KADER VEYA ALIN YAZISI
Kader, Allah’ın ezelden ebede kadar olacak her şeyin zaman, yer, özellik ve niteliklerini önceden bilmesi ve takdir etmesi demektir. Yüce Rabbimiz kâinatta olmuş ve olacak her ne varsa, onları önceden bilmekte, zamanı geldiğinde, onlar da Allah’ın bilgi ve takdirine uygun olarak meydana gelmektedir.
İmanın altı şartını sayarken, kadere, yani insan hayatında başa gelecek, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman ettim deriz. İslam’a girmek isteyen bir kişiye de İslam’ın ve imanın şartları kısaca tebliğ edilir.
Kaderin iman esasları arasında yer alması, dünya işleri ile yorulan insanoğlunun ruhuna bir hafiflik ve rahatlık vermesi içindir.
Kadere iman ne demektir?
İnsanoğlu ana rahmine düştüğü zaman, onun hayatında meydana gelecek her ayrıntıyı, Yüce Rabbimiz ezeli ve ebedi ilmiyle bilir. Zira Allah(c.c.) için zaman mefhumu yoktur. Ayet-i kerimede:
“O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir.” (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) buyrulmuştur. (Bakara Suresi 2/255)
Yani onun ilmi, bütün zaman ve mekânları içine alır. Buna uygun olarak, hayatta neler yapacağımızı takdir buyurur. İnsanoğlu hayatı boyunca O’nun takdir buyurduğu şeyleri yaşar. Buna alın yazısı da denilebilir. Bu durumu belirten ayet-i kerimede:
“Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.” Buyrulmuştur.(Teğabun suresi 64/11)
Kul Allah’ın takdir ettiğini yaşamak zorunda mıdır.?
Yüce Rabbimizin ezeli ilmiyle bir şeyi takdir etmiş olması, Ehli Sünnet inancına göre, bizi o şeyi yapmaya zorlamaz. Yani kul bir şeyi yapacağı için Allah takdir etmiştir. Takdir ettiği için yapmak zorunda değildir. Bunun misali şöyledir.
İnsanlar teknik bilgileri kullanarak ay tutulmasının ne zaman ve nerede vuku bulacağını tahmin ederler. Buradaki ince nokta şudur.
Ay tutulacağı için, insanoğlu onu tahmin etmiştir. Bildiği için tutulacak değildir. Yani kul kendi istek ve iradesinde hürdür. İstediğini yapabilir. Hayrı yaparsa sevabını, şerri yaparsa günahını kazanmış olur. Allah hiçbir kulunu kötü kader ile potansiyel suçlu olarak yaratmış değildir. Ancak:
Külli irade (Allah’ın iradesi), cüzi iradeden( kulun iradesinden) her zaman üstündür. Yani Allah bir şeyi dilediği zaman, kulun iradesi devre dışı kalır, Allah’ın dilediği olur. Bundan dolayı da kişi sorumlu olmaz. Öyle ise, kişi ölçülü bir zorunluluk çerçevesinde, kendi irade ve isteğinde hürdür. Onun için hoşumuza gitmeyen bir olay başımıza geldiği zaman, kaderi suçlamadan önce, kendimizi sorguya çekmeliyiz. Zira insanın gelecek hakkındaki bilgisi, sadece tahminden ibarettir. Her şeyi bilen Yüce Allah’tır. O’nun külli iradesi, hedefsiz ve hikmetsiz değildir.
Külli irade ile ilgili konularda insanoğlunun sorumluluğu yoktur. Mesela:
Kişinin boyunun kısa, gözünün mavi, teninin siyah olması, ilahi takdirin eseridir. Bu durum külli iradenin işi olduğu için, kul bundan sorumlu değildir. Ancak:
Kişi bilinen heyelan bölgesine veya dere yatağına ev yaparda, felakete uğrarsa, suçu kadere yükleyemez. Çünkü burada cüz’i iradeyi kötüye kullanmak vardır. Yani Allah(c.c.) kulunu, dere yatağına veya heyelan bölgesine ev yapması için zorlamış değildir. Zira ayet-i kerimede:
Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever. Buyrulmuştur.( Bakara Suresi 2/195)
Cenab-ı hakk, kainat ve onun içindeki canlı ve cansız varlıkların yaşantısına dair kanunlar koymuştur. Bu kanunlar toplamına sünnetullah denilir.Bunu açıklayan ayet-i kerimede:
“Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” Buyrulmaktadır. (Kamer Suresi 5/49)
Yani kişi sünnetullah’a aykırı bir davranışta bulundu ise, Allah(c.c.) buna müdahale etmez. Çünkü müdahale etmesi, kulun iradesini tahakküm altına alması demektir. Zira mahşerde hesabını vermek üzere, kul hayır ve şer ile ilgili davranışında hürdür. Mesela:
Bir kişi eline silahı alır, kendi istek ve iradesi ile birini öldürürse, bundan sorumlu olur. Buradaki cinayet hadisesi, yine Allah’ın takdiri ile olmuştur. Ancak Allah takdir buyurduğu için cinayet işlenmiş değildir. Kulun kendi iradesiyle bu cinayeti işleyeceğini ezeli ilmiyle bildiği için, kulunun isteğini geçekleştirmiştir. Böyle olmasaydı, Allah takdir etti bende öldürdüm der, kişi günahsız olduğunu iddia ederdi. Bu durumu belirten ayette:
“O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir.” (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) buyrulmaktadır. Bakara suresi 2/255
“Kadere iman eden, kederden emin olur” denilmiştir. Çünkü kaderi her yönüyle bilmek mümkün değildir. Onun için, başta imam-ı şafi olmak üzere, imamların birçoğu kader konusundaki tartışmayı uygun görmemişlerdir. Bir hadis-i şerifte
"Kul, hayrıyla, şerriyle kadere inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isabet edecek şeyi atlatmayacağını, (hayır ve şerden) kaçacak olan şeyi de yakalamayacağını bilmedikçe iman etmiş olmaz." Buyrulmuştur. ( Tirmizî, Kader 10, 2145)
Allah insanoğluna akıl vermiş, akıl ve iradesini kullanarak yaptığı islerden de sorumlu tutmuştur. Bunların, önceden Allah (c.c.) tarafından bilinip takdir edilmesi, bizim irademizi zorlama anlamında değildir. Allah bir işi yapmaya zorlasaydı, iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark kalmazdı. Zira iyilik yapanlar mükâfatlandırılacak, kötülük yapanlarda cezalandırılacaklardır. Allah’ın tesadüfi bir işi yoktur. O işini en mükemmel bir şekilde yapar.
Kader konusunu karmaşık hale getirmemek için, sadece ehl-i sünnet görüşünü açıklamaya çalıştık. Allah sonumuzu hayreylesin. 27.08.2021