım ve 5 yıllık süre içerisindeki şiirlerimi kapsamaktadır. O dönemde Türk Edebiyatında çok değişik akımlar vardı. Lise yıllarında aruz vezni ile de şiirler yazdım, ama sonra hecede karar kıldım. Orhan Veli kuşağının, 46 kuşağının şiirleri vardı. Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday ve Orhan Veli’nin önderlik yaptığı yeni Türk akımı bir kuşak. O kuşaktan sonra bende serbest şiir akımına uydum. Fakat 1957/1960 yıllarında özellikle şiirde “Dadadizim” diye 2. yeni bir akım başladı,. Fransa’da çağını tamamlamış, Türkiye’ye sıçramış, Edip Cansever’lerin, Özdemir İnce’lerin öncülük yaptığı bir akım. Ona ben ayak uyduramadım. Ayak uyduramayınca da bir süre şiiri bırakmak zorunda kaldım. Ama bir süre sonra yeni Türk şiiri akımını çok benimsedim.

1962 yılında çocukluk ve gençlik yıllarımı konu alan “Yaşamlar Durağı” isimli 160 sayfalık romanım Varlık Cep Kitapları arasında yayınlandı.

Şiirlerden oluşan “Acıların Baladı” isimli, üç ayrı insanın dünyasını yaşatan “Üç Ezikler “ isimli tiyatro eserim takip etti. Bu arada öykülerde yazıyordum. Onları “Esmeri Düşler” isimli küçük bir kitapta topladım.

Gazetemde yazdığım “günlük” yazılarımı bir araya getirdim. Son yazdığım şiirlerinde “Düşler Ölür” ismi altında kitaplaştırdım.

Oğuz Karakoç: Sayın Turhan Sana ve Edebiyata bakış açınız nedir?

Ülke açısından bakarsak, Türk halkı artık okumuyor. Okuma oranları gittikçe düşüyor, bir kopukluk var edebiyatta. Gerek yaşam kavgasının zorlaşması gerek kitapların pahalı oluşu, ekonomik düzeyin çok sayıda insanı olumsuz yönde etkilemesi, belirgin faktörler. Her şeye rağmen ekmek gibi, su gibi bir ihtiyaçtır okumak.

Konuyu Kahramanmaraş açısından ele alacak olursak pek farklı değil. Bazı gençler bana geliyor, ‘ben yazar olmak istiyorum’ diyor yazarlık demekle söylemekle olmuyor ve ben onlara ısrarla şunları öneriyorum; “Çok okuyun, yazın, çizin, beğenmezseniz yine deneyin

Oğuz Karakoç: Yayınlanmak için bize hangi şiirlerinizi verirsiniz?

Şeref Turhan: seçim yapmak bir şair için oldukça güçtür. Ancak doğum ve ölüm olayı beni çok etkilemiştir. Rahmetli annemin ölümüyle birlikte dünyaya gelişim, çocukluk yıllarım ve gençliğim gözümün önüne geldiğinde, doğumu anlatan şu şiiri yazdım.

YALNIZ DEĞİLDİM

 

Yalnız değildim doğarken,

Acıları vardı annemin,

Sonradan sevince dönüşen,

Yalnız değildim doğarken.

Gül bahçeli ahşap konakta,

Babaannem, anneannem

Ali dedem, Nuri Dedem

Babam ve annem.

Yalnız değildim doğarken,

Öpülesi ellerinden büyüklerim,

Güzeldi yeryüzü.

Renk cümbüşündeki kuşlar,

Kıyıdan geçen vapurlar,

Sımsıcak gülüşleri vardı kızların.

Güzeldi titremesi yüreğimin,

Okuma alışkanlıklarım,

Şiir yazdığım yıllar,

Birer birer.

Yalnız değildim doğarken,

Büyüdüm yıllar geçti aradan,

Aşkı tattım çekik gözlü bir kızda,

Çoğalan acılarda,

Yalnız değildim doğarken,

Habersiz olsam da yaşamın kavgasından,

Benimleydi bilinmeyen kaderim.

 

ÖLÜM YORUMU

Bir gün benimde sönecek gözlerimdeki fer,

Cümle sevdiklerimden ayrılacağım.

Her geceki yatağımda son defa,

Uyanmak üzere yatacağım.

Sonra toplanacaklar başucumda,

Anam, Babam ve Kardeşlerim,

Tanıdıklarda gelecek uzaklardan,

Anlatılacak komşulara halim,

Anam diz dövecek gençliğime,

Babam en saklı gözyaşlarını dökecek.

Belki de sevdiğim kızda gelecek o güney kentinden

Gözleri avuçlarında kalacak.

En mahrem yerimi de yıkayacaklar,

Aklara bürüneceğim.

Şu bildiğim tahta kutuda,

Dört kişinin omuzlarında gideceğim.

Kayabaşından geçirecekler,

Birkaç esnaf tanıyacak,

Zaten ünlü bir kişi değilim,

Dünya da bir şeyim kalmayacak.

Ulu Cami’de kılacaklar namazımı,

Dualar okuyacaklar ölümsüz.

Şeyh adil yolunda giderken,

Selviler gözükecek.

Derken karanlıklar başlayacak yöremde,

Öldüğümü bileceğim.

Tanrı memurları gelecek ziyaretime,

Onlara ter dökeceğim.

 

Oğuz Karakoç: şiir yazmak için kişi kendi nimi zorlamalı? Yoksa insan içindeki mevcut duygular onu yazmaya mı iter?

Şeref Turhan: Halk edebiyatında yetenektir, bir Allah sevgisidir, bir doğuştur. Halk edebiyatı dışındaki şairlerimize dikkat ederseniz, onlarda bir tutkudur. Şiiri sevmiştir, şiiri izlemiştir, okumuştur, yazma isteği duymuştur. Çok insan hayatında bir şeyler yazmıştır. Hani bir söz vardır ‘18’inde herkes şairdir’ önemli olan 18’inden sonra sürdürebiliyorsanız, şair olarak kalırsınız.

Bence her insan şiir yazabilir, yeter ki şiiri sevsin özünü benimsesin, ondan bir tat alsın, onu bir tutku haline getirsin, ondan sonra yazma isteği duyar zaten. Şiir benim açımdan yaşam biçimidir. Ben, şiirle doğup şiir ile yaşayan bir yapının insanıyım. Böyle benimsemişim. Şiir hayatımıza girmiş. Bu yaşta şiir yazılır mı derseniz, işte ben hala yazıyorum.

Şiir yazmak isteyen gençlere bir mesajım var. Daha önce belirttiğim gibi, çok okusunlar. Güzel şiir, kaliteli şiir, nitelikli şiir, yani giderek şiir yazmak istiyorlarsa çok okusunlar yeter.

Oğuz Karakoç: Bazı şiirler okunduğu veya dinlendiği vakit insana büyük haz veriyor. Şiirde bu duyguyu yaşatan şey, kısacası şiirin güzel sanatlar içerisinde yeri nedir?

Şeref Turhan: Zor bir soru Oğuz’cuğum. Bunu en iyi anlayan sen olmalısın. Çünkü sen de şair bir babanın oğlusun. Şiir önce özdür, duygudur, müziktir. Düşüncelerinizi bütünleyen özü duygularınızla birleştirin, ona da biraz şiirin kendine has ses uyumunu aktardığınız zaman, her insanı etkileyen bir sanat dalı çıkar ortaya.

Oğuz Karakoç: Şeref Bey; Sizi çoğunluk daha çok gazeteci yönünüzü tanıyor. Hem gazetecilik, hem de Edebiyat ikisini bir nasıl yürütüyorsunuz?

Şeref Turhan: Güzel biri konuya değindiniz. Aslında ben sanatçı bir insanım edebi yanım daha ağır basıyor ama gazeteciliğinde meslek edindim. Gazeteye ayırabildiğim zamanı maalesef Edebiyata ayıramıyorum. Bu da benim sanatçı yönümü alıp götürüyor, daha ileriye götürme şansımı yok ediyor. Buna bende üzülüyorum.

Oğuz Karakoç: Gazetecilikle ilgili bir unutamadığınız anınızı bize anlatırımsınız?

   Şeref Turhan: Bu meslekte unutulmaz çok anılarım oldu ama içlerinden bir tanesinden bahsedeyim. Daha henüz bu meslekte pişmemiştim. Bir gün büromda oturuyorken 3–4 tane samimi arkadaşım geldi. O zamanın Müftüsünün Cuma namazı hutbesinde  “içkinin günah olmadığını” söylediğini belirttiler. İnanmadım ama ısrar ettiler inandım. Bundan güzel bir haber olamazdı. Bir müftü içkinin haram olmadığını söylemişti. Hemen haberleştirdim ve ertesi gün Ulusal basında dâhil olmak üzene haberim manşetten verilmişti. Haber çıktıktan sonra müftü beni aradı, zaten tanışıyorduk da. Şeref bey, sen bu sözleri kulağınla benden duydun mu deyince! Ne kadar hata yaptığımı anladım ama iş işten geçmişti. Bu benim için büyük bir ders oldu ve o günden sonra görmeden, duymadan hiç haber yapmadım. O haber benim ilk ve son tekzibe uğrayan haberim olmuştu.

   Oğuz Karakoç: Siz şiirlerinizi genelde Sevgi aşk ve sevda üzerine yazıyorsunuz, bu soruma ne diyeceksiniz?

   Şeref Turhan: Doğrudur ben şiirlerimde sevgiye ve aşka çok önem veriyorum.. Sevgi şiirin özünde vardır veya değişik bir ifadeyle sevginin özünde de şiir vardır yani ikisi de iç içedir. Ben sevgiye inana bir insanım. Sevgisiz yaşam olmaz. Sevgisiz yaşamak bir cinayettir. Sevgi deyince akla sadece kadın gelmez. Doğada insanda sevgi vardır. Sevgi şiirleri bence daha çok okunuyor ve aynı zamanda da içimden geliyor. Yalnız değildim şiirimde bile bir sevgi olayı vardır. Her doğum bir sevginin ürünüdür. Karacaoğlan bana göre sevgiyi en güzel yakalamış bir şairdir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Karakoç Arşivi