Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Amerikan süt tozu içirilen çocuklar

Yı1 1963-64…  Amerikan süt tozu, peyniri, margarini, vita yağları, Amerikan filmleri, Tommiks Teksas gibi çizgi romanlarla çocukluk hayatımızda Amerikan kültürünün hızlandığı yıllar… Türkiye’nin bütün ilk mekteplerinde Amerikan süt tozu ve süt tozundan yapılma çörek(peksimet diyorlardı) dağıtılıyordu. Talebelerin içmeleri mecburdu.

“BAK, SÜT NE GÜZEL”

Şehr-i Maraş’ta ilk mektepteyim. “Uyu uyu, yat uyu”, “Jale topu tut”, “Yaşa Atatürk yaşa!”, “Bak, süt ne güzel”, “Ilık ılık süt iç” gibi alfabe tâliminin ardından sınıflardan çıkar, bahçede sıra sıra dizilirdik.

Duvarın dibine çatılmış olan kazanda Amerikan süt tozu hademelerce kaynatılmış ve ılıtılmış olacak ki, başöğretmenin “Herkes sütünü alsın!” komutu duyulur duyulmaz süt kuyruğu yavaş yavaş ilerlemeye başlardı.

USA YAZILI SÜT TOZU TORBALARINA BAKA BAKA…  

Her talebenin birer naylon yahut alüminyum bardağı olurdu. Amerikan bayraklı USA armalı çuval çuval süt tozlarına baka baka içmeye zorlanır, yâni alıştırıldık.

“Yoksullukta süt tozu içmenin ne zararı var” diyenlere, süt tozlarının bu milletin kanında ve ahlâkında yaptığı kültürel tahribatın ve haysiyet kırıcılığının sonuçlarını düşünmelerini tavsiye ederim.

Nisyan ile malûl hafıza-ı beşerin “halkçı” zannettiği İnönü Hükümeti döneminde bu zulme maruz kalan “Masum Anadolu’nun saf çocuğu” olarak Amerikan süt tozu içirilmenin acısı hâlâ geçmedi zihnimden. Yaşı altmışı geçenler bu zulüm hikâyesini bilirler.

Bu zulüm yıllarında öğretmen ve hademe nezaretinde süt tozu sulandırılarak “Üçüncü dünya ülkelerinin gıdasız çocuklarına” (demek ki çok öğünen Kemalist Türkiye’nin çocukları o zaman böyleymiş) zorla en az bir, isteyene daha çok içirilirdi. Ağır ve kötü kokusundan dolayı içmek istemez, kusardım. Bir işkenceydi bu. “Burnunuzu tutun, öyle için!” komutunu hâlâ unutmam.

Bu utanç manzaraları, “Amerikan bezi” yahut “Amerikan patiskası”nı kullanmanın bir imtiyaz olduğunu propaganda eden Chp’li yahut Atatürkçü sözde tam bağımsızlıkçı darbeci hükümetlerin hiç de kanına dokunmamıştı.

Amerika’nın güya Sovyet tehdidine karşı, Türkiye’ye Marshall Yardımının bir kalemiydi süt tozu. 1948’de İnönü, yâni millet düşmanı Chp döneminde, sarı katil Amerika İkinci dünya savaşından kalma araç gereç, tank, top, tüfek birlikte zamanı geçmiş, buğday, peynir, tereyağı, süt tozu gibi mamulleri de yardım adı altında Türkiye’ye göndermeye başlar.

Karşılığında hava üsleri kurma, petrol arama izni gibi bir yığın menfaat elde ediyordu. “Türkiye’nin yoksul ve gıdasız çocuklarına” yaptığı yardımı (!) Türkiye Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu’yla dağıttırıyor ve Dünya Bankası uzmanlarına da teftiş ettiriyordu.

“ONÜÇ-ONDÖRT-ONBEŞ; AMERİKA KARDEŞ”

Chp’nin imtiyazında olan devlet radyosunda çocuk dilinden tekerlemelerle Amerikan propagandası yapılırdı: “Bir-iki-üçler; yaşasın Türkler / Dört-beş-altı; Polonya battı / Yedi-sekiz-dokuz; Ruslar domuz / On- on bir- on iki / Britanya tilki / On üç-on dört-on beş; Amerika kardeş…” (Karşı Devrim 1945-1950 / Çetin Yetkin)

Amerika tartışılmaz bir “Barış gönüllüsü” dür artık. Türkiye’nin her köşesine girip çıkmaları serbestti. Neden icap ediyorsa en çok da Kürt ve Alevi kardeşlerimizi ziyaret ederlerdi.

1950’li yıllarda faydalı icraatları da gafletleri de olan Demokrat Parti’nin Amerikanlaşma icraatlarından biriydi süt tozu… 27 Mayıs 1960 kanlı darbesiyle yıkıldı. Darbeciler de Amerikancıydı.

Demek ki Amerikan yardımları devam edecekti. USA yazılı süt tozları “beslenme saati” adı altında üç kıta yedi iklime hâkim olmuş Alparslanların, Fatihlerin, Yavuzların ahfadı Türk çocuklarına cebren ve tehditle içirilecekti.

1961'den 20 Şubat 1965’e kadar iktidarda, diğer partilerin sözde koalisyon ortağı olduğu ve 27 Mayısçıların kurdurduğu pür-Amerikancı İsmet İnönü, yâni Chp hükümeti vardır. Bu zulüm 71 Muhtıra’sına kadar sürer. Chp’li hükümetin memurlarının yüz karası olan bu yardımları zimmetlerine geçirdiği bir yığın vukuatın olduğunu da hatırlatalım.

“SÜT TOZU ÇOCUKLARI” NIN AHFADI BU ZÜLMÜN İNTİKAMINI…

 İşte böyle süt tozu içirilen nesillerin hikâyesi… Yeni nesle soruyorum: Amerikan süt tozu içirilmenin zulmüyle haysiyetiniz kırıldı mı sizin? Eğer kırılmadıysa sevinin ve Amerikanizm’den korunun.

Elbet bir gün “Süt tozu çocukları” nın ahfadı Amerika’dan bu zulmün intikamını alacaklardır.

TÜRKİSTAN’DAN YEMEN’E YAKIN ACILAR TARİHİ

 Ey azizan!

Müslümansanız, dahası ümmetin en kahramanı, Hâdimül Harameyn olan Müslüman Türklerdenseniz,  yüreğiniz bin miligram acılarla kavruluyorsa hâlâ, İslâm tarihindeki şanlı önderliğinizi unutmadıysanız, ulularınızdan, velilerinizden tâlim etiğiniz merhamet ve mesuliyet duygunuzu kaybetmediyseniz, sizi tarihteki muhteşem ve merhametli duruşunuza çağıran Enver Çapar’ın, Yoldaki Kalemler dergisinde neşredilen “Türkistan’dan Yemen’e Yakın Acılar Tarihi” adlı şiirini okuyunuz:

“Sıcak haber Yemen’den gelir:

“Her on dakikada bir çocuk ölüyor”

Şol Yemen’de kalan yüreğimiz yeniden dağlanıyor

Dünyayı geçtik, ey Müslüman sana ne oluyor!

Sesin neden duyulmuyor?

Çöl bile utancından yangınını içe verirken.

İnsan ne zaman gündem olacak şu süfli dünyada.

Medine sokaklarında nur yüzlü bir çocuk

Adı Yemenli Muhammed

Oyun çağında, oyuncak satıyor

Oturmuş bir köşe başında

Bakmak cesaret ister, bu derin gözlere

Yüzünde hüzün, gönlünde gam olan uzak değildir bize

Hemen yer açılır gönül hanemizde

Doğu Türkistanlı bahtı karalı

Ne güzel ad vermişler: Nur Ali

Anlatmaya gerek var mı ahvalini

Annesi hapiste, babası kayıp, kardeşleri sürgün,

Nasıl dayansın el kadar yavru bu acıya.

Bir merhem bulmak için bağrındaki yaraya,

Gelip sığınmış yurt bildiği Anadolu’ya.

Şöyle bir resim vardı hatırlayın,

Elele tutuşmuş, rengârenk çocuklar

Dünyayı sarmışlar, kardeşlik şarkılarıyla.

Hep sahte mi çıkacak bu rüyalar?

Bir çocuk öldüğünde, bir yetim ağladığında

Durmuyorsa dünya; kırılsın çarkı, yıkılsın barkı.

Simsiyah doğsun gökkuşağının rengi.

İnsan, gide gide saflığa, çocukluğa varamıyorsa,

İnsanlık da böylece düşer karaborsaya.

Vicdan: yürek taşıyanları fişleyen ajan.

Adın yoksa listede sen haline yan.

Kör dünyanın gözü önünde, bir millet yok ediliyor

Ses ver ki seni görelim ey İslâm âlemi!

Dil söylemeden din yaşanır mı?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Doğan İlbey Arşivi