Akşam yemeğinden tam yeni kalkmıştım ki, telefonuma bir mesaj geldi. Neredeyse midemden beynime çay gönder mesajıyla aynı anda gelen bu mesaj doktora danışmanım Emin hocamdandı. ‘Çay içmeye gidelim mi?’ Diyordu mesajda. Bilimsel araştırmalar çay demledim, çay hazır, gibi cümlelerin mutluluk hormonunu arttırdığını göstermekteydi. Kaldı ki Emin hocamın bu daveti yine tarih, coğrafya ve felsefe üzerine yapacağımız uzun bir kış gecesi sohbetinin habercisiydi. Evden çıkarken kafamda çayla ilgili çeşitli düşünceler oluşmaya başlamıştı. Bir süre sonra çay yanına kahveyi de alarak bu şekilde yazıya dönüşmüş oldu. Okurken çayınız ya da kahveniz eksik olmasın!

Efsaneye göre; Çin imparatorlarından Shenn Nung (Şen Nug), bir çay ağacının altında otururken dallardan düşen yapraklar sıcak su ile dolu bir kâsenin rengini değiştirir. İmparator bu sudan içip rahatsızlıklarına deva bulunca bu şifalı ot, Çin’de süratle yayılır. Kahve ise Afrika kökenli bir bitki olup, bu bitkinin ve kahve kültürünün Arabistan’dan dünyaya yayıldığı düşünülmektedir. Yemen’de ilk kez 13. yüzyılda fırınlanan kahvenin ortaya çıkışı da keçilerini otlatmaya götüren bir çobanın yorgun ve uyuşuk keçilerinin kahve ağacının meyvelerini yemesi ve canlanmasına dayanır. Çobanın bu durumu fark etmesiyle de kahve ağacının canlandırıcı ve rahatlatıcı meyveleri yayılmış olur.

Kadim Türkler ile Çinliler komşu olmasına, savaş ve ticaret gibi ilişkiler yaşanmasına, kız alıp verme gibi kültürler arası etkileşimler bulunmasına rağmen Türklerin binlerce yıllık tarihinde çay önemli bir yer tutmamıştır. Çayın Türk kültürüne geçmemiş olmasında büyük ihtimalle Türklerin göçebe kültürü etkili olmuştur. Sürekli hareket eden, at üstünde bir ömür süren bu millet çaya itibar etmemiştir. Çay üretmeye ve yaygın bir şekilde tüketmeye çok geç başlamışlardır. Bu gecikme on dokuzuncu yüzyıla kadar sürmüştür. İlginçtir, çay geleneği 1839 Tanzimat sonrası batılılaşma ile Avrupa’ya giden bürokratların getirdiği popüler bir içecek olarak sonradan halk arasında yaygınlaşmıştır.

Kahve ise Osmanlı’ya Kanuni döneminde Yemen’den gelmiş ve özellikle sarayda tüketilmeye başlanmıştır. Zamanla halk arasında yaygınlaşan kahve, Osmanlı Devleti’nin neredeyse resmi içeceği haline gelmiştir. Kahve satan mekanlar kahvehanelere dönmüş ve ülke geneline yayılmıştır.

Batının popüler kültür ögesi olarak gelen ve kültürümüzde yer edinen çay, zamanla kahvenin tahtını sallamış ve onun yerine geçmiştir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde artık kahvehaneler yerini çay bahçelerine bırakmıştır.

Dünyanın nerdeyse bütün ülkelerinde kültürel anlamda etkisi büyüktür bu içeceklerin. Bazı ülkelerde çay bazı ülkelerde ise kahve ağır basmaktadır. Ülkemizde ise son yıllarda yine Avrupa’nın etkisiyle yayılan yeni kahve kültürü, çayın tahtını sarsmaya çalışsa da bu hususta pek etkili olamamıştır.

Devam etmektedir çayla kahvenin mücadelesi!

Bizde çay başkadır, kahve daha bir başkadır.

Çay baş ağrınızı alır, kahve ise yorgunluğunuzu,

Çay şeffaftır, ince belli cam bardakta kendini bulur, kahve kulplu fincanda inadına koyudur. 

Çay, ilk sözüdür sohbetlerin, kahve sebebidir derin muhabbetlerin.

Vazgeçilmezdir, çayın yanında şeker, kahvenin yanında lokum.  

Tanıdık tanımadık herkese ikram edilir çay. Kahve ise dostların yanında daha özel bir ikramdır.

Öyle bir ikramdır ki, kız isteme geleneğinin olmazsa olmazıdır. Kahve kırk yıllık hatırdır.

Türkün kahvesidir. Türkiye’de yetişen bir ürün olmasa da tüm dünyada adıyla şanıyla bilinen Türk kahvesidir!

Dr. Nurullah KILINÇ