HASTALIK VE MUSİBET AF VESİLESİDİR 

HASTALIK VE MUSİBET AF VESİLESİDİR 
Hastalık ve musibetler insanları ölçen mihenk taşlarıdır. Bazen kötü zevklerin ücreti olarak, bazen de, meşru şartlar dâhilinde tezahür ederler. Kolayca atla­tmak için, ümitsizliğe düşmeden, sabretmek ve çözüm yollarını...

Hastalık ve musibetler insanları ölçen mihenk taşlarıdır. Bazen kötü zevklerin ücreti olarak, bazen de, meşru şartlar dâhilinde tezahür ederler. Kolayca atla­tmak için, ümitsizliğe düşmeden, sabretmek ve çözüm yollarını aramak gerekir. Musibetlere karşı sabretmemek de ayrı bir musibettir.  

Gök gürlemesini durdurmaya gücü yetmeyen insanın, ona sabretme yollarını aradığı gibi, hastalığa da sabretmenin yolları aranmalıdır. Çünkü Allah (c.c.) sevdiği kullarını mu­sibetlerle deneyerek sınavdan geçirir. Bir Ayet-i kerimede

Andolsun, Biz sizi; biraz korkuyla (doğal  afet veya düşman saldırılarıyla), açlık ( kıtlıkla) ve bir parça da mallardan, canlardan (ürün ve evlatlar)dan noksanlaştırmakla (hastalık ve sakatlıkla)imtihan edeceğiz. (Tedbirli ve temkinli hareket ederek) Sabır (ve teslimiyet) gösterenleri müjdele (ki, sadece onlar sevaba ulaşacaklardır). Buyrulmaktadır. (Bakara Suresi 2/155) 

Allah, bela ve musibetlere sabre­denleri mükâfatlarla sevindirir. Bu durumu belirten bir hadis-i şerifte  şöyledir: 

"Allah bir kuluna hayır murad ettimi onun cezasını tacil (acele) edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettimi onun günahlarını tutar, kıyamet günü cezasını verir." Buyrulmuştur. (Tirmizi zühd)  

 Başka bir hadis-i şerifi de Mus'ab İbnu Sa'd, babasından(şöyle) naklederek, der ki: 

"Ey Allah'ın Resulü! İnsanlardan kimler en çok belaya uğrar. Dedim.(cevap olarak)" 

"Peygamberler, sonra büyüklükte onlara yakın olanlardır. Kişinin diyaneti nispetinde belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, Allah onu da diyaneti nispetinde imtihan eder. Tâ ki  o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar. Bela peşini bırakmaz.." Buyurdular.(Tirmizi zühd)  

Yani bir hastalık veya belaya maruz kaldığımız zaman, filancalar zevk içinde  yaşarken, benim suçum nedir gibi, insanı isyana götürecek söz ve davranışlardan kendimizi korumamız gerekir.

Başkabirhadis-işeriftede: “Kul hastalanınca günahlarından arınır ve ana­sından yeni doğmuş gibi günahsız olur.” Buyrulmuştur. (Muvatta) 

Günahsız hale gelmeyi kazanabilmek için, bela ve hastalıklara karşı sabırlı olmak ve strese girmemek gerekir.  

Yani kişi, başına gelen belâ ve musibetten dolayı Al­lah (c.c.)’ı suçlayıcı bir tavır içerisine girme­me­lidir. Allah’ı suçladığı takdirde,  elde edeceği bir menfaat olmadığı gibi, yapacağı hatalı davranıştan dolayı da, sadece kendi günahını artırmış olacaktır. 

Mesela: Bir deprem veya bir trafik kazası esna­sında, Allah (c.c.)’a isyan eden kişinin bir karı olmaz. Sadece günahını artırmış olur. Hâlbuki sabredip, “Ya Rabbi, bizi bu beladan kurtar, bize bunu unutturacak güzel şeyler nasip eyle” derse, kulluk görevini yapılmış olur. Zaten baş ağrısı da dâhil olmak üzere, her çeşit üzücü şeyden dolayı Allah (c.c.), kulunun bir miktar gü­nahlarını affetmektedir. Konu ile ilgili ha­dis-i şerif şöyledir: 

Atâ İbn-i Ebî Rabâh anlatıyor: “İbn-i Abbâs (r.a.) bana hitaben: 

“Sana cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi?” dedi. Ben de: “Evet göster!” dedim. 

“İşte dedi, şu siyah kadın var ya, o, Resûlullah’a gelip: “Ben saralıyım, (nöbet gelince) üs­tümü başımı açıyorum, Allah’a benim için dua ediver (hastalıktan kurtulayım)” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm; “Dilersen sabret, sana cen­net verilsin, dilersen sana şifa vermesi için Al­lah’a dua edeyim” Buyurdu. Kadın: “Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı açmamam için dua ediver” dedi. Resûlullah da ona öyle dua etti.” (Buhari maraz)   

Bu kadın cennete ulaşmak için hastalığa razı olduğundan dolayı, sahabe arasında cennetlik kadın namı ile şöhret buldu. Sahabeden biri diğerine, “Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi?” der ve bu kadını gösterirdi. 

Burada yanlış anlaşılacak bir durumu da açık­lamakta fayda vardır. 

Bir insan herhangi bir hastalığa yakalandığı zaman, “Bu benim cennete girme sebebimdir” deyip, o hastalığı çekmeye devam etmesi doğru değildir. Zira Efendimiz (s.a.v.) başka bir hadis-i Şerifle­rinde tedavi olmayı da tavsiye buyurmuştur. şöyle ki:  

Bedeviler “Ey Allah’ın Resulü! Hastalandı­ğımız zaman tedavi yollarını aramasak, bu gü­nah mıdır?” diye sordular. Aleyhissalâtu ves­se­lâm: 

 “Ey Allah’ın kulları! Tedaviyi arayın Zira Allah Teâla hazretleri verdiği her hastalığa şifa da vermiştir. Bundan sadece ihtiyarlık ha­riçtir, (onun tedavisi yoktur)”buyurmuştur.  (Kütübi Sitte Trc17/438)[1] 

Bir doktora bağlanıp kalmama ve hastalığı iyice araştırma hususunda da:  

“Allah her hastalık için şifa yaratmıştır. (An­cak, herhangi bir hastalığa neyin şifa verece­ğini) bazıları bilir, bazıları bilmez.” Buyurmak suretiyle, tedavi aramaya devam edilmesini de emir buyurmuşlardır. (Kütübi Sitte Trc17/386) 

Yani Allah(c.c.)a şüphesiz inanan bir mümin, hastalık, sağlık, lütuf ve musibet gibi hayatın acı tatlı esintileri ile karşılaştığı zaman, istikametini bozmamalı. En son nokta ölüm olsa bile, bunun; dostlarıyla mahşerde buluş­mak üzere önceden gitmek olduğunu bilmelidir. Yani mümin, nimetlere ulaştığı zaman şükretmeli, musibetlere uğradığı zaman da, eğilip bükülerek sarsılsa bile, karşılığında sevap verileceğini umduğu için Rabbine şükretmelidir. 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: 

 “Bir kimse sabretmek isterse Allah ona sabır verir. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir nimet verilmemiştir.” buyurmuş­tur.(Buhari cenaiz ) 

 Çünkü bela ve musibete sabredenlere mükâfat olarak cennet verildiği zaman Cenab-ı hak: 

   “Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!” Buyurarak onlara müjde verecektir.(R’ad Suresi 13/24)  

Kâfir veya münafıklar, büyük hastalık ve musibetlerle denenmezler. İlahlık davasında bulunan kâfirler, üzücü hastalık çekmemişlerdir. Çünkü hastalık yalvarmayı gerektirir, yalvaranı da yüce Rabbimiz affeder. Onun için isyankârlara, hastalıkla temizlenme fırsatı verilmez. Konu ile ilgili hadis-i şerif şöyledir.  

"Mü'min, mütemadiyen rüzgârın eğici tesirine mâruz kalan bir bitkiye benzer. Mü'min, devamlı belalarla başbaşadır.  

Münâfığın misali de çam ağacı gibidir. Kesilip kaldırılıncaya kadar hiç ırgalanmaz."Buyrulmuştur. ( Buhari Marda, Müslim Sıfatül münafikun) 

Yani kul başına gelenleri sabırla karşılar, ken­dini üzen şeylerin, günahlarından kurtuluşuna ve­sile olacağını düşünerek, isyan etmezse, yüce Rabbimiz onun mükâfatını verecektir.  İsyan ettiği takdirde ise, günahını artırmaktan başka bir şey yapmamış olacaktır.  

Öyle ise mümin hastalığının şifası için tıbbi imkânları kullanmalı, tedavi olmadığı takdirde ise, hastalığının affına vesile olacağına inanmalıdır. 06.12.2021

                                                                                                                                                                 Ali KARA

                                                                                                                                                            Emekli Müftü