Su-i zan (Kötü Düşünme)

Su-i zan (Kötü Düşünme)
Zan, delilsiz, temelsiz bir tahminden ibarettir. Kimi zaman gerçeğe yakın bir ihtimal olsa da çoğu zaman konunun aslıyla ilgisi olmayan bir  önyargıdan  ibarettir. Tereddütle, şek ve şüpheyle  kalbin  meşgul...

Zan, delilsiz, temelsiz bir tahminden ibarettir. Kimi zaman gerçeğe yakın bir ihtimal olsa da çoğu zaman konunun aslıyla ilgisi olmayan bir  önyargıdan  ibarettir. Tereddütle, şek ve şüpheyle  kalbin  meşgul edilmesi, oyalanmasıdır  zan… İyimser olunmadığında ön yargıya neden olan, daha ileri boyutlarıyla kalpteki hastalıkları tetikleyen bir kuruntudur. Bu yüzden  Allah    Rasulü   zannın sürüklediği afetlere karşı insanları şöyle uyarmaktadır: “Zandan sakının. Çünkü zan, yalanın ta kendisidir. Birbirinizin konuştuğuna kulak kabartmayın, birbirinizin özel hallerini araştırmayın, birbirinizle  üstünlük yarışı içine girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!” (Müslim, Birr ,28; Buhari, Edeb, 57.)

Kur’an -ı Kerim’de, insanların kötü zanna dayanarak birbirini çekiştirmesi kesin bir dille yasaklanır. Bu tutumun günahlara zemin hazırlayabileceğini bildiren Yüce Allah inananları şöyle seslenir: “ Ey  İman  Edenler! Zannın birçoğundan sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Biriniz kardeşinin ölü halinde etini yemeyi hiç arzu eder mi? Demek tiksindiniz! O halde Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah  tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”(Hucurat, 49/12)

Zan, kötü düşünceye, önyargılı bakış açısına, araştırmadan hüküm vermeye yol açar. Bu nedenle Hz. Peygamber(s): “Zanna kapılıp tereddüde düştüğünüz zaman o işi yapmayın!” diye bizleri şüpheli durumlarda tedbirli davranmayı öğütlemiştir.”  (el-Hindi, Kenzü’l-Ummal, III, 461.)

Kötü zan, insanı hatalı davranmaya sevk eder. Önemsenmeyerek kalbe ekilen su-i zan tohumunun meyveleri  acıdır, hem kişiyi  hem de başkasını incitir. Bu hastalıktan korunmak için  en başta gelen  tedbir, insanların aklında soru işareti bırakacak, gönüllerine şüphe düşürecek, töhmete neden olacak durumlardan sakınmaktır. Bu yüzden Rahmet Peygamberi(s) “Üç kişi iseniz, ikiniz diğerini bırakıp da fısıldaşmasın, çünkü bu onu (yani üçüncü kişiyi) üzer.”(Müslim, Selam, 38; Buhari, İsti’zan, 47.) tavsiyesinde bulunarak zan konusundaki hassasiyetini ortaya koymuştur.

Büyük hadis âlimlerinden  Süfyan es-Sevri’nin belirttiğine göre zan, günah olan ve olmayan şeklinde iki çeşittir. Günah olan zan şudur: Bir kimse  bir başkası hakkında zanda bulunur ve onu diğer insanlara söyler. Günah olmayan zan ise: Bir kimse, bir başkası hakkında zanda bulunması fakat o zannı kalbinde gizleyip, onu kimseye söylememesidir. (Tirmizi, Birr , 56.)

Sakınılması gereken zan “Su-i zan”dır. Bu tür zannı yüce rabbimizin Hucurat suresi 12. Ayetinde “Zannın çoğundan sakının…” emriyle sakındırdığı zan çeşididir. Diğer taraftan güzel düşünen bir kimsenin kalbinde hasıl olan güzel düşünceler ise “Hüsn –i zan” olarak tabir edilir.

İyiliğin alameti olan hüsn-i zan, iyimser olmak, kötü düşünceleri bertaraf etmektir. Hayır dilemek, hayra yormak, kişiler ve olaylar hakkında art niyetli olmamaktır. Müslüman’ın hayatında bu bakış açısı esas olmalıdır. Aksi ispatlanmadığı sürece hüsn-i  zandan vazgeçilmemelidir. Aksi takdirde insan hayatını, onurunu rencide edecek birçok olayın önüne geçilemez.

İslam tarihinde şöyle bir olay gerçekleşir: Hicretin 5. yılında Peygamber Efendimiz(s) Beni  Müstalik Gazvesi’nden dönerken Aişe validemize bir iftira atılır. Bütün Müslümanların hüsn-i zan beslemeleri gerekirken maalesef aralarından bazıları bu iftiraya inanarak su-i zanda bulunur. Tarihte “İfk Hadisesi” olarak anılan bu olay  ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de “Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, “Bu apaçık bir iftiradır.” deselerdi ya!” (Nur, 24/12) ayeti ile bu iftiraya inanan Müslümanların neden hüsn-i zan beslemedikleri sorgulanır.  Ardından, “Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor, hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Hâlbuki bu, Allah katında büyük bir iştir.”(Nur, 24/15) ayetleri ile dedikoduların gerçek bilgi gibi değerlendirilmesinin Allah nezdinde büyük günah olduğu vurgulanmıştır. Özellikle iffet ve haysiyet ile ilgili söylentilere  inanan, kadın erkek bütün Müslümanların duyarsız ve bilinçsiz davranışları kınanmıştır.

İsra, suresi 36. Ayette: “Hakkında    kesin  bilgi  sahibi  olmadığın   şeyin  peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” buyuruluyor.

Müslümanlar böyle bir iftira duyduklarında basiretlerini kullanıp, “Böyle bir söylentiye alet olmak bize asla yakışmaz. ‘Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım! Bu çok büyük bir iftiradır.” demeli ve masum olan Aişe’nin iffet ve onuru korunmalıydı.     (Nur, 24/16)

Peygamberimiz (sav)’in şu sözüyle konuyu özetlemek istiyorum: “Kötü zanda bulunmaktan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır. (Buhari, Edeb, 58, Müslim, Birr, 9)

Hatice AKAR GÖKAY

İl Vaizi/Kahramanmaraş