İmzası tek ağaç olan Mihriban’ın şairi Abdurrahim Karakoç benim can dostumdu. O yüzyılımızın Karacaoğlan’ı, Âşık Ömer’i, Seyrani Baba’sıydı.

 

35 yıl köyünde şiir yazdı. Sonraki 35 yıl da ısrarımla Ankara’da beraberliğimiz var. Vefatına kadar yanından ayrılmadım. Siyasette de, edebiyatta da… 35 yıl gerçek bir yoldaşlığımız var. Kitaplarda bile rastlanmayacak olan…

Aşk, memleket, dâva ve tasavvuf şiirleri yazdı. Hicvin zaten baştan beri üstadıydı… Fakat hepsinde ortak bir özellik göze çarpıyordu: Mihriban’ın şairi aynı zamanda suyun ve dağların şairi idi.

Hemen her şiirinde su; ya ırmak, ya derya, ya yağmur, ya damla, ya deniz, ya rahmet, ya katre, ya dere, ya çölde bir kaynak, ya Anadolu’mda bir pınar oluyordu. O kadar mı?

Küçük köyünden ‘global köy’e iletiler yayan bir haberciydi.

O Mevlana’nın ‘hayat haberdar olmaktan ibarettir’ vecizesine uygun olarak çağından, etrafından, köyünden, yaşadığı şehirden, ulaşamadığı Türk ve İslam dünyasından haberdar olmakla kalmıyor, bize haberler getiriyordu. Sanki bütün dünya onun içinde yaşıyordu…

 

Ellerin yurdunda çiçek açarken

Bizim ile kar geliyor kardeşim

Bu sınırı kimler çizmiş gönlüme

Dar geliyor, dar geliyor kardeşim

 

Diyordu. Bütün Türk dünyasına erişiyordu. İslam âleminin neresinde işkence, zulüm, haksızlık varsa kalbi orada atıyordu. Bosna’dan, Myanmar’a kadar…

Habermas’ın iletişimsel eylem kuramına göre bir davanın, bir arka-planın dilini tek başına hem de bir Anadolu kasabasında örüyordu.

Edebiyat ve iletişim disiplinleri açısından ŞAİRİN HABERCİ OLARAK PORTRESİ Türk edebiyatı ve düşünce tarihinde kendi kendine medya kuran bir ilk olarak önemlidir. Bozkırın bu yalnız ağacı şiirleriyle bütün evreni kuşatmıştır. O bir pınardır. Bir kaynak…

Suyun şairi olarak bir kaynak…

Haberci olarak bir kaynak…

Şiirlerinin yüzde sekseninde mutlaka haber – habercilik var…

Köyden haberler… sılaya haberler… dünyadan haberler… yorumlar, bildirirler… mektuplar, duyurular, ilanlar…

Hatta Tarihten Bir Yaprak köşesi bile… hani gazetelerde olur ya…

Karakoç tek başına köyünde dergi, gazete çıkarmış şiirle…

Televizyon ve radyo yayını yapmış şiirle…

Estetik bir habercilik…

Bugün echel ve ebleh medyamız için ne büyük ihtiyaç…

Ayrıca son bir mesajı daha var Abdurrahim ağabeyin…

O da çevre-çevrecilik üstüne….

Hangi çevrecide şu derin hissiyat, şu yüksek şuur var?

 

“Sevgi dağ zirvesi, kin dipsiz kuyu

Karıştan kısadır hayatın boyu

Şayet kirletirse toprağı, suyu

Göğsünden vururum kendi gölgemi”

Ağaç söken, su kaynaklarını talan eden, şehirleri “cami mihverli medeniyet”imizi AVM mihverli medeniyet haline getiren, meraları yok eden, su ve toprak kaynaklarını bırakınız muhafaza etmeyi yok eden herkese ithaf olunur…

Şairin hissiyatına bir bakın…

Gölge, toprağı ve suyu nasıl kirletir?

Ama eğer kirletirse şair onu vuracaktır…

Allah ona rahmet etsin…. Onu çok özledik….