Öğretmelerin mezun oldukları alanda ya da eğitim bilimleri alanında, tezli yüksek lisans öğrenimini tamamlayan öğretmenlerden kıdem, hizmet içi eğitim, etkinlikler ve sicil; lisans öncesi ve lisans mezunu öğretmenler ile alanı ya da eğitim bilimleri alanı dışında lisansüstü öğrenimini tamamlayan öğretmenlerden ise kıdem, eğitim, etkinlikler, sicil ve sınav ölçütlerine göre yapılan değerlendirme ve başarı sıralaması sonucunda alanlarında ayrılan kontenjana yerleştirilenleri ifade etmektedir. Kanun ilk haliyle böyle çıkmıştı. 2005 Yılında çıkan ve yılan hikâyesine dönen ÖKBS sadece o yıl uygulanabildi.

Her yıl uygulanması gereken sistem 17 yıl boyunca uygulanamadı. İlk hali mahkemeye verildi. Mahkeme kontenjan, hizmetçi eğitim ve alanında tezli yüksek lisans yapma koşullarını iptal etti. Geriye hizmet yılı, eğitim ve sınav şartı kaldı. Bu hali de mahkemeye verildi. Ancak akıbeti belli değil. Bu arada bu unvanları alanlar ek ücretlerini alırken, bu sınavların yapılaması yüzünden giremeyenler arasındaki adaletsizlik yıllarca sürüp gitti. Tam sınav yönetmeliği tekrar çıkınca da öğretmenlerin bir kısmı eğitim ve sınava karşıyız diyerek hizmet yılına göre uzmanlık ve başöğretmenlik verilmesini talep etmeye başladılar. İyi bir öğretmenin zaten yeterli alan bilgisine, pedegojik yeterliliğe ve iyi bir genel kültüre sahip olması gerekir. Öğretmen demek, bence sürekli öğrenen demektir. Yeni şeyler öğrenmeyen öğretmen bir süre sonra tekrara düşer ve körelir. Öğretmenlerin hem eğitime hem de sınava karşı olmaları; sadece kıdeme göre unvan almaları bana mantıklı gelmiyor. Eğitimlerin içeriğine ve sınavın yöntemine itiraz edilebilir. Bunun yerine öğretmenlerin kıdemine göre verilen özlük ve sosyal haklarının zaten yetersiz olduğu gerçeğinden hareketle bu haklarında iyileştirmeler talep etmeleri daha makul bir durum olarak görülüyor. Bazı öğretmenler vardır ki; çocuk sevgisi, insani ilişkileri ve pedegojik yetkinlikleriyle sınıflarında harikulade işler yaparlar. Bu öğretmenler uzman ve başöğretmen olmasalar bile her zaman el üstünde tutulacaktır. Ancak ne var ki memur zihniyeti ve kanun gereği de bu kadar büyük bir camiayı harekete geçirmek, onları bir şeylere zorlamak kolay değildir. Bu arada eğitime ve sınava karşı olan çoğunluk, hem ağlarım hem giderim babında harıl harıl eğitimleri tamamlayarak sınava hazırlanmaya başladılar. Hatta bazı sendikalar, öğretmenler sınava iyi hazırlansın diye hemen doküman dağıtmaya da başladı. Bu yönetmeliğin tiraz edilen birçok noktası olabilir. Ancak öğretmenlerin, öğretmenliğin doğası gereği eğitime, sınava ve gelişime her zaman açık olmaları gerekir. Kariyer basamakları sisteminin mantığı da zaten öğretmenlerin kendilerini mesleki ve kişisel bakımdan geliştirmesini teşvik etmektir. Dikkat edilirse görevini layıkıyla yaptığını düşünen ancak kendini geliştirmek istemeyen öğretmenlerin mevcut haklarında herhangi bir kayıp söz konusu değildir. Eğitimlerin ve sınavın sadece eğitim bilimlerinden değil aynı zamanda öğretmenlerin kendi branşlardan da yapılması gerekir. Tabii ki burada önemli olan eğitimin akılcı, sınavın bilimsel yöntemlerle yapılması ve oluşabilecek mağduriyetlerin giderilmesidir. Örneğin, 20 yılını doldurduğu halde uzmanlık sınavını kazanmış öğretmenlerin, başöğretmenlik sınavı için 10 yıl daha beklemesi mantıksızdır. Çünkü sistemin mantığına göre başöğretmenlik sınav başarısı ve kıdem istiyorsa her iki koşulu da sağlayan kişiler neden yıllarca bekleyecek ve bu yüzden başöğretmenlik sınavına bile giremeden emekli olacak? N. KILINÇ