Depremin yol açtığı felaketi izlerken, bir taraftan ağlıyor, diğer taraftan da asıl meselenin çürük binalar olduğunu görüyoruz.

Kimin kel, kimin fodul olduğunu görmek için, şapkaların çıkarılıp, iyice düşünülmesi gerekir.

 

Müsaade edilmeden hiç kimse kaçak bina yapamaz. Bir bina inşaatının başlaması için, birçok yetkili imza atar ve sorumluluk üstlenir.

 

Kullanılan beton ve malzemeler kontrol edilir. Malzeme testlere uygun değilse, inşaat durdurulur, sorunlar giderilmeden de, inşaatın devamına da izin verilmez.

 

Yani inşaatın yapımında yetkili olan bütün sorumlular işini doğru yaparsa, müteahhit kusurlu bina yapamaz.

 

Türkiye’de her meslek dalı için bir diplomaya ihtiyaç vardır. Yani Doktor, mühendis, hâkim, savcı, kaymakam, öğretmen, müftü, vaiz ve  isimlerini saymadığım her meslek dalı için bir diploma istenmektedir. Ama müteahhit olmak için, her nedense, diplomaya ihtiyaç yoktur. Çanta dolusu parası olan kişi, Mühendis, mimar, inşaat teknisyeni gibi, tahsil görmüş kişileri de inşaatlarında çalıştırabilir.

 

İnşaat işçilerinde de bir özellik yoktur. Bir müddet inşaat demiri büken kişi, kısa zamanda inşaat ustası olabiliyor.

 

Felaketleri tanımayan bir müteahhidin yanına, felaketlerdeki can kaybını hesaba katmayan birde usta gelirse, bu kişilerin önceliği, sağlam bina yapımı veya deprem değil, ucuza mal edip pahalıya satarak para kazanmak olacaktır. Maalesef depremdeki manzara da onu göstermektedir.

 

Deprem yönetmeliklerimiz yeni baştan hazırlanmalı, bu sahadaki zaaflarımız, hatalarımız ve kuralsızlığımızda gözden geçirmeli, ilkokuldan itibaren okullarımıza da deprem dersleri konmalıdır.

 

Hiçbir nimet ve felaket, sebepsiz değildir. Düşünebilenler için bunların birçok hikmetleri vardır. Kaza, bela deprem ve kuraklık gibi afetler, ilahi bir ikaz niteliğindedir. İyice düşünmemiz gerekir

 

Japonya’da deprem oluyor. Ama ölenlerin sayısı yüz elli kişiyi geçmiyor. Belki onların depremleri bizimki kadar şiddetli değildir. Ama binalarındaki kullandıkları malzeme, bizimkinden kat kat fazladır.  

 

  Müteahhitin, malzemeden çalıp kusurlu bina yaparken, kul hakkını tanımaması ve  Allah’tan korkmaması, sorunun birinci kaynağını teşkil etmektedir.  

 

 İş ahlakından yoksun olan insanların inşaat yapması da sorunun ikinci kaynağını oluşturmaktadır. Yani bir insan ateist olsa bile, iş ahlakına sahipse,  kusurlu iş yapamaz. Çünkü İş hayatında ahlak, insan haklarına saygı göstermek, hakkı sahibine teslim etmek, zulüm ve haksızlığa tevessül etmemek demektir.

 

Yaptığı inşaatlarda malzeme çalmadan kusursuz bina yapan müteahhitleri tenzih ve tebrik ederim. 

Bir ayeti kerimede Cenab-ı hak:  

Size isabet eden musibetler; kendi ellerinizle kazanıp (yaptığınız yanlış işler ve kötülükler) yüzündendir. Üstelik(Cenab-ı Hakk hatalarınızın ve ihmalkârlığınızın) birçoğunu da affetmektedir. Buyrulmaktadır.(Şura Suresi 26/30)

Bu ayette, İnsanların yaşantılarında fizksel ve sosyal yasaları görmezden gelmesi ve Allah’a isyan teşkil eden davranışlarda bulunması neticesinde,   sıkıntı ve acı felaketlerin meydana geleceği beyan buyrulmakta, bununla beraber, günahların birçoğunun da affedildiği belirtilmektedir.

 İnsanların çirkin hareketlerinden dolayı ceza gönderildiği zaman, suçlu suçsuz ayırımı da yapılmamaktadır. Zira ayet-i kerimede:

“Bir de öyle bir fitneden sakınınki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (topluma  sirayet ederek, hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” Buyrulmaktadır. (Enfal Suresi 8/25) 

Fitne, toplumda helal haram ölçüsü hesap edilmeden, başkalarının hakkına tecavüz ederek, işlenen günahların yaygınlaşması anlamına gelmektedir. Böyle zamanlarda yetkili olanların, işlenen günahlara mani olması gerekir. Zira hadis-i şerifte: 

 “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden(emriniz altındakilereden) mes’ulsünüz. Buyrulmaktadır. ” [Buhârî, Ahkâm ; Müslim, İmâret ; Tirmizî, Cihâd  

 Allah’ın yasak ettiği suçların işlenmesine ses çıkarmamakta, cezayı hak etmek demektir.  Onun için , bela geldiği zaman, toplumun tamamını etkiler. Suçlular cezasını çekmiş olur, suçsuzların çektikleri de günahlarına keffaret sayılır. 

Geçmiş milletler, çeşitli felaketlerle helak olmuşlardı. Onların içerisinde salih insanlar da vardı. Onun için, yaptığımız işleri gözden geçirip, kendimizi düzeltmemiz lazımdır.  

            Allah(c.c.) böyle felaketleri bir daha göstermesin. Ölenlerimize rahmet, hastalarımıza şifa, geride kalanlara da sabru cemil ihsan eylesin. 14.02.2023 

                                                                 Ali KARA  

                                                               Emekli Müftü