İslam dini, alım satım işlerindeki kâr payını tespit etmemiş,  onu piyasa şartlarına bağlamıştır. Fiyatlar artmaya başladığı zaman Efendimizden piyasaya müdahale etmesi istendiğinde: 

 “Fiyatları koyan Allah’tır. Rızkı veren, artırıp eksilten de O’dur. Ben ise, hiç kimse benden ne kan ne de mal hususunda hak talebinde bulunmaz olduğu halde Allah’a kavuşmamı diliyorum.” Buyurmuş, piyasaya müdahale etmemiştir.  (Ebu Dâvud, Büyû; Tirmizî, Büyû  

Helal yollardan iş ve ticaret yaparak kazanç elde etmek, İslam’ın takdir ettiği bir davranıştır. Ancak bir tarafı harama dayanan ticaretin her çeşidi, dinimizce yasaklanmıştır. Bir hadis-i şerifte:

“Dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” Buyrulmuştur. (Tirmizi Büyu; ibn-i Mace ticaret) 

            Yani işlerinde güveni esas alan tacirler, insanların en üstün tabakasını teşkil eden zevatın içerisinde yer alabilirler. Çünkü bir memleketin iktisadi kalkınması, doğruluk ve güven esasına dayanmaktadır. 

 Bazı zamanlarda Efendimiz(s.a.v.), Medine pazarına gider ve kontrol ederdi. Bir defasında kuru görünen buğday yığınını eli ile karıştırmış, alt kısmının yaş olduğunu görünce satıcıya sormuş, satıcıda yağmurdan ıslandığını söylediği zaman, ıslak kısmının üstte olması gerektiğini bildirdikten sonra “Bizi aldatan bizden değildir “ buyurmuş ve satıcının dikkatini çekmiştir.( Müslim iman)  

Ticarette önemli olan, kazancın helal olmasıdır. Yani tüccarın, helal olan ikinin, haram olan dörtten daha hayırlı olduğuna inanması, hırs, tamah ve servet düşkünü olmaması gerekir. Aksi halde ticarete şeytani duygular karışır. Bir hadis-i şerifte: 

 “Bir Müslüman’ın kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan satması helâl değildir.” Buyrulmuştur. ( İbn Mâce, Ticâret, 45.) 

Yani İslam’ da ayıplı malın ayıbını saklayarak satmak caiz değildir. Çünkü satışta aldatma olduğu takdirde, aldanan tarafın akdi feshetme hakkı vardır. (İbn Abidin II, Mecelle, md. 356) 

Bir defasında Efendimiz, kurbanlık bir koyun almak üzeri, sahabeden Hakim b. Hizam’ı pazara göndermişti. Hakim, ticaret ehlidir. Kendisine verilen bir dinar ile bir koyun almış, onu  aynı pazarda iki dinara satmak suretiyle, bir koyun yerine iki koyun almıştı. Bu durumu öğrenen Efendimiz, Hakim(r.a)i kınamamış, bilakis takdir ederek dua etmiştir. (Ebû Dâvûd, Büyû; Tirmizî, Büyû). 

Ancak piyasada özellikle gıda maddelerinde halkı mağdur edecek karaborsacılık baş gösterdiği zaman, kamudaki yetkili makamların, bilir kişiler vasıtasıyla fiyatlara müdahale etme yetkisi de vardır. 

Ticarette hile yapanların akıbetini özet olarak Kur’an’dan öğrenelim. 

Hz. Şuayb (a.s) Eyke mevkiinde yaşayan Medyen halkına peygamber olarak gönderilmişti. Onlar bağlık bahçelik ve balta girmemiş ağaçlık olan, Akabe Körfezi civarında, Hicaz ile Filistin arasında yaşıyorlardı.

Hz. Şuayb onlara çağrı yaparken,  

“Ölçüyü tastamam yapın insanların hakkını eksik verenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Diyordu. Şuara Suresi 26/181-182-183 

Onlar: “Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve içimizde seni cidden zayıf (âciz) görüyoruz! Eğer kabilen olmasa, seni mutlaka taşlayarak öldürürüz. Sen bizden üstün değilsin”. Diyorlardı Hud Suresi 11/91 

“Sen büyüye çarpılmış birisin. “Sen de sadece bizler gibi bir insansın. Senin kesinlikle yalan söylediğin kanısındayız. “” Eğer doğru söylüyorsan başımıza gökten azap yağdır.”   Diyor ve Peygambere meydan okuyorlardı Şuara Suresi 26/185-186-187 

Onlar ticarete hükmediyor, ölçü ve tartıda hile yapıyor, ucuz alıp, fahiş fiyatla satıyor ve Hakka davet eden peygamberlerine isyan ediyorlardı. Bunun üzerine aşırı, boğucu bir sıcaklık onları yakaladı. Sonra bir bulut gördü ve Onun gölgesine sığındılar. Sonra o bulut her tarafı titreten bir çığlık ve ateş haline dönüştü ve onları yerle bir etti.  

Şimdi kar hattını misallerle açıklayalım.  

Bir hububat tüccarı pirinç fabrikasına gitse, peşin para ile on ton pilavlık baldo pirinç bağlantısı yapsa. Bu kişi pilavlık pirincin kilosunu beş liradan almış olsa. 

Bir başka tüccarda aynı fabrikadan aynı baldo pirinçten, iki ton bağlantı yapsa, bedelini altı ay sonra öderim dese. Bu kişiye de aynı pirincin kilosunu on liradan vermiş olsalar. İkiside aynı olan pirincin piyasa fiyatı da on iki lira olsa.  

Peşin olarak kilosunu beş liraya alan kişi, beş ile on iki lira arasında istediği fiyata satabilir. Ama on iki lirayı geçerse, gabn-ı fahiş yapmış, kâra haram karıştırmış olur.  

Borç olarak kilosunu on liraya alan kişi de, on iki lirayı geçemez. Çünkü geçerli olan piyasa on iki liradır. Ben borca aldığım için pahalı aldım, pahalı satarak piyasayı yükseltirim deme hakkı yoktur.  

Yani İslam’a göre herkes sermayesi kadar iş yapmalıdır.  Yüz bin lirası olan onunla iş yapmalı, bir milyarı olanda onunla ticaret yapmalıdır. Yüz bin lirası olan kişi, dokuz yüz lirada faizli para bulup, bir milyar ile işe başlarsa, hem kazanca haram katmış, hem de enflasyonu körüklemiş olacaktır.  

İkinci misal: Bir zücaciyeci elli liraya bir kaşık takımı alsa. Saklamamak şartıyla, dükkânda iki sene beklese. İki sene sonra bir müşteri onu istese. O zaman o takımın fiyatını araştırır. Mesela bu takım fabrikada iki yüz lira olmuş, piyasada da iki yüz elli liradan satılıyor ise, bu kişi kaşığını iki yüz elli liraya kadar istediği fiyattan satabilir Ama iki yüz elli lirayı geçememesi gerekir. Bu misaller, her konu için geçerlidir. 12.09.2021 

                          Ali    KARA  

                        Emekli Müftü