NECİP FAZIL’IN ŞAİRLİĞİ VE ÇİLE
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli isimlerinden olan Necip Fazıl Kısakürek; şiir, tiyatro, roman, hikâye vb. edebi türlerde kaleme aldığı eserleriyle; eleştiri, düşünce yazıları ve kalem kavgalarıyla tanınan bir isimdir.
Türk edebiyatının önemli şairlerindendir. İlk şiirleri Milli Mecmua’da çıkar. Şair,1925’te Örümcek Ağı’nı kaleme alır.1928’de meşhur Kaldırımlar kitabını yayımlar. O, bundan böyle “Kaldırımlar Şairi” olarak anılır.
“Sanat ne içindir” sorusu bizde Servet-i Fünun edebiyatından beri hep münakaşa edilen bir konu olmuştur. Necip Fazıl poetikasında şiiri, her türlü hasis gayenin üstünde, kendi zat gayesi itibariyle ”sanat için sanat ”fakat muhatabı olduğu topluma bir şeyler yansıtmak içinde “cemiyet için sanat” olarak her iki cephesinde kucaklayan bütünlük ortaya koymuştur. Yine bir başka ifadesinde ”şiirin muhatabı cemiyete yöneldim” der.
Şiirlerindeki asıl dönüşüm,1934’ten sonra Abdulhakim Arvasi ile tanışmasından sonra yaşanır. Necip Fazıl, şiirini islamın hizmetine vermeyi seçer. Şiiri amaç olmaktan ziyade araç olarak algılar. Şiiri ”mutlak hakikat’i “ yani Allah’ı arama sanatı olarak tanımlar.
Kısakürek’in sanat hayatını ve fikir dünyasını üç şiiri önem taşır:
- 1928 tarihli ”Kaldırımlar” şiiri ferdiyetçi ve bohem döneminin,
- 1939 tarihli ”Çile” metafizik döneminin;
- 1949 tarihli ”Sakarya Türküsü” ise toplum meselelerinin ağırlıkta olduğu dönemin ürünleridir.
Yaklaşık onar yıllık arayla kaleme alınmış bu üç şiir, bilinçli olarak Çile adlı şiir kitabının üç ayrı bölümüne yerleştirmiştir.
Hece ölçüsünü ve halk şiirinden gelen nazım biçimlerini kullanan Kısakürek, kafiyeye de büyük önem verir. O dönemde geçerli olan saf şiir ekolünde kalarak şiirlerindeki ahengin mükemmel olmasına özen gösterir.”Benim şiirlerim saf şiirin bütün özelliklerini taşıdığı halde içeriğinden dolayı saf şiir ekolü tarafından gereksiz eleştirilere uğramıştır.”
Necip Fazıl, duygularına en uygun hayaller yaratmakta mahir olan bir şairdir. Onun şiirlerinde imajlar bir süs veya kelime oyunu değil, duyguların mahiyetini ifade eden vasıtalardır.
Kısakürek bütün şiirlerinin yer aldığı “Çile” adlı şiir kitabındaki şiirleri tematik olarak tasnif eder:
Allah, İnsan, Ölüm, Şehir, Tabiat, Kadın, Korku, Daüssıla, Ukde, Hafakan, Dekor, Tecrit, Kahramanlar, Dava ve Cemiyet.
Toplam 384 şiirin yer aldığı Çile kitabının giriş kısmı “Şiirlerim ve Şairliğim” mukaddimesiyle başlar. Burada hasta annesinin isteği üzerine henüz on iki yaşında iken şair olmaya karar verdiğini belirtir.”Şairliğim on iki yaşımda başladı. Bahanesi tuhaftır: Annem hastahanedeydi. Ziyaretine gitmiştim. Beyaz yatak örtüsünün üzerinde, siyah kaplı küçük ve eski bir defter… Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde. Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp:
-Senin dedi; şair olmanı ne kadar isterdim!
Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi… Gözlerim, hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgâra karşı, içimden kararımı verdim:
-Şair olacağım!
Ve oldum.”(Çile, S.9)
Şiirlerinden Örnekler:
Çile’nin “Şehir” bölümünde yer alan “Kaldırımlar” şiiri modern insanın trajedisi, çıkmazları ve bunalımları işlediği, büyük kentte dar bir mekâna sıkıştırılmış olan insanlığın kent içerisinde yaşadığı “yalnızlık, korku ve ölüm izlenimleriyle birlikte işlenmiştir. Şairin içinde bulunduğu dekor, neresi olduğu belirtilmeyen büyük bir şehrin sokaklarıdır. Onun dünyası bu dar, karanlık sokaklardan ve kaldırımlardan ibarettir. Nurullah Ataç Kaldırımlar şiiri için, tek bir mısrası bile şairin bilinmesine yeter der.
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. (Kaldırımlar 1,Çile,1928)
Çile adlı şiir kitabının ilk şiiri olan “Çile” Necip Fazıl’ın metafizik ürpertilerini, mutlak hakikati arayışını ve bireyin yaradılıştan itibaren çilesini dile getirir. İnsanoğlu niçin yaratıldığının farkına vardığında kendisine yüklenen ağırlığının da farkına varacaktır. Tarihçe meşhurdur ki cins zekâlar bunalım yaşar. “Çile” şiiri onun hayatının bir özetidir, bir özüdür. Sadece onun hayatının değil bizim yaşadığımız büyük medeniyet değişiminin de özetidir. Herkes beni Kaldırımların şairi olarak bilir ama ben Çile’nin şairi olarak bilinmek isterim der.
Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.(Çile, S.16,1939)
Necip Fazıl, Çile’nin “Dava ve Cemiyet” bölümünde yer alan “Sakarya Türküsü”nde büyük bir ideali dile getirir. Sakarya şiiri bireysellikle toplumsallığın bir araya geldiği şiirdir. Şair, Türk milleti ile Sakarya nehrini aynı kaderde birleştirir. Kısakürek, artık cemiyete yol ve yön gösterme fonksiyonunu üstlenmiş bir “dava” adamıdır.
İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün,ayağa kalk,Sakarya !..
(Sakarya Türküsü, Çile, S.398-400,1949)
Allah kâinatı insan için, insanı da kendisi için yarattı. İnsanın sadece dış dünyayı keşfetmek ve tanımakla yükümlülüğünü yapmış olamayacağını ”Allah ve İnsan” adlı şiirde yaradılışın temeli, insanın Allah’ı araması olduğunu ifade eder.
Seni aramam için beni uzağa attın!
Âlemi benim, beni kendin için yarattın!
(Allah ve İnsan, Çile, S.42)
Necip Fazıl, geleceğimizi, yarınımızı anlatan bir şairdir. Biz şiiri, edebiyatı iman için bilmişiz, bizce şiir, mutlak hakikati arama işidir. Allah’ı bulamamacasına aramak, ebediyen aramak olan şiirin gayesi olarak şiirleriyle bugünleri hazırlamıştır.
Anladım işi, sanat, Allah’ı aramakmış
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış… (Sana, Çile, S.39)
Necip Fazıl, çok genç yaşta Abdulhakim Arvasi hazretlerini tanımış yepyeni bir dünyaya açılmıştır. Bulunduğu buhrandan kurtularak hayatına ve şiire yeni bir yön çizer. Şair, sanatını davasına adayınca şiirlerindeki sözcük ve anlam dünyası daha gelişir. Tasavvufun böyle değiştirici, dönüştürücü bir gücü vardır bizim kültürümüzde. Bizim medeniyetimiz kesinlikle ya dünya ya ahiret diyen bir medeniyet değil, hem dünya hem ahiret diyen bir medeniyettir.
Şiirlerinde benliğine yenik düşen, varlığı anlamlandırmaya çalışan, mistik zamanın özlemiyle ölümü bekleyen ve sanat yapma amacı olan birçok özneyi işlemiştir. Necip Fazıl şiirinin anlam kapısından girildiğinde “ Çile” isimli eserinde yer alan imgeleri, anlam bütünlüğü oluşturacak şekilde kullandığı görülmektedir. Necip Fazıl’ın, maddi dünyanın yükünden mistik dünya sayesinde kurtulmaya ve çatışma hâlinden hakikati yaşayacağı huzur hâline şiir ile ulaşmaya çalıştığı görülmektedir.
Yaşam / çile
Ölüm/ çileden kurtuluş
İnsan/ çile mahkûmu
Dünya/ çile mekânı
Öte dünya/huzur yeri
Zaman/akıl çile nedeni
İman/ çileden kurtuluş çaresi
Necip Fazıl’da kesinlikle karamsarlık, kötümserlik yoktur. Ümitsizliğe düşmez. Zindandan Mehmed’e Mektup şiirinin son dizelerinde olduğu gibi:
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
(Zindandan Mehmed’e Mektup, Çile, S.420)
Diyen bir şairimizdir. İnsanımızın üzerine çöken o karamsarlık, kötümserlik bulutlarını şiiriyle dağıtmıştır.
Gamze KALUMAN