Bugün yaşadığım, şahitlik ettiğim ve o an duygularıma hâkim olamadığım, dolduğum, içime gözyaşlarımı akıttığım bu yazıyı yazmama sebep oluşturan hadiseyi paylaşmak istiyorum. 

Okulumuzda eğitim öğretim görmekte olan Suriyeli öğrencilerimizin yapmış olduğu resimleri inceliyorduk. Resimlerde işlenilen konu Türkiye-Suriye teması üzerine yaptırılmıştı. Her resimde Türkiye’ye karşı duyulan sevgi ve muhabbetin resimlere yansıtılması bizleri derinden etkilerken, savaş nedeniyle o körpe dimağlarında, tertemiz yüreklerinde savaşın o vahşet dolu izlerini yakalarken kendimize hâkim olamıyorduk. Yüreğimiz Kerbelâ gibi yanarken gözyaşlarımızı saklamakta güçlük çekiyorduk.

Yüklendiğimiz bu kutlu, yüce misyonun aslında tam anlamıyla farkında olmadığımızı ve idrak edemediğimizi anladım. Anladım ki; Büyük Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yaptığı, inancımızın gereği olmasının yanında, 2023 ve 2071 hedefinin temel taşlarının atıldığı günümüzde kutlu dirilişimizin körpe yüreklerde can bulmasına şahitlik ediyordum.

Bu duygu ve düşüncelerle seçtiğim yedi resmi alarak hane-i dergâhıma vardım. Resimleri salonda yere yapıştırarak başına oturdum. Renklerin lisanıyla anlatılan sırlı duygu ve düşünceler dünyasına daldım gittim. Daldıkça yüreğime sağanak şeklinde yağmaya başlayan cemrelerle yeniden diriliyordum.

Anadolu’m; kâinatın merkezlerinden üçüncüsü ve çarpan kalbimiz. Anadolu’m; kâinattaki mazlumların umutla bekledikleri kardeş yurdu. Anadolu’m; Türk-İslam coğrafyasının duayla koruma altına aldığı sırlı vatan. Anadolu’m; beklenen muştunun yazılıp kâinatın dört bir yanına gönderecek olan canların yurdu. Andolu’m; birlik beraberliği, kardeşliği kendi içerisinde tesis ederek birliği sağlayıp, kâinatın dirliğini sağlayacak kutlu kervanın yola çıkacağı aşk ve muhabbet yurdu. Anadolu’m; asırlar öncesinden müjdelenen çağımızın ensarlarının yaşadığı, her karışı şehitlerimizin kanıyla yoğrulan ve her biri kutup olan gönül dostlarının ebedi yurdu.

Bu vatanda yaşamanın bedeli ve sorumluluğu ağırdır. Büyük Türk Milleti tarih boyu bu ağır bedeli ödemiştir. Ödemeye de devam edecektir. Ama bu kutlu dirilişimize kuşkusuz hiçbir gücün gücü yetmeyecektir. Buna inancımız imanımız tamdır.

Bu duygu ve düşünceler dünyasında gezinirken kulaklarımda muhacir ve ensar kelimeleri çınlıyordu. Daldım tekrar kelimeler dünyasına ve sırlı kapılarını çaldım. Başköşeye davet ettiler. Eyvallah deyip vardım selam ve muhabbetle başköşeye oturdum. Başladılar sırları anlatmaya.

Muhacir: Mekke´nin fethine kadar geçen süre içinde, dini uğruna, evini-barkını, malını-mülkünü, âilesini, kabîlesini, akrabasını, bütün varlığını Mekke´de bırakarak peygamber efendimizin  izniyle Medine´ye göç eden Mekke´li Müslümanlara “Muhâcirler” adı verilmiştir.

Ensar: Ensar, Arapçada “yardım edenler, yardımcılar” demektir  Mekkeli Müslümanlara yardım eden Medineli Müslümanlara da Ensar denir

Büyük Türkiye Cumhuriyetinin kutlu hedefini ortaya koyduğu ve açıkladığı günlerde ortaçağın karanlık, kokuşmuş, sapkın ve kanla beslenen şer güçlerinin nesilleri harekete geçmekte gecikmediler. Ama bu sefer geç kalmışlardı. Anadolu 2023 ve 2071 kutlu hedefiyle asırlık uykusundan uyanmış çoktan ayağa kalkmıştı. Kutlu kervan çoktan yola koyulmuştu. Asırlarca mazlumların beklediği o muştulu günün cemreleri sağanak şeklinde önce düşlere, sonra gönüllere ve çok şükür ki mazlum milletlerin topraklarına düşmüyor sanki sağanak şeklinde yağıyordu.  

Peygamberimiz Ensar ve Muhaciri kardeş ilan etmiş, onlar da bu kardeşliği gerçekten uygulamışlardır.

“Muhâcirler Medîne’ye daha ilk geldikleri gün Ensâr, onları evlerinde ağırlamak için birbirleri ile yarışa girmişlerdi. Hattâ bu misâfirleri paylaşamayarak aralarında kur’a çekmek zorunda kalmışlardı. Peygamber Efendimiz (sav)  Medîne’ye geldikten beş ay sonra, Muhâcirlerle Ensârı ikişer ikişer kardeş yaptı.

İbn-i Abbâs (ra) bu konu ile alâkalı olarak şöyle der:

“Rasûlullâh (sav)’in aralarında kurduğu kardeşlik sebebiyle bir Muhâcir, Ensârî kardeşine, aralarında kan bağı bulunan akrabalarından önce vâris olurdu” (www.ilimrehberi.net)

Bu muştuların ve sırların ruh haliyle bizlere asırlar sonra bahşedilen ensar olma ayrıcalığına ne kadar şükür etsek azdır. Bizlere Rabbim makamından bugün ensar hırkası giyme bahşedilmişse kuşkusuz bunun bir hikmeti vardır. Biz işte bu hikmete vurulup düşmüşüz yollara. İdrak ettikçe uykuyu uyutup zaman mefhumunu ortadan kaldırıp tam bir adanmışlıkla çalışmak, çalışmak ve çok çalışmak zorundayız.

Bu esnada Haşr Suresi’nden ayetler düşüveriyordu apansız gönül dergâhıma.“Bu mallar özellikle, Allah´tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah´ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.” (Haşr Sûresi-8) 

“Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine´ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr Sûresi-9)

Ensar muhacir hakkındaki hadisi şerifleri okurken gözyaşlarına boğuluyordum. Susuyordum. Kendimi sorguluyordum. Düşünüyordum. Tüm varlığımla, tüm hislerimle düşünüyordum. Gözlerimden yaşlar akarak okuyordum. İki cihan güneşi peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’ya (S.A.V.) salâvatlar getirerek okuyordum.     

Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: ““Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:”Benim kendisine sığındığım sırdaşım ehl-i Beyt´imdir, dayanağım da Ensar´dır. Öyleyse onların (Ehl-i Beyt ve Ensâr´ın) kusurlularını affedin, faziletli olanlarına da sarılın.”

İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Allah´a ve ahirete iman eden kimse Ensâr´a buğzetmesin.”

Sehl İbnu Sa´d radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ensâr iç gömlek, insanlar da dış gömlek (mesabesinde)dirler.”

Amr İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: “Allah, Ensarı, Ensarın oğullarını, Ensarın oğullarının oğullarını rahmetine bandırsın” buyurdular. “     

Allah rızası için her şeyini geride bırakıp Medine’ye hicret etmiş bulunan muhacir Müslümanlara, Medineli Müslümanlar (Ensar) muhabbet ve samimiyetle kucaklarını açmışlardı. Ellerinden gelen her türlü yardımı onlardan esirgememişlerdi, esirgemiyorlardı. Bizlerde ülkesinden, zalim Esed’in zulmünden kaçarak Anadolu’ya sığınan muhacir kardeşlerimize ensar olarak her türlü yardımı esirgemeyeceğiz, Rabbime şükürler olsun esirgemiyoruz.

Canlar bu hakikatler ışığında paylaştığımız şu resimleri gönül gözünüzle incelediğinizde, tefekkür edip düşündüğünüzde yüklendiğimiz kutlu misyonun idrakine daha iyi varacağınıza yürekten inanıyorum. Muhacir kardeşlerimiz ve körpe çocuklarının ensar kardeşlerine, Büyük Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı duydukları sevgi ve muhabbetin derinliğini hissedeceksiniz. 

Gelin canlar her türlü siyasi bağnazlıktan sıyrılıp bir olalım. Beraber olalım. Kardeş olalım. Anadolu olalım. Anadolu’dan doğup yükselecek, mazlum milletlerin zulüm kokan gecelerini aydınlatacak olan güneşte yanan bir zerre olalım.

Erol Yorulmaz

Dulkadiroğlu-Melek İpek İlkokulu Müdürü