On Bir Ayın Sultanı

On Bir Ayın Sultanı
Allah biliyor ki çok bunalmıştık. Ülkedeki gerginlikler yüzünden yüzlerimiz gülmez olmuştu. Uzun bir süredir bitkin ve yorgun düşmüştük. Tam zamanında ayların en faziletlisi, bolluk ve bereket ayı imdadımıza yetişti. Müminlerin...

Allah biliyor ki çok bunalmıştık. Ülkedeki gerginlikler yüzünden yüzlerimiz gülmez olmuştu. Uzun bir süredir bitkin ve yorgun düşmüştük. Tam zamanında ayların en faziletlisi, bolluk ve bereket ayı imdadımıza yetişti. Müminlerin yemeden, içmeden uzak durduğu ve Allah için oruç tuttuğu Ramazan-ı Şerif nihayet kapımızı çaldı. Kısmetse Cuma gününü gece sahura kalkıp Cumartesi günü oruca başlayacağız.

Özlemle beklediğimiz,  nefislerimizi terbiye edip takvaya ulaşmayı umduğumuz ve melek’i yet sıfatı kazanarak, tüm günahlarımızdan arınmayı umduğumuz Ramazan-ı Şerif’e bu senede kavuşmanın sevincini yaşamaya başladık hamdolsun.

Nasıl sevinmeyelim ki; Cennet kapılarının açılıp cehennem kapılarının kapandığı, şeytanların zincirlere vurulduğu, o şeytanların bizleri günaha sokacağı yolların Rabbimizin lütfu ile azaldığı, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden azad edilme müjdesinin verildiği bir ay yaşayacağız. Ramazan ayının hürmetine nefislerimizi terbiye edeceğiz.

Malumunuz; Cenâb-ı Hak önce ‘aklı’ yaratmış ve ona; “Ben kimim” diye sormuş. Akıl cevap vermiş; “ Beni yaratansın, ben ise aciz bir kulum” demiş. Cenâb-ı Hak hoşnut olmuş; “Senden daha aziz bir şey yaratmadım” diye buyurmuş...

Sonra ‘Nefsi’ yaratmış ve ona da; “ Ben kimim” diye sormuş. Nefis; “Ben benim, sen de sensin” diyerek âsi olmuş. Allah-ü Teâlâ  da onu ıslah için orucu farz kılmış.

Büyüklerimiz biz çocukken oruç tutanlar için yüzlerce müjdeli haber verirler ve bizi oruç tutmaya özendirirlerdi. Bunların elbette tamamı doğrudur.

Belki birilerine teşvik olur düşüncesiyle bu müjdelerden aklımda kalan, hatırladığım bir kaçını yazacağım. Ukalalık sayılmaz inşallah.

“Oruçlunun uykusu ibadet, susması tespih, amelleri diğer zamanlara göre kat kat kıymetli ve duası makbul olurmuş.”

“Oruç sabırmış. Sabredenlerin mükâfatı ise hesapsızmış. Oruç diğer ameller gibi değilmiş, onun sevabı kullar tarafından bilinmezmiş. Orucun sevabını yalnız Allah bilirmiş.” Çünkü bir Hadisi Kudsi’de “Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ben ihsan ederim” buyrulmuştur.

“Ümmet-i Muhammed’i kabir ve kıyamet zulmetinden kurtarmak için kendilerine Ramazan-ı Şerifin nuru ile Kur'an-ı Kerim’in nurunu ihsan eyledim” buyrulmaktadır.

Ramazan ayı hürmetine tek düze devam eden yaşantımız renklenecektir; iftar, teravih, sahur ve mukabele ibadetleri gönüllerimize sevinç ve huzur doldururken bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen Kadir Gecesini layıkıyla ihya etmenin tatlı telaşını yaşayacağız. Bazı günler sofralarımızı misafirlerimizle paylaşırken bazı günlerde başkalarının sofralarında bulunarak yeniden Müslüman’ca paylaşmanın zevkini tadacak ve yaşayacağız.

Ramazan boyunca gücümüz elverdiğince camilerimizi gezeceğiz. Kısmet olursa, teravih namazını her gün farklı bir camide kılmaya çalışacağız. Yıllardan beri içerisini görmediğimiz ve de namaz kılmadığımız, hafızalarımızda çocukluğumuzdan kalan onlarca anı bulunan camilerimizi ziyaret edeceğiz inşallah.

Belli mi olur, bu cami ziyaretlerimizde belki de yüzü hep gülen, gönlü ve kapısı hep açık olan o eski komşularımıza rastlayarak eski günleri ve kaybettiğimiz tüm güzellikleri tekrar anma, hatırlama mutluluğunu yaşayacağız. Aramızdan ayrılan büyüklerimize Fatihalar okuyacağız.

On bir ayın sultanı Ramazan- ı Şerif boyunca sofralarımızda özel konuklar ve özel yemekler yerlerini alacaktır inşallah. İlk önce varsa anne ve babalarımız, ağabey ve ablalarımız, damatlar ve gelinlerimiz, torunlar, yeğenler, teyzeler, halalar, amcalar ve dayılarımız alınacaktır iftara. Sonra, sonra eş ve dostlarımız davet edilecektir mutlaka.

Zekât vereceğiz inşallah, gücümüzce hayır ve hasenat yapacağız. Etrafımızdaki fakir fukaraların, garip ve gurebaların, öksüzlerin, yetimlerin yardımına koşacağız inşallah.

Cenab-ı hak’kın Ramazan ayının hürmetine biz kullarına sunduğu arınma ve temizlenme fırsatını çok ama çok iyi değerlendirip kararan, pas tutan kalplerimizin tekrar aydınlanmasını mutlaka sağlamalıyız. Ne mutlu becere bilenlere…