Yüzerek karadan Haliç’e doğru
Rakseden geminin yolu İstanbul.
Nice şühedânın Eyüp Sultan’ın
Fâtih’in gönlünün gülü İstanbul.
Ulubatlı’m boşa akmadı kanlar
Ezanlar yükseldi kesildi çanlar
Camiler, çeşmeler, saraylar, hanlar…
Tarihî eserle dolu İstanbul.
Dünyaya açılmış bir bab-ı âli
Ona duâ etmiş Şeyh Edebâli
Öyle bir devler ki, Devlet-i Âli
Başkentler başkenti ulu İstanbul.
Yüzünü çevirmiş güneşe, aya
Kapısını çalan kalır mı yaya?
Açmış kollarını iki kıtaya
Fakir, fukaranın eli İstanbul.
O karşılar seksen ilin aşını
Altın eylemiştir Rabb’im taşını
Bir yanlışlık görse çatar kaşını
Kimsesize kimse velî İstanbul.
Öyle bir devir ki her şeyi farklı
Acze düşürüyor bu günkü aklı
Kim bilir bağrında ne sırlar saklı
Şu dertli dünyanın dili İstanbul.
Zaman oldu yâdellere katıldın
Zaman oldu altın ile tartıldın
Zaman geldi Kostantin’den kurtuldun
En hayırlı günün Salı İstanbul.
Sonunda kavuştun müjdeli üne
Işık saçıyorsun dünden bu güne
Mânâ güzelleri Mekke, Medîne
Zâhir güzelliğin şalı İstanbul…
Hanifi KARA