Yalan, toplumun dostluk ve güven duygularını yok eden, insanları itibarsızlaştıran, çirkin bir huydur. Onun için, yalanla iman bir noktada birleşmez.  Çünkü iman, doğruluğa dayanır, yalan ise, her kötülük ve hileyi içinde bulundurur.

Bir toplulukta yahut mahkemede yalan söylenmesi,  düşmanlıklara yol açacağı gibi, katil hadiselerine de sebep olabilir. Onun için ayet-i kerimede:  

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın. (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız, (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”Buyrulmuştur.( Nisa, Suresi 4/ 135) 

Hadis-i şerifte ise: 

“Allah’a şirk koşma, haksız yere insan öldürme, ana-babaya âsi olma ve yalancı şâhitlik yapma” Büyük günahlar olarak tespit edilmiştir.  (Buharî, Şehadet, Edeb,Eyman) 

Yani dinimiz, yalan söyleme ile  Allah’a şirk koşmayı, aynı seviyede, büyük günahlardan saymıştır. Bundan dolayı, birinin menfaati için yalan söyleyen kişi, ahiretini yıkmış, cehennemi de satın almış olacaktır. Çünkü yalancı şahitlikle bir masuma zulmedilmiş, bir hak zayi edilmiş, mahkemenin doğru karar vermesi de engellenmiş olmaktadır.  

Bir ayeti kerimede: 

 “Onlar o müminler ki, yalan yere şahitlik etmezler.” Buyrulmuştur. (Furkan, Suresi 25/ 72) 

Yalancı kişiler, dünyada güvenilmeyen kişi olarak yaşar,  mahşerde de Allah’ın azabından kurtulamazlar. Çünkü müminler, gördüğü veya bildiği bir gerçeği açıklamakla mükelleftirler. Zira hadis-i şerifte 

“Size şahitlerin en hayırlısını haber vermeyeyim mi? O, kendisine teklif edilmeden, şahitlik etmeye gelen kimsedir.” Buyrulmuştur. (Müslim, Akdiye;  Tirmizî, Şehâdât)  

Başka bir hadis-i şerifte de: 

  “Şahitlik için çağırılan kimsenin, bildiğini gizlemesi de yalancı şahitlik olarak nitelendirilmiştir.”. (Mecmeu’z-Zeva’d ) 

Yalan, müminle münafığı birbirinden ayıran, bir vasıftır.  Doğruluk ise, Peygamberlerde bulunması gerekli beş sıfattan birisidir. Bundan dolayı   İnanan bir insan için imandan sonra gelen en güzel sıfat, doğruluktur. Çünkü Mümin, elinden ve dilinden emin olunan kişidir. Yalancılık ise, Onurlu yaşamayı gölgeleyen, kalbi karartan ve içindeki nurun kaybolmasına sebep olan bulaşıcı bir hastalıktır. Bu hastalığa yakalanan usta yalancılar, kendileri sıkıştığı zaman, başkalarına da yalan söyleterek menfaat sağlamaya çalışırlar.

Bir hadis-i şerifte:

“Müminde her huy bulunabilir, yalan ve hıyanet hariç.”denilmiştir (Kütübi Sitte Trc 10/6)  

Hadis-i şerife göre İslam’ın özü doğruluktur

Ayette Müminlerin vasıfları. sayılırken

“Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.” Buyrulmuştur. (Mearic Suresi 70/33)

 Hadis-i şerifte ise:  

“Yalancı şahidin ayakları, (şehadet mahallinden) ayrılmadan, Allah Teâla hazretleri ona cehennemi vacib kılar.” Buyrulmuştur. Kütübi Sitte Trc.17/280 

Yalancı bir kişinin Affedilmesi için, önce yalanla hakkını zayi ettiği kişiden helâllık alması, sonra da Yüce Rabbimize tövbe etmesi gerekir.

Müminin sözünde durmaması da yalancılık olarak değerlendirilmiştir. Çünkü mümin doğruluktan ne kadar uzaklaşırsa, imanından da o ölçüde taviz vermiş olacaktır.

            Doğru sözün önemini belirten bir ayeti kerimede:

“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” Buyrulmuştur. (Kāf,Suresi  50/ 18)  

Yani ağzımızdan çıkan her söz kaydedilmektedir. Hesabın buna göre yapılması gerekir.