Çöl sıcağı düştü kalbime ey yâr,

Beni benden alıp Mecnûn eyledi…

Hakk’ın sevdâsıyla oldum bahtiyâr;

“Gül” aşkı gönlümü efsûn eyledi…

Elest Meclisi’nde bağlandım Sana

Âlem-i Ervah’ta yâr oldun bana

Vuslat özlemiyle hep yana yana

Firâkın ateşi dil-hûn eyledi…

Nârın nûra çevrildiği aşk ile,

Cân evinde Allah diyen köşk ile,

Duâlarda dile gelen meşk ile,

Ummana döndürüp ceyhûn eyledi…

Ellerim semâda, yalvarıp durur,

Yüreğim avcuma gelip oturur,

Rahmet pınarına gözyaşı vurur,

Damlada deryâyı coşkun eyledi…

Aşkın ateşinde köz efkârlanıp,

Gözyaşına hasret göz efkârlanıp,

Kelâma sığmayan söz efkârlanıp,

Sükûtun sırrına vurgun eyledi…

Ruhun menzîlidir özlenen sabah,

Karanlık kördüğüm, çözülmez eyvâh,

Yılların peşinden âh ederim âh,

Zaman kalbimizi mahzûn eyledi…

Titreyen ışıkta eksilen ne var,

Güneş’in hükmüne dayanır mı kar?

Mâziyi düşünsem içim kan ağlar,

“Keşke”lerim beni yorgun eyledi…

Melâl burcundaki nâle olurken,

Bir sonsuz sevdâya hâle olurken,

Ebcet hesâbında “Lâle”* olurken,

“Gül” mushaflı aşka meftûn eyledi…

* “Lâle” kelimesiyle “Allah” lafza-ı celâli nin “cevâhir-i hurûf” denilen harfleri ebcet hesabında 66 sayısına tekâbül eder, yani aynı sayı toplamını verir.

Dr. Mehmet GÜNEŞ