Bu yazı, bir yere giderken eli boş gidenler için…
Gelenektir, nezaket kuralıdır, insanları hatırlamak, onlara değer vermektir bir yere giderken çam sakızı çoban armağanı götürmek, sunmak.
Bu meselede, sayın Serdar Erdoğanyılmaz, yani görgü kuralları ile ilgili çok nezih yazılar yazdı ama, anlayanı getir beriye.
Demek ki ya okumuyorlar, ya da işine gelmiyor insanoğlunun.
Hatta repertuarında binlerce şarkı-türkü barındıran yorumcu Mustafa Keser’in beğendiğim bir şarkısı var,“Düğünüme hoş geldiniz, niye eli boş geldiniz!”
Tabi insanların şarkı-türkü dinleyecek zamanları olmadığı için olsa gerek, görgü kurallarından da bihaberler.
Bizi biz kılan değerlerdir görgü kuralları. Günlük yaşamı dizayn eden, kolaylaştıran, rahatlatan sistem.
Var olduğumuzu hatırlatan.
İnsana verilen kıymeti ortaya koyan…
Nezaket gereği…
*
Siyasetçiler bir yere giderken, kendi aralarında anlaşmış, sözleşmiş, akit yapmışlar gibi, nedense ellerini kollarını sallayarak gidiyorlar.
Hepsi aynı havalarda. Sanki seçim kazanmış, sanki koltuğu oturmuş gibiler.
Gördükleri ve önlerine konan ikramdan da utanmıyor olmalılar ki, yüzlerine vurduğunda arsızca gülümsüyorlar, sırıtıyorlar pişmiş kelle gibi.
Bir kutu çikolata 10 lira.
20 tane alsan 200 lira eder. Bilemedin, azıcık iyisini aldın, etti 300 lira.
Eeee, vatandaşın cebinde akrep var ya, gazeteci, basın mensubu keriz ya(meslektaşlarımdan özür dileyerek) nasıl olsa haberimizi yapıyorlar, yapmaya mecburlar ya! Düşüncesinden hareketle, bizi kendilerine mecbur hissediyorlar, sanıyorlar.
Yok azizim, yok. Kazın ayağı öyle değil.
*
Bundan sonra şöyle olacak.
Artık üç köfte yirmi beşe yok.
Bitti, kalmadı o devirler. Sen bir yere gelecen diye, sen bir koltuk sahibi olacan diye, sen bir unvan sahibi olacan diye, gazeteciyi kullanarak bir basamak yukarı çıkacam diye elini kolunu sallayarak gelme hakkın, lüksün yok be kardeşim!
Ha, hiçbir gazeteci arkadaşım, kimse, bir kutu çikolata görgüsüzü değil.
Belki bürosunda, evinde vardır da, yenmediği için küflenmiştir, kurtlanmıştır.
Kendimden örnek verdim bir anlamda.
*
Kimse sizin babanızın uşağı, kölesi, kalemşörü ve satılık gazetecisi değil.
Bütün gazeteci arkadaşlarım onurlarıyla, bütün yürekleriyle, her türlü kıt imkânlarla mesleğin sürsürseler de, inanın sizden çok daha duyarlı, çok daha samimi, çok daha anlayışlı, çok daha kabadayı ve yiğit insanlar.
Ben anlarım da, sen neden anlamıyorsun ey aday efendi.
Cebinde akrep mi var, esnafın yanında kredin mi tükendi, yanında gezdirdiklerinin cebi mi delik de, bir küçük de olsa ikramı, çam sakızı çoban armağanı denilen hediyeyi çok görüyorsun da, gelirken bilmem nereni sallaya sallaya geliyorsun.
Ayıp ve insan utanır biraz!
Varsa tabi…
Mehmet FİSKECİ