Evlat Acısı
Bu gün 16 Eylül 2014. Ağabeyim Yusuf Ziya Erdoğan’ın küçük oğlu, canım yeğenim, güzeller güzeli Süleyman Emre Erdoğan’ımızın ölüm yıldönümü. Cenab-ı Mevla’mdan yavrumuz için rahmet ve mağfiret ve başta babası ve annesi olmak üzere kederli ailesine şefkat ve merhamet ihsan etmesini niyaz ediyorum.
Acıların en büyüğü elbette evlat acısıdır. Mal mülk acısına hatta anne baba acısına hiç benzemez. Hiç bitmeyen, hiç azalmayan hatta anne ve babayla mezara kadar giden acı, evlat acısıdır. Dayanması en zor acı, evlat acısıdır. Bu yüzden Müslümanlar dua ederken; ‘Allah düşmanıma bile evlat acısı vermesin’ diye dua ederler.
Tüm zorluklarına rağmen imanlı gönüller bu acıya katlanmasını, sabretmesini bilirler. Bu acıyla imtihan edilen anne ve babalar; ‘yavrularımızı yoktan var ederek bizlere emanet eden Cenab-ı Hak emanetini geri aldı’ diyerek yüreklerinde hiç sönmeyen evlat acısıyla yaşamaya ve Rablerine hamd etmeye devam ederler. Acıları dağlar kadar büyük olsa da baş kaldırmak, isyan etmek bu iman abidelerinin akıllarının ucundan bile geçmez.
Canından çok sevdiği evladını kaybetmesine rağmen kulluğundan asla bir şey kaybetmeyen anne ve babalara müjdeler olsun. Yeryüzünde bir çocuk ölünce, Allah’u Teâlâ, meleklerine sorarmış:
- Kulumun çocuğunu aldınız, kalbinin meyvesini kopardınız. Peki, kulum ne yaptı?
- Ya Rabbi, şükredip teslimiyet gösterdi.
- O kuluma cennette bir ev yapın, adını da, ‘Hamd evi’ koyun! (Tirmizi, Cenaiz, 36).
Biliyorum ki; canım yeğenim Süleyman Emre’nin yokluğunun acısı karşısında ‘şükredip teslimiyet gösteren’ babasının (ağabeyimin) ve annesinin (yengemin) Cennet’te birer köşkleri var. Allah şükürlerinin ve sabırlarının karşılığı olarak kendilerine armağan etti. Ne mutlu sabredenlere ve ne mutlu Allahtan armağan alabilenlere…
Ben bu satırları yazarken telefonum çaldı. Arayan Kadim Dost Taceddin Demircioğlu idi.
- Fatih Hocam; ‘mekânı cennet olsun Mehmet Maraşlıoğlu kardeşimizi kaybettik.’ Cenazesi bu gün (16 Eylül 2014) öğle namazına mütabık Ulu Camiden kaldırılacak. Haber vereyim istedim’ diyerek telefonu kapattı.
İçim burkuldu, yüreğime bir sızı indi. Dudaklarımdan usulca ‘Vay Mehmet’im’ heceleri döküldü. Mehmet Maraşlıoğlu akranımdı, yarenimdi, canımdı. Toprağı bol olsun. Cenab-ı Hak, kederli ailesine sabr-ı cemil nasip etsin. Yokluğuna tahammül etme gücü ihsan etsin. Mekân-ı Cennet olsun inşallah…
Ne denir ki; Mekânınız Cennet olsun önden giden sevgililer… Mekânınız Cennet olsun, ey Cennet ehli güzel insanlar… Mekânınız Cennet olsun ey Allah’ın sevgili kulları. Mekânın Cennet olsun Sevgili Yeğenim Süleyman Emre Erdoğan. Mekânın Cennet olsun sevgili dost Mehmet Maraşlıoğlu. Allah’ım tüm geçmişlerimize rahmet eyle, bizlere merhametinle muamele eyle. Şefaatinden mahrum eyleme. Biz aciz kullarını ıslah eyle. Allah’ımıza kul, Peygamber Efendimize Ümmet olmayı nasip eyle. Âmin…
OKULLAR AÇILDI
Öğrenciler için üç, öğretmenler için iki ay süren yaz tatili nihayet sona erdi ve bu sabah okullar yeniden açıldı. Üç ay süren derin bir sessizliğe bürünen okullar yeniden hayat buldu. Çalmayan ziller yeniden çaldı. İnsanı korkutan, ürperten derin sessizlik yerini duyanlara huzur veren çocuk şakımalarına bıraktı.
Bugün herkes mutluydu. Çocuklarını okula getiren annelerin mutluluğu yüzlerinden okunabiliyordu. Çocuklarının çantalarını taşıyan babaların mutluluğu yüzlerindeki o tatlı tebessümden belli oluyordu. Öğrencilerini kucaklayan, onları yanaklarından öperek bağırlarına basan öğretmenlerin mutluluğu her hallerinden belli oluyordu.
İnsanımın gönlündeki huzur, yüzündeki mutluluk hiç eksilmesin…