Defalarca yurtdışı gezilerine gitmiş olmama rağmen, daha önce bu gezilerle ilgili hiç yazı yazmamıştım. Gazeteye yazı yazmam gerekiyordu ve ben de ailecek Antalya’da tatildeydim. Bu sefer ailecek gittiğim Yunanistan tatilini yazmak istedim. Memleket ve aile olarak çok büyük bir felaketi atlatmaya çalışırken çocuklarımın psikolojisi için önemli bir karar alarak ailecek bir Yunan adası yapayım dedim.  

Türkiye’nin coğrafi konumunun bir sonucu olarak burnumuzun dibinde AB toprakları olan adalar bulunmaktadır. Bunların içerisinde bizim için de önemli olan Ege Denizinin güneyindeki On İki Adalar bulunmaktadır. Ancak bunlar sayısı on ikiden çok fazladır! On iki adalar ismiyle anılmasının sebebi 400 yıllık Osmanlı idaresinde uygulanan 12 üyeli meclisle yönetim sisteminden gelmektedir. Bizim durağımız ise On İki adalardan Rodos’a bağı olan Meis Adasıydı. Bizim Meis dediğimiz bu ada Akdeniz’dedir. Yunanlılar Megisti Latince adı ise Kastellorizo yani Kırmızı/ Kızıl kale anlamına gelmektedir. Bu adada çekilmiş olan Oscar’lı İtalyan yapımı Meditarrenneo (Akdeniz) filmi İkinci Dünya savaşında adanın durumunu anlatıyor. Bu bilgileri gitmeden önce öğrenmiş olmama rağmen, ancak dönüşte fırsatını bulup filmi izledim ve beğendim.   

Antalya’mızın şirin ilçesi Kaş’ta, bir gün önce akşamdan pasaportlarımızı veriyoruz, biletlerimizi alıyoruz ve yurt dışı çıkış harçlarımızı yatırıyoruz. Sabah uyanıp bir saat önceden limana giderek gümrükte bekliyoruz. Pasaport kontrollerinden sonra tekneye geçiyoruz. 7,3 kilometre olan yolumuz sadece 30 dakika sürüyor. Hatta kara parçası olarak en yakın noktalar arası 1,3 kilometre olan bu ada bağlı olduğu Rodos’a 125, Atina’ya ise 558 kilometre! Feribotta her milletten insan var. Güzel bir hava tablo gibi bir manzara var. Biraz fotoğraf çekelim vesaire derken artık Yunanistan’ın en doğudaki toprağı olan Meis’e gelmiş olduk. Öyle İzmir ya da İstanbul’daki gibi inip yürümek yok. Pasaport kontrolü için sıcak havada en az bir saat deniz kıyısında beklemek zorundayız. Burası pastel tonlu rengârenk tarihi evleri ve sahile sıra sıra dizilmiş restoranları ile minicik bir ada. Pasaport sırasını beklerken manzaranın tadını da çıkartıyoruz.

Bu gezinin güzel tarafı hiç aceleye gerek yok. Adada her şey yavaş ilerliyor. Sessizlik ve sakinlik sizi büyülüyor. Şirin bir kordon, birbirinden güzel deniz ürünleri servis eden balık lokantaları ve hediyelik eşya satan sıra sıra dükkânlar. Ama cumartesi olduğu için bizden sonra Rodos’tan büyük bir feribot geliyor ve ortalık biraz daha canlanıyor. Balığımızı yerken Yunan müzikleri, frappelerimizi içerken de kocaman bir caretta carette bize eşlik ediyor. Sonra yeniden gezme zamanı diyerek yüzlerce yıl öncesine ait denize açılan sokaklarda kayboluyoruz. Ada’nın şanslı kedileri her yerde bizlere eşlik ediyorlar. Tarihi dar sokaklardan ve merdivenlerden tırmanarak kaleye çıkıyoruz. Biz manzaranın tadına varırken, saçlarımızı Ege’nin değil, Akdeniz’in meltemleri dalgalandırıyor. İlginç mimarisi ile İtalyanlardan kalma eski balık hali, müze, cami ve kilise derken dönüş vakti yaklaşıyor. Free shoptan çikolata ve hediyelik eşyalar alarak yine pasaport sırasına giriyoruz. Elveda Meis…