Tevekkül: “Güvenmek, bel bağlamak¸ dayanmak, hedefe ulaşmak için bütün imkânları kullanıp, gerisini Allah’a bırakmak demektir. Bu durum, müminlerdeki kadere olan inancın teslimiyetten gelen tabi bir sonucudur. 

Her insanın tevekkül anlayışı imanı ve kültür durumuna göre değişmektedir. Bir ayet-i kerimede: 

 “Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah  ona yeter.” Buyrulmaktadır. (Talâk Suresi¸ 65:3) 

             Hadis-i şerifte ise:

 “Cennete girecek bir takım insanlar var ki; onların kalpleri tevekkül ve Allah’a güvenmede kuşların kalpleri gibidir.” Buyrulmaktadır.( Müslim, Cennet ) 

Tevekkül ve güven duygusu insanlar için son derece önemlidir. Yaratılışının gereği olarak her insan güven içinde olmayı arzu eder.  Bu duyguyu kaybeden insan, kendini boşlukta hissedeceği için, psikolojik sorunlar yaşamaya başlar. İmanlı insanlar, Allah’ın destek ve yardımı olmadan hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini bildikleri için, yapacakları her işte, imkânlarını kullanır ve Allaha tevekkül ederler.  

Tevekkül etmek, tembelliği adet edinip miskince oturmak değildir. Tedbir almadan takdire sığınmak, tevekkülü doğru anlamamak demektir.  

Tevekkül, Rabbimizin bizimle beraber olduğunu ve bize yardım edeceğini bilerek çalışıp, sonucu Allah’a bırakmaktır. Zira Ayet-i kerimede: 

“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Buyrulmaktadır.” (Necm suresi 53/39) 

 Yani kişi başladığı işi kuralına göre yapmalı, Allah’ın yardımı ile her işi başaracağına inanmalı,  ondan sonra da tevekkül etmelidir. Zira Efendimizi ziyarete gelen bir bedevi: 

َ َ”Deveyi bağlayıp ta mı yoksa salıverip de mi Allah’a tevekkül edeyim” diye sorunca, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:  

“Deveni bağla da öyle tevekkül et” buyurmuştur.( Tirmizî, Kıyame,) 

Tevekkül etmeyen insan ihtiras, korku, karamsarlık ve çaresizlik gibi duygulara kapılıp, psikolojik rahatsızlıklar yaşayabilir. Gerçek anlamda tevekkül ise, insanı onurlu, olgun,  sabırlı ve dayanıklı hale getirir. 

Kuşlar masum yaratıklar oldukları halde, yuvasında yatarak rızık beklemezler. Yuvalarından çıkıp, Allah’ın verdiği rızkı bulmak için dolaşır dururlar. Bize düşen görevde, gücümüz nispetinde çalışıp, Rabbimizin gönderdiği rızkı bulmaya gayret etmektir. Zira karıncalardan tutun, en büyük canlılara varıncaya kadar her canlı rızkının peşinde koşmaktadır 

İnsan nefsi hem çalışmamayı, hem de tevekkül ederek her şeye ulaşmayı arzu eder. Böyle bir davranış tevekkül anlayışına aykırıdır. Bunun birçok örnekleri vardır. Mesela:  

Hz. Ömer (r.a.), boş gezen bir guruba:  “Siz necisiniz?” diye sormuş, onlar da: “Biz tevekkül edenlerdeniz demişler. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):  

“Hayır, siz tevekkül eden değil, tembel olup başkalarının hesabına yaşayan kişilersiniz. Tevekkül eden tohumu ektikten sonra Allah’a tevekkül edendir.” Buyurmuştur. (İbn Ebi’d-Dunyâ: Kitâb Et-Tevekkül)  

Tevekkül insanın dünyaya bakış açısını ve olayları doğru okumasını sağlar.  Çünkü insan, bütün imkânlarını kullanmış olmasına rağmen, yinede başarısız duruma düşebilir. İşte öyle bir durum başa geldiği zaman, tevekkül insanı bunalıma düşmekten kurtarır.  

Hz. İbrahim (a.s.) nemrut tarafından ateşe atıldığı zaman, bir karınca ateşi söndürmek için ağzında su taşırken, sen bu su ile o ateşi söndüremezsin denildiğinde, “Söndüremesem bile görevimi yapmış olurum” demiştir. 

Bir mühendis, yaptığı binanın teknolojik gereklerini yerine getirmez, malzemeden çalıp, düşük kalitede mal kullanırsa, bina çöktüğü zaman, “ Kader böyleymiş” diyerek suçu Allah’a yükleyemez. Çünkü böyle bir davranış,  kadere ve tevekküle aykırıdır.17.11.2022 

                          Ali KARA 

                     Emekli Müftü