Kemalist Cumhuriyet Ne Zaman Tasfiye Edilecek?
Cumhur defalarca işaret verdiğine ve vesayetçi oligarşinin sandıkta esamesinin okunmadığı görüldüğüne göre artık, Atatürkçü Cumhuriyetle hesaplaşmalı, bu zorba rejim adına ne varsa yürürlükten kaldırılmalı, millet ve devlet kimliği, millî eğitim ve ders kitapları Atatürkçülük despotizminden temizlenmeli bir bir…
Altı Ok menşeli Cumhuriyetin Müslüman Türk milletinin değerleriyle mutabık olmadığı cumhur tarafından defalarca tasdik edilmesine rağmen hâlâ mekteplerde, kamuda ve anayasada Atatürkçülük dayatmasının devam ediyor olması, zorba-ideolojik devlet kimliğinin millete aitmiş gibi gösterilmesi son bulmalı artık?
ATATÜRKÇÜ CUMHURİYETİN TASFİYE KARARI MECLİS’TEN ÇIKMALI…
Atatürkçü Cumhuriyetin dayattığı kimlik meselesinin seksen yıldır çatışmalı olduğunu referanduma dahi sunmak cesareti gösterilmeli…
Hakikati bir daha sual edelim: 1923 sonrası ilân ettirilen Batıcı-laik Cumhuriyet, İstiklâl Savaşı’nda din ü millet diyerek maddî ve manevî bütün gücünü Ankara Hükümeti’nden esirgemeyen Müslüman milletin Cumhuriyeti olmadığını ve milletin İslâmî varlığını tasfiye ettiğini en azılı Atatürkçüler bile kabullendiğine göre, Atatürkçü Cumhuriyetin tasfiye kararı Meclis’ten çıkmalıdır artık.
Kemalist ideoloji, bir başka adıyla “Batılı ulus toplum” üzerine projelendirilen laikçi-pozitivist Cumhuriyetle hesaplaşma yapılmadan Müslüman Türk milletinin siyasî, medenî ve sosyal hâkimiyeti sağlanmış olamaz.
Aldatan Kemalist Cumhuriyetin İslâmî mânada millî olmadığını izah ettiğimizde ulusalcılarla Atatürkçü milliyetçiler karşı çıkmıştı ki, millet üstünde hiçbir itibarı olmayan fosilleşmiş bu güruhun Türkiye’de söyleyecek sözleri zaten kalmadı.
Müslümanca değerleri esas alan millet nazarında siyasî, sosyal ve medenî karşılığı olmayan tabansız bu güruh hâlâ Atatürkçü anayasa ve devlet kimliğinin korunması telâşı içindedirler.
Müslüman Türk milletinin bin yıllık değerlerini tasfiye eden Atatürkçü Cumhuriyetin ıslahına, adam edilmesine, millet değerlerine uyumlu hâle getirilmesine karşı hazırlık yapıyorlar.
ATATÜRKÇÜ ANAYASA TARİHİN TOZLU RAFLARINA ATILMALI ARTIK…
İslâmca değerlerin bütünüyle hayata ve yürürlüğe sokulmasını talep eden cumhurun, asıl mânasıyla milletin dediği olacaksa eğer Atatürkçü Cumhuriyete dair her şey bir an önce tasfiye edilmeli ve Türkiye zorba vesayet ideolojisinden arınmış bir halde yeni zemininde kendi meseleleriyle uğraşmalıdır.
Hâsılı kelâm, daha önce yaptığımız beyanı bir daha aşikâre beyan edelim: Hesaplaşılmasından korkulan Atatürkçü Cumhuriyet, cumhurun Cumhuriyeti olamaz. Atatürkçü Cumhuriyet rejimi tarihin tozlu raflarına atılmalı artık.
---------------------------------
İLÂVE YAZI:
“BİR KİMLİK TEZAHÜRÜ KILIK KIYAFET”
Modernleşmenin getirdiği yüzlerce problemlerden biri olan kılık kıyafet meselesi, basit gibi görünen, fakat meselenin şuurunda olanların canını sıkan ciddî bir kimlik erozyonunun işaretidir. Çok kişinin “önemsiz” diye kulak asmadığı bu problemi şuurumuza çarpan değerli bir yazı okudum ki paylaşmadan edemedim.
Ali Yurtgezen hocanın Semerkand Dergisi’ndeki (Ağustos 2014) “Bir Kimlik Tezahürü Kılık Kıyafet” yazısından söz konusu sosyal yaraya neşter vuran bazı pasajları takdim ediyorum:
“Sınırı Aşan kılık kıyafetler”
“Büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz ve bu ülkenin bilhassa okumuş gençleri kılık kıyafet konusunda giderek artan bir dozda anormallikler sergiliyor. Tuhaf saç sakal şekilleri, dövmeler, ne mânaya geldiğini muhtemelen giyenlerin de bilmediği İngilizce yazılarla donatılmış tişörtler, kulaklardan sarkan kablolar, küpe veya kolye takmış erkekler, görenlere düştü düşecek tedirginliği yaşatan pantolonlar… Başkalarının üzerinde normal gibi duran bu tuhaf şekiller ‘Müslümanım’ diyenlerde tevil götürmez bir ‘teşebbüh’ arızasına işaret ediyor. Teşebbüh, ‘karşı cinse, fâsıklara, gayrimüslimlere bilerek, isteyerek benzeme çabası’ demek ve dinimizin haram saydığı fiillerden. Kılık kıyafetle ilgili anormallikleri film, dizi ve reklam karakterleri ile mankenler yahut sporcular üzerinden belli imajlar üreterek popülerleştirmek suretiyle piyasaya süren çevrelerin ise bâtıl ehli olduğu apaçık ortada. Modern insanın ‘görünerek var olma’ trajedisini istismar ederek paraya çeviren mihraklar bunlar.”
“Teşebbüh, hemen her sahadaki hal ve hareketlerimizi kapsayan isyan ve ölçüsüzlükleri ifade eder. Biz kılık kıyafet meselesi üzerinde duracak, özellikle de erkeklerin bu konudaki tercihlerini sorgulayacağız. Zira yakın zamanlara kadar yaşadığımız başörtüsü yasağı sebebiyle tesettür ve bu arada giyim kuşam konusunun hep bayanlar üzerinden tartışılması, erkeklerin de kılık kıyafetle alakalı sınırlarının olduğunu unutturdu gibi. Halbuki erkekler için de tesettür ölçüleri var ve erkekler de teşebbühten sakındırılanlar arasında. Vakar, edep ve hayâ hanımlar kadar erkeklere de lâzım.”
“Müslüman Kıyafetinin Ölçüleri”
“Kılık kıyafetteki tuhaflıklara biz ‘anormallik’ dedik ama böyle giyinenlerin çoğu, tarzlarını son derece ‘normal’ görüyor. Onlara göre sürekli değişen dünyamızda bir şeyin toplumun çoğunluğu tarafından benimsenmesi veya reddedilmesi, normal sayılması için yeterli. Çok tehlikeli bir akide bozukluğuna sebebiyet verebilecek şu yanlış kabulü düzeltmeden geçmeyelim. Norm, ‘iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin gibi değerlendirmelere esas olan ölçü’ demektir. Müslümanın normlarını Kur’an, Sünnet ve bu temel kaynaklardan ehlince çıkarılan hükümler belirler. Yani normları kişilerin hevası, toplumun kabulü, reklamlar veya modacılar tayin etmez. Dolayısıyla müslüman için dün anormal olanın bugün normalleşmesi diye bir şey söz konusu değildir. Belki bir dönem gayrimüslimlere mahsus olduğu için, onlara benzememek adına giyilmesi yasaklanan bir kisvenin, zamanla bu hususiyetini kaybetmesi ve böylece teşebbüh tehlikesinin ortadan kalkması sebebiyle giyilmesinde mahzur görülmemesinden bahsedilebilir. İslâm’da kılık kıyafet, diğer fonksiyonları yanında görüntüyle yapılan bir kimlik beyanıdır. Dolayısıyla kişinin dinî aidiyetini de ortaya koyar. Bu da Müslümana özgü veya İslâm’ın normlarına uygun bir giyim kuşam tarzını gerekli kılar. O normlar ise tesettüre riayet, teşebbühten kaçınmak ve edebi gözetmekten ibarettir. İslâm, bu üç ölçüyü esas almak kaydıyla her türlü mahallî, kültürel, geleneksel renge cevaz vererek Müslüman kıyafetini tek tip bir üniformaya hapsetmez.”
“Hüviyet Kaybedilirse”
“Kıyafet ilmi bize, giyim kuşamı, dövmesi, saç sakal tarzı, takıp takıştırdıkları ile her defasında yeni ve mutlaka fark edilebilir bir imaj oluşturmaya çalışanlardaki bu ‘görünen’ tuhaflığın, ‘görünmeyen’ bir hüviyet problemine işaret ettiğini söylüyor. Gerçekten de sadece kılık kıyafeti ile değil, oturması, kalkması, konuşması, yemesi, içmesi ile de sıra dışı olanların, bütün bu davranışlarıyla ‘görünmek’, ‘ilgi çekmek’ veya ‘fark edilmek’ istediği çok açık. Fark edilme isteğinin şiddeti, sergilenen tuhaflıkların abartılmasına hatta bazen başkalarına bilerek rahatsızlık vermeyi amaçlayan davranışlara yol açabiliyor. Hiç şüphe yok ki bu kadar şiddetli bir fark edilme arzusu, bir ‘olamama problemi’nin yaşandığını gösteriyor. Modern insan için kaçınılmaz bir problem bu. Zira modernizmin insanı kutsaldan koparıp onu sadece beşeriyetine, nefsine indirgemesi, insana âdemiyetini, ruhunu, gönlünü, dolayısıyla mânasını, varlığını ve hakikatini kaybettirdi. Bu sebeple modern insan, hakikati olmayan, görüntüden ibaret insandır. (…) ‘Hüviyetimizin, yani kulluk ölçülerimizin kılık kıyafetimize, tutum ve davranışlarımıza yansıması’ demek olan ‘şahsiyet’ kelimesi, bizim lügatimizde ‘yüksekliği yahut izzeti ile kendiliğinden görünmeyi’ ifade eder. Şahsiyetin Batı dillerindeki karşılığı olan ‘personality’ kelimesi ise aslında ‘maske’ demek. Peki, o halde müslümanlar olarak bizim kendimize ait ve başkalarına göstermekten utanmadığımız bir yüzümüz varsa, neden bâtıl ehlinin pazarladığı maskelere itibar ediyoruz ki?”