CİĞERLERİMİZ YANIYOR
Ormanlar sadece ağaçlardan oluşan bir alan değil; aynı zamanda otların, sarmaşıkların, çalılıkların, çiçeklerin, böceklerin, sürüngenlerin, sincapların, kaplumbağaların, kuşların yani binlerce bitki ve hayvan türünün yaşadığı ekosistemlerdir. Bu açıdan bakıldığında orman yangınları sadece ağaçların kül olması değil hayvanların da yanarak can verdiği çok üzücü hadiselerdir. Ormanlarımız yandığında ‘ciğerlerimiz yanıyor’ ifadesi kullanılıyor ya işte orada kastedilen sadece oksijen kaynağının tükenmesi ise bu çok eksik bir ifade olur. Bana göre bu ifade canlıların, canların yanması için kullanılmalıdır.
Yaklaşık 800 bin km² yüz ölçümüne sahip Türkiye’nin sadece %27’si ormanlarla kaplıdır. Üstelik bu alanlar ekolojik olarak değil, resmi olarak ormandır. Ekolojik olarak gerçek orman alanları çok daha azdır. Dünya genelinde ülke yüz ölçümünün en az %35’i ormanlarla kaplı olan ülkeler orman bakımından zengin kabul edilir. Maalesef Türkiye, bu kriterin altında kalmaktadır. Var olan ormanlarımızı da korumak ve gelecek nesillere emanet etmek boynumuzun borcudur.
Türkiye, bölge olarak da orman yangınları riskinin her zaman yüksek olduğu Akdeniz iklim kuşağında yer alan bir ülkedir. Akdeniz ve Ege’deki ormanlar başta olmak üzere tüm bölgelerimizdeki ormanlarımız bu risk altındadır. Nadiren yıldırım düşmesi gibi doğal sebeplerle yangın çıkma ihtimali bulunsa da orman yangınlarının %90’dan fazlası insanların sebep olduğu yangınlardır. İnsanımızın hukuku hiçe saymak pahasına tarım ya da konut alanı elde etmek hırsıyla ormanlık alanları yakmalarının yanı sıra sabotaj ve terör gerekçesi ile çıkartılmış yangınlar, söndürülmemiş piknik ateşleri, sigara izmaritleri, anız yakma, ormana cam şişe atma gibi nedenlerle de ormanlarımızda yangınlar çıkmaktadır.
Son yıllarda orman yangınları; yangınların binalara sıçraması, bu nedenle mahalle ya de da köylerin tahliye edilmeleri ile birlikte daha sık gündeme gelmeye başladı. Orman içine veya bitişiğine binalar inşa edilmesine izin verilmesi orman yangını riskini, çıkacak bu yangınların cana ve mala zarar verme ihtimalini fevkalade arttırmaktadır. Nitekim 2021 yılında Manavgat’tan başlayarak yurdun birçok yerinde çıkan orman yangınlarında evleri, tarlaları yanan köylülerin çaresizlikleri, tahliye edilen oteller ve mahalleler toplum olarak ne denli hazırlıksız olduğumuzu da ortaya koydu. Bu hazırlıksızlığımız yangın öncesi tedbir almada olduğu kadar yangın sonrası yapılması gerekenlerde de kendini gösterdi. Daha yangınlar sönmeden, başta TEMA gibi güvenilir ve saygın kurumlar olmak üzere, yapılacak öncelikli başka hiçbir şey yokmuş gibi, ağaçlandırma kampanyası yarışına soyunmaları gereksiz bir çaba idi. Çünkü yanan yerlerin rehabilite edilmesi ve tekrar ağaçlandırılması uzun ve bilimsel aşamaları olan bir süreçtir. Yetkili kurumların rahatlıkla yapabileceği bir şeydir. Ağaçlandırma konusunda bilincin ve duyarlılığın yüksek olması her zaman iyidir, ancak bu hassasiyet yangın anında bir işe yaramaz.
Orman yangınları ile mücadelede asıl olan, önemli olan iş, yangın çıkmasının önlenmesidir engel olunamamışsa da çıktığı anda büyümeden söndürülmesidir. Bunun için orman gözetleme kuleleri, akıllı gözetleme kuleleri, hazır çalışır vaziyette olduğundan emin olunan iş makineleri, dozerler, greyderler, arazözler, kamyonlar, loderler, traktörler, kazma-kürek-tırmık gibi el aletlerinden tutun da helikopterler, uçaklar, İHA’lar, dronlara kadar bütün ekipmanlar hazır ve nazır olmalıdır. Yangın büyüdükten sonra bunların hiçbiri işe yaramayabilir. Çünkü 40-20-40 diye bir olay var. Şöyle ki; 40 derece sıcaklık, nemin 20’den az olması ve 40 km rüzgâr hızı bir araya geldiğinde mevcut teknolojilerle yangınlara mücadele etmek mümkün olmuyor. İnsanoğlu bu afet karşısında çaresiz kalarak çareyi meteorolojik şartların değişmesinde arıyor. Bunun içinse yapabileceği tek şey var o da çaresizce beklemek… ABD ve Avustralya’da çıkan ve aylarca devam eden orman yangınlarını hatırlayın. İnsanlar bütün imkanları ile yangını söndürmek için uğraşmışlar söndürme konusunda yetersiz kalınca da yağmurun yağmasını ya da ormanların yanıp bittikten sonra yangının sönmesini beklemek zorunda kalmışlardı.
“Türk işi” dediğimiz yani felaket yaşandıktan sonra tedbir alma gibi bir huyumuz var. Keşke başımıza musibet gelmeden tedbirli olunabilseydi. Gerçi yiğidi öldürsek de hakkını yememek adına, son dönemlerdeki büyük orman yangınlarını saymazsak, ülkemizde çıkan orman yangınları önceki yıllara göre oran olarak artmasına rağmen yanan orman alanları oranları yıldan yıla azalmıştır. Bu da orman yangınları ile etkili mücadele edildiği anlamına gelir. Ancak gelişen teknolojiyle birlikte daha büyük risklere daima hazırlıklı olunmalıdır.
Dr. Nurullah Kılınç