Milletten Yana mısınız, Ulustan Yana mı? İcraatınızı Görelim

Milletten Yana mısınız, Ulustan Yana mı? İcraatınızı Görelim
Millet hüviyetinizi, pozitivizm ve şamanizm yüklü Türkçülüğü savunan, Türklüğü ırka indiren, “Müslümanlık semavî bir din değil, Arapların sosyolojik bir durumudur. Kur’ân, Muhammed’in talimatıdır…” diyen, İslâm...

Millet hüviyetinizi, pozitivizm ve şamanizm yüklü Türkçülüğü savunan, Türklüğü ırka indiren, “Müslümanlık semavî bir din değil, Arapların sosyolojik bir durumudur. Kur’ân, Muhammed’in talimatıdır…” diyen, İslâm tasavvufuna ve evliyaullaha ağır hakaret eden Nihal Atsız’ın fikirleriyle kavrıyorsanız, “millet” ten yana değil, “ulusal evrimci ırkçılık” tan yanasınız.

Türklüğü ve milleti, Durkheim’in pozitivist toplum nazariyesiyle târif eden, İslâm’ı, milletin temel belirleyiciliğinden çıkaran, “Dinde Türkçülük” adına Kur’ân ve ezanın Türkçe okunmasının ideologluğunu yapan, “Osmanlı’ya millet-i hâkime, onun aslî unsuru olan Türklere de millet-i mahkûme (bir ülkede din ve kavim bakımından azınlık olanlar)” diyerek fahiş derecede bir idrâk kayması yaşayan Ziya Gökalp’ın fikirlerinin takipçisiyseniz ya cehaletten yahut farkında olmadan, “millet”e hasım olan Cumhuriyet’in laikçi ulusçuluğunu destekliyorsunuzdur.

“Dünyanın her tarafında Türkler Müslümandır. Müslüman ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede bir Türk taife varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki küçük unsurlar dahi, hem Müslüman, hem de gayr-ı Müslim olmuştur. (...) Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş. Ondan kabil-i tefrik değildir” diyen Bediüzzaman Hazretleri gibi düşünüyorsanız, Türk milleti anlayışınız Kur’ânî’dir.

Seyit Ahmet Arvasi’nin sözlerine kulak veriyorsanız, Türklüğü etnik kimlik değil, İslâm’ın millet anlayışıyla meydana gelmiş millet-i İslâmiyye’den bilenlerdensiniz:

“Sahabe-i Kiram’dan sonra İslâm’a en büyük hizmeti yapan Türklerdir. Türk milleti İslâm’la bütünleşmiş ve iç içe girmiş bir millettir. Batı’ya, Avrupa’ya gittiğinizde hangi millettensin diye sorarlar. Eğer Türk’üm dersen ikinci soruya muhatap olmazsın. Çünkü bilirler ki sen Müslümansın. Türk demek, Müslüman demektir. Bulgar da olabilirsin, Makedon da olabilirsin; hatta Afrikalı zenci de olabilirsin. Ama ne olursan ol, eğer Müslüman’san Türk’e saygı göstermelisin. Bu milletin İslâm’a hizmetleri unutulmaz onun için de bu millet sevilir. Ben, İslâm iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâmı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, dar bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım.”

KUR’ÂN’IN BUYURDUĞU MİLLETTEN YANA OLMAK 

Türk milletinin bulunması gereken mertebeyi, “İslâm dininin ikliminde doğup gelişen Müslüman millet” olarak târif eden Mehmet Âkif’in, Necip Fazıl’ın, Nurettin Topçu’nun, Sezai Karakoç’un görüşlerini sahipleniyorsanız, Kur’ân-ı Kerîm’in buyurduğu “millet”ten yanasınız demektir.

Prof. Dr. Erol Güngör’ün “Türk milleti, Türk millî kültürü İslâm’ın kabulüyle birlikte ortaya çıkmıştır. Dağınık Türkmen grupları İslâm’a bağlanarak bir millet teşkil etmişlerdir. Çünkü millet, maddî bir varlığa mâna veren bir bağlantı sisteminin adıdır. (...) Ümmet içinde millet olma, çeşitli Türk gruplarını birleştiren asıl bağlar İslâm’dan geliyordu. İslâmiyet şehir merkezlerine hâkim olarak yerleşik medeniyet yönünde büyük bir hamleye yol açmış, bütün Türkleri birleştiren en büyük güç olmuştur…” görüşlerini esas alıyorsanız, seküler Türkçü ve ulusçu değil, millet-i beyzanın hâdimi olan Müslüman Türk milletinden yanasınızdır.

Onun, “Kültürümüzün çekirdeğini dinî inançlarımız oluşturmaktadır. Konuştuğumuz dil, örf ve âdetlerimiz, selâmlaşma, ibadet, eğlenme biçimlerimiz, alışkanlıklarımız, kılık ve kıyafetimiz, tekke ve tarikatlar, camilerimiz, folklor ve müziğimiz... millî kültürü oluştur” fikirlerini millet fikrinize dahil etmişseniz doğru yoldasınız.

TÜRK MİLLETİNİ ATATÜRKÇÜLÜKTEN YARDIM ALARAK KAVRIYORSANIZ İDRAKİNİZ KİRLİDİR

“Millet”i mevzu ederken, “M. Kemal Atatürk’ün meseleye bakışı?” diye söze başlıyorsanız, İslâm’dan neşet eden “millet”le işiniz yok sizin. Türklüğü, Atatürkçülükten yardım alarak idrâk etmeye çalışıyorsanız idrâkiniz kirlidir ve Türklüğünüz “millete” değil, “ulusçuluğa” bağlıdır.

M. Kemal’in, “Ulus; dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasî ve sosyal topluluktur” târifinde, İslâmî mânada millet kavramı çarpıtılmıştır. Onun ulus târifini millet hüviyetinize yeterli sanıyorsanız aldatıldığınızın ve  “millet” şuurunuzun noksan olduğunun farkında değilsiniz.

M. Kemal’in, liselerde okutulmak üzere, Comte’un pozitivist düşünceleriyle dolu “Medeni Bilgiler” kitabına yazılması için dikte ettiği bu târif etrafında Türklük, 1937 yılındaki CHP Programı’nda karar altına alınarak “millet” olmaktan çıkarılmaya teşebbüs edilmiştir. Bu kararın muhtevasına Kemalist teorisyenlerden Mohiz Kohen’in düşünceleri de damgasını vurmuştur:

“…Din ortaklığı, yeni Türkiye gözünde artık ulusal ortaklık demek değildir. Aynı ulustan olmak için aynı dinden olmak değil, aynı dili konuşmak, aynı kültüre ve aynı ideale sahip olmak şarttır” diyen pozitivist Türkçü Mohiz Kohen’in târifinden yana iseniz, Türklüğünüz din ü millet içinde değil, Fransız laisizminden oluşan kopkoyu bir “ulus” içindedir

Bu karar mucibince “Dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı topluluğa Türk ulusu denir” târifiyle “millet”  “ulus”a dönüştürülmek istenmiştir. Çünkü “1937 ilkeleri”, 1961 ve 1982 anayasalarında yer alan “Türkiye Cumhuriyeti Atatürk milliyetçiliğine bağlı...” maddesiyle pekiştirilmiş ve Türklük Müslüman millet olmaktan hüviyetinden yapma laik-seküler bir ulus kimliği verilmiştir.

DİN İLE MİLLET İŞLERİNİN AYRI OLDUĞUNA İNANIYORSANIZ MİLLET İDDİANIZ ÇÜRÜKTÜR                                                                                                                  

Türk milletinin İslâm’dan neşet ettiğini anlamadıkça, millet olmaklığınız Cumhuriyet Türklüğünün çürük zemininde asliyetini ve gücünü kaybetmeye mahkûmdur. Milleti, dininden ayrı tutan “milliyetçi fikirlerde” ısrar etmek, Batılılaşmadan kurtulamadığınızı gösterir.

Din ile millet ve din ile devlet işlerinin ayrı olduğuna inanıyorsanız, Türk milleti anlayışınız İslâm mâzisinden kopmuş demektir ve millet olmak iddianız çürüktür. Batı’dan ithal edilen, materyalizmden daha âdi ve parçalayıcı bir özelliğe sahip “din ile milletin işlerinin ayrı olduğu” düşüncesini “normal” buluyorsanız, Atatürkçü Cumhuriyet kavramlarıyla “mankurtlaşmış” bir ulusçu olduğunuz kesindir.

Din ile devletin bir ve bütün olduğunu inkâr edenler “millet”e düşman olanlardır. İslâm’ın kamu ve sosyal gücüne karşı olup, “Türk ulusundanım” demek, Batı “uygarlığının” Türkiye’de devam etmesini istemektir.

“Ulus”, seksen küsur yıldır sosyal çatışmanın kaynağı olarak Atatürkçü Cumhuriyetin projesiydi ve Türkiye’yi milletleştiremeyeceği baştan belliydi.

Şimdi suali cumhurun seçtiği cumhurbaşkanına soralım: Türkiye’nin yeni anayasasını yapacak olanlar, milleti ulusa irca etmek isteyen Atatürkçülüğün damgasını silecek ve yanlışlıklarını düzeltecekler midir?

Hâsılı kelâm, “millet” ten yana olanların millet hüviyetinin her bakımdan hâkimiyeti üstüne icraat yapmak zamanları geldi artık…