1980’li yıllarda Kahramanmaraş-Bertiz hattına çalışan ve insan taşıyan bir kamyon Sarıçukur civarında uçuruma yuvarlanmıştı. Biri kadın birkaç kişi de yanarak ölmüştü.

Kamyonda yakınları bulunma ihtimali olan Kahramanmaraş bağcıları ve Bertiz köylüleri hastaneye akın etmişler, bunlardan biri de Kanlıdere Köprüsü altında çaycılık yapan Çaycı Ömer ve yakınları idi. Çünkü, aynı gün, aynı güzergahta bulunan yaylasına aynı vasıtayla gitmek üzere evden çıkan annesinden haber almak istiyorlardı. Fakat ne yazık ki annelerinin yanmış cesediyle karşılaşmışlar ve ağıt-fıgan içinde eve getirmişler. Cenaze için salalar verdirilmiş. Öğle namazını müteakip Büyüksu Camii’nden kaldırılacağı ilan edilmiş ve evde defin hazırlıklarına başlanmış…

Su sırada, Çaycı Ömer’in komşusu olan Ziver Tekerek cenazeye katılmak için hazırlık yaparken, daha öğleye hayli vakit olmasına rağmen cenazenin evlerinin önünden geçtiğini görmüş ve alelacele peşleri sıra koşarak İstiklal İlkokulu yanında yetişmiş. Fakat cemaatin içinde tanıdık kimseyi göremeyince cenazenin kim olduğunu sormuş. Ancak hiç duymadığı bir isim söylenince gerisin geri cenaze evine dönmüş.

Cenaze evinde bir faaliyet göremeyince Çaycı Ömer’i ve arkadaşlarını sormuş. Kadınlar çay ocağında olduklarını söylemişler. Çay ocağına gelen Ziver Tekerek, üzüntülü değil tam tersi neşeli bir ortamla karşılaşmış. “Cenazeyi kaldırdınız mı?” diye sorduğunda, Çaycı Ömer, bir çay söyledikten sonra cenaze hadisesini şöyle anlatmış: “Anamın cenazesi yıkanıp-kefenlendikten sonra, kadın hoca ‘yakınları gelsin elini öpüp, hakkını helal etsinler’ deyince hepimiz vardık.

Çünkü bu benim kaynanam değil. Başka biri. Kayın babam, küpesini çekince, kaynanamın sağ kulağı yirilmedi miydi? Bunun kulağı sağlam. Bu işte yanlışlık var.’ Diye itiraz etti.

Hakikaten yanan cesedin anama ait olmadığı anlaşılınca bize ait olan cesedi bulmak üzere hastaneye koştuk. Kazada ölen başka kadın olmadığı, Bertizlilerin bir kadın cesedi aradıkları söylendi. Hemen bir cip kiralayıp anamı bulmaya bir-kaç kişiyi bağa gönderdik. Biz de cenazenin hakiki sahipleri ile eve döndük. Bağa vardıklarında anamı domates çapalarken bulmuşlar. O, kamyondan önce rastlayan başka bir vasıtayla gitmiş. Anamı ‘Hemen eve gitmemiz lazım.’ deyip arabaya bindirdiklerinden eve kadar ‘Hasta oğlum öldü. Bana söylemeye cesaret edemiyorsunuz. Benden gizliyorsunuz.’ diye ağlamış.

Kapıdan içeri girdiğinde de havluda tabutu görünce ‘Zaten ben biliyordum.’ Deyip, kendinden geçip, bayıldı!”

Ziver Tekerek, “Pekâlâ cenazeyi ne yaptınız?” diye sorunca, Çaycı Ömer devam etmiş: Cenazeyi sahiplerine teslim ettik. Sonra onlara ‘Aha size hazır bir cenaze, yıkadık, kefenledik, mezarını deştirip hazırlattık. Hiçbir şey yapmamıza gerek yok. Hatta ağıtını bile biz sabaha kadar ağladık, sizin ağlamanıza bile gerek yok.” Demiş.