Müslümanların bir hastalığını anlatan yazı: “Tekâsür: Çoğaltma Yarışı”
Modernleşmenin, kapitalizmin dalgalarına kapılan Müslümanlarda bir hastalık daha peydâ oldu ki ameli ve takvayı yok edici bir hastalık bu. Müslümanları içten içe çürüten, asıl ölçülerinden uzaklaştıran bu hastalığın adı “Tekâsür, yâni “çoğaltma” hastalığıdır. Gayr-ı Müslimlerin ve câhiliye dönemi beşerin huyu olan “çoğaltma” hırsı Müslümanların da yakalandığı bir hastalık olup çıktı günümüzde.
Ali Yurtgezen hocanın, Semerkand Dergisi Eylül 2014 sayısında Ahmet Nafiz Yaşar müstearıyla yazdığı “Tekâsür: Çoğaltma Yarışı” başlıklı yazısı, pek umursanmayan ve yanlış bir idrakle “her bakımdan çoğalmanın ne zararı var” diyerek dinin ölçüleri dışına taşanların bu hastalıklı tavrına dair tesbitler yapmaktadır ki, her Müslümanın kendine ders çıkarması gerekli ve dünya hayatına ölçü alabileceği ikazlar var.
Adı geçen derginin Kasım 2011 sayısında da “Ecir mi Ücret mi” yazısında da “Ücreti ecre tercih, dünya kârının gönlü işgale başladığına işarettir. Tedbir alınmazsa eğer, tekâsür tutkusunu, yani dünyalık biriktirip çoğaltma hırsını tetikleyip insanı eşyaya kul eyler. Çünkü tekâsürün olduğu yerde tevhit şuuru olmaz” ifadeleriyle tekâsür hastalığının Müslümanları sarmaya başladığını ikaz etmişti.
“Tekasür: Çoğaltma Yarışı” yazısından Müslümanların dikkatle okuması gereken bazı pasajları takdim ederek aziz okuyucularla paylaşmak ihtiyacı duydum:
“TEKÂSÜRÜN MODERN VERSİYONLARI”
“Tekâsür, diğer insanlarla yarış halinde ve büyük bir hırsla bir şeyleri ‘çoğaltma’ gayreti demektir. Adı geçen sûrede çoğaltılmaya çalışılan şeyin ne olduğu belirtilmemişse de bu çoğaltma gayreti bir ‘levh’, yani oyun yahut beyhude bir meşguliyet, insanı asıl vazifelerinden alıkoyan faydasız bir oyalanma diye nitelendirilmiştir. Bu nitelemeden ve diğer sebeplerden hareket eden müfessirlerimiz, çoğaltmaya çalışılan şeyin mal, servet, evlat, unvan gibi, insana ahirette fayda vermeyecek dünyalıklar olduğuna dair tefsirler yapmışlar, yaygınlığı sebebiyle bilhassa mal mülk biriktirme üzerinde durmuşlardır. Bununla birlikte hemen hemen bütün tefsirler yukarıda zikrettiğimiz nüzul sebebini ve sûrenin zahirî mânasını esas alarak sayı çokluğunun bir üstünlük, itibar, haklılık veya hâkimiyet gerekçesi yapılamayacağına, böyle bir anlayışın câhiliyye alâmeti olduğuna da işaret etmişlerdir. Fakat meselenin bu tarafı kısaca işaret edilip geçildiği için olmalı, günümüz müslümanları dahi herhangi bir sahada sayı ile üstüne gelmenin yollarını ararken tekâsüre düştüğünün farkına bile varamamaktadır.”
“Sosyal medya denilen nevzuhur iletişim dünyasındaki çoğaltma yarışları, modern tekâsürün en tipik ve en yaygın örneği. Sosyal medyada bir düşünce veya bir iddianın kitleler tarafından paylaşılıyor olması, doğruluğuna dayanak sayılıyor. Veya bir iddiayı ispatlamak üzere çok sayıda kişi tarafından paylaşılmasını temin için tweetlerin ve uydurma isimlerle, sahte hesaplarla kişi sayılarının yükseltilmesi, üstünlük kurmak adına ölülerin de yekûna dahil edilmesine benziyor. Tıpkı bunun gibi üstünlüğünü kabul ettirmek maksadıyla nasıl olursa olsun tiraj yükseltmeye, reyting almaya, tıklanma sayısını çoğaltmaya çalışmak da tekâsürün modern versiyonlarından. Şöyle bir çevremize bakalım; sırf çok sattığı için bir ürünün kaliteli olduğuna hükmedenlerimiz az değil. Bazı insanlar kartvizitlerdeki unvanların veya omuzlardaki yıldızların sayısı arttıkça değerinin artacağı görüşünde.”
“TEKÂSÜR VE KEVSER”
“Niteliksiz ekseriyetin bir ‘değer’ sayılması, doğruda birleşme, haklılık yahut üstünlük alameti olarak görülmesi, modernizmin yaygınlaştırdığı câhil bir kabuldür. Halbuki Kur’an-ı Kerim’in pek çok âyetinde ‘ekser’un-nâs’ın, yani insanların çoğunluğunun câhil olduğu, hakikati göremediği zannıyla hareket ettiği, bu sebeple de gaflete, masiyete, şirke ve küfre düştüğü beyan buyrulmaktadır. Dolayısıyla böyle bir çokluğu temin etmeye çalışmak da, bu çoklukla izzet veya meşruiyet kazandığını düşünüp övünmek de müslümanın harcı değildir. Fakat bir yandan evliliği ve çocuk sahibi olmayı teşvik eden Efendimiz s.a.v’ın ‘Ben kıyamet günü diğer peygamberlere karşı ümmetimin çokluğuyla iftihar edeceğim’ hadis-i şerifi bize ‘ümmetin sayısını çoğaltmak’ gibi bir sorumluluk yüklemektedir. (…) Ümmetin çoğaltılması elbette ümmet olmanın ölçülerini titizlikle muhafaza ve muhatapların bu ölçülere uymasına bağlıdır. Böyle bir çoğalmaya tekâsür değil, ‘kevser’ denir. Kevser de tekâsür ile aynı kökten gelir ve bir çokluğu ifade eder. Fakat kevserdeki çokluk sayının değil, hayrın çokluğudur, berekettir. Kişi Hakk’ı ve hayrı gözettiği sürece, meşru ölçüler içindeki mesaisine karşılık kendisine ikram edilen mal, mülk, evlat, taraftar, unvan cinsinden her türlü ‘hayırlı çokluk’ kevser kapsamına girer. Kevser, niyetteki samimiyetin, Kur’an Ve Sünnet’e bağlılığın, zaferle değil seferle mükellef olduğunu, bilmenin mükafatı, ilahî bir ikramdır.”
“SAYIYI DEĞİL, ÖLÇÜYÜ GÖZETELİM”
“Çoklukla övünüp üstünlük iddiasında bulunanlara hariçtekilerin gıpta etmesi ve ekseriyete dahil olmaya yahut onu geçmeye çalışması takâsürün yol açtığı başka bir problem. Sıkça duyduğumuz ‘çoğunluğa uymak lazım’ telkinin, bazen tercümesinde gerekli hassasiyet gösterilmeyen hadis-i şeriflerle desteklenip sanki dinî bir prensipmiş gibi ifade edilmesi bu problemi Müslümanlara da yaşatıyor. (…) Kur’an’a, Sünnet’e, akl-ı selime ve fıtrata aykırı olan hal, hareket, düşünce veya metodlar isterse dünyanın sayıca en kalabalık kitlesi tarafından benimsenmiş olsun, yanlıştır. Müslüman, tek başına kalsa bile yanlışı onaylamaz. (…) Tekâsürden sakınalım. İslâmî hassasiyetlerle ortaya çıkan nice hareket, kuruluş veya camianın ölçüyü kaybedince, çoğalttıkları onca şeye rağmen nasıl ‘ebter’ ve eksik olduklarına bakıp ibret alalım.”
(Habervaktim.com)
Ali İlbey
ilbeyali@hotmail.com