Yara derinleşiyor
Sevgili dostlar, sizleri bilmem ama yaşadığımız son olaylar beni derinden etkiliyor. Huzurum kaçtı, dengem bozuldu, tansiyonum fırladı desem abartmış olmam. Birçoğunuzun da benim durumumda olduğunuz muhakkak.
Önce Askerleri sahneden indirme adına yapılan Ergenekon ve Balyoz operasyonları. Sonra Habur da yaşanan rezalet ve bebek katili Öcalan’ın önderliğinde yürütülen Kürt Açılımı, ardından T.C ibaresinin tabelalardan çıkartılması ve Gezi olayları.
Yetmedi Diyarbakır da Barzani’li, Şivan’lı, Tatlıses’li yüz kızartan buluşma. Yetti artık bu son olur derken Hizmetle girilen çatışma… Allah aşkına huzur kalır mı insanda? Elbette kalmaz. Denge menge hak getire.
Yara git gide derinleşiyor. Varılan nokta insanı adeta çıldırtıyor. Ayrışmalarda hep zirveleri yaşıyoruz. Türk Kürt ayrışmasında zirve, Alevi Sünni uzaklaşmasında yine zirve, Cemaat Hükümet Ayrışmasında zirvenin en doruklarını yaşıyoruz.
Siyaseten yaşanan bunca olumsuzluğun yaralarını iyileştirmeye çalışırken bir darbe de ekonomi canavarından gelmez mi? Elbette gelir, Boş yere dememişler ‘Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur’ diye.
Dolar ve Euro hep zirvede, hiç aşağılara inmiyor, altın ise daha da yukarılarda. Fakir fukaranın yakıtı oto gaz 3.00 TL olmuş, benzin ise zirvelerin zirvesindeki yerini koruyor. 5.00 TL. Dünyada en pahalı satılan ülke Türkiye…
On yıldan beri Türk’ün onuru ayaklar altında. Türk, tarihin hiçbir döneminde kendisini bu kadar çaresiz hissetmemiş; ‘Öz yurdunda garip / öz vatanında parya’ durumuna düşürülmemişti.
Tüm bunların üstüne üstlük, İslam’a hizmet noktasında ihlâs ve samimiyetinden asla şüphe etmeyeceğim dostlarım iki haftadan beri birbirlerini yemeyi sürdürüyorlar. Sanki akılları başlarından çıkartılıp alınmış ve akılsız kalmış insanlar gibi…
Maalesef ‘ayrışma meydanında’ bir cephe daha açıldı. Laik/ Anti laik, Kürt/ Türk, Alevi/Sünni, Atanmış/ Seçilmiş. Yetmemiş olacak ki son olarak Hükümet/Hizmet ayrışması sahneye koyuldu.
Açılan son cephede mutlaka safını belirleyeceksin. Çünkü Başbakanımız taraf olmayanlardan hiç hoşlanmaz. Bilirsiniz en ünlü sözü; ‘Taraf olmayan bertaraf olur’ sözüdür. Bu yüzden Ümmet-i Muhammed’e ya Hizmetin yâda Hükümetin yanında yer almak zorunda olduğu hissettiriliyor.
Hemşerimiz Sayın Ahmet Taşgetiren uzun bir süreden beri Bugün isimli gazetede yazıyordu. Sözü gibi kalemi de çok sivri olmayan Sayın Taşgetiren Hükümetle Hizmet arasındaki sürtüşmelerin büyümemesi adına kendince bir çaba içerisine girmişti.
Hakan Şükür’le ilgili yazısından bir gün sonra, 19 Aralık 2013 tarihli ‘En çok Hizmet'i vuracak’ başlıklı yazısında ise “Bu operasyonun Hizmet'in üstünde kalması durumunda ortaya çıkacak sonucu tahmin edebiliyor musunuz? Diyelim iktidarda CHP var ve onun başbakanı, bir yıl süreyle ülkesinde sürdürülen bir soruşturmadan haberdar edilmiyor. Nasıl bir şey bu?” diye hizmetteki dostlarına soru soruyordu.
Sonra, sonra Veda yazısı yayınlandı sütununda; “Bugün veda günü. Uzun yazmayacağım. Gelinen noktada, Bugün'de yazı hayatımın zorlaştığını ve böyle bir vedanın kaçınılmaz hale geldiğini düşünüyorum. Ben AK Parti'yi Türkiye'nin, son 60 küsur yıllık hayatının bir kazanımı olarak değerlendiriyorum” diyerek Hükümetin safında yer alarak Hizmetten uzaklaşıyordu.
Tıpkı Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın; ‘Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan'ın talimatıyla yapıldı. Milletin rahatlaması için asıl Başbakan’ın istifa etmesi gerekir’ diyerek Hizmetin safına geçiveriyor.
Yara derinleşiyor. Saflar belirginleşiyor. Safı olmayan sade vatandaşların dengesi bozuluyor, huzuru kaçıyor. Muhammed ümmetine huzur ver Allah’ım. İnananların arasındaki fitneyi sona erdir Allah’ım. Âmin Taha ve Yasin…