Bahaettin Karakoç vefatının 1. Yıldönümünde anıldı
Türk Şiirinin Beyaz Kartalı unvanıyla tanınan, son dönem Türk şiirinin usta şairi Bahaettin Karakoç, Kahramanmaraş Türk Ocakları Şubesi tarafından 12 Ekim 2019 tarihinde düzenlenen programla anıldı.
[otw_shortcode_button href="https://marastahaber.com/foto-galeri/bahaettin-karakoc-kahramanmaras-turk-ocaklari-subesi-tarafindan-anildi-163932h.html" size="medium" icon_type="general foundicon-right-arrow" icon_position="left" shape="square" color_class="otw-red"]Habere Ait Fotoğraf İçin Tıklayın[/otw_shortcode_button]
Kahramanmaraş Türk Ocağı Şubesinde düzenlenen programa konuşmacı olarak Bahaettin Karakoç’un oğlu Oğuz Karakoç ve şair hakkında “Türk Şiirinin Beyaz Kartalı Bahaettin Karakoç” adlı biyografi kitabı hazırlayan Yazar Ramazan Avcı katıldı.
Yoğun bir katılımın olduğu programın açış konuşmasını Kahramanmaraş Türk Ocakları Şubesi Hars Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Kök yaptı. Kök, Bahaettin Karakoç’un son dönem Türk şiirinin en büyük şairlerinden biri olduğunu, milliyetçi, muhafazakâr, sözü ve özü bir, yaşantısıyla örnek olan bir sanatçı olduğunu ifade etti ve onunla birlikte olduğu dönemde önemli hatıralarını dile getirdi.
Oğuz Karakoç, babası Bahaettin Karakoç’un kişiliği üzerinde durduğu konuşmasında hatıralarını paylaştı. Babasının müşfik bir karaktere sahip olduğunu, çocuklarını hiçbir zaman üzmediğini, yetenek gördüğü gençlerin elinden tuttuğunu ifade etti. Oğuz Karakoç konuşmasında şunları söyledi:
“O bir şairdi, duygu yüklüydü, “Yaratandan ötürü, yaratılanı seven” bir ruha sahipti, var olan her şeyi severdi, merhametliydi. Hayatımda onun bir tokadını dahi yediğimi hatırlamıyorum, Asla kıskanç değildi, yardımseverdi, her zaman ve her konuda yardım etmekten asla kaçmazdı, hele de birisinde bir şiir damarı görürse zamanını ona ayırır, onun iyi bir şair olması için çok çalışırdı. İyi bir şair olduğuna inandığı insanlara değer verir, fikri ve zikri ne olursa olsun ona edebi bir gözle bakar ve asla sanata, siyaseti karıştırmazdı.
Kindar değildi, bazen aniden tıpkı saman alevi gibi parlar, sinirlenir ama o asabiyet pek uzun sürmezdi. Bunu zamanın çoğunu babamla birlikte olan, hocam hocam diye derin sevgi, saygı duyan şair Yasin Mortaş, Şair İnci Okumuş ve araştırmacı yazar Ramazan Avcı bey çok iyi bilirler.
İnançlı bir insandı, bunu yazdığı şiirlerde de, yaşantısının her alanında da görmek mümkündür. “Allaha’a Şükür” kelimesini dilinden düşürmezdi. Özellikle son dönemlerinde düşme sonucu beyin damarına pıhtı atmış ve beyin ameliyatı olmuştu, daha sonrada ufak tefekte olsa rahatsızlıkları geçirmesine rağmen hiçbir gün sitem etmedi, Nasılsın baba dediğimizde “Allah’a şükür çok iyiyim derdi. Baba sende hep çok iyiyim diyorsun dediğimizde, iyi değilim demek Allah’a isyandır, halimize şükretmemiz lazımdır derdi.
Okumak ve yazmak onun için bit tutku idi, hava gibi, su gibi elzemdi. Yıllardır evine birkaç günlük gazete mutlaka girerdi, yeni çıkan kitapları mutlaka alır okurdu. İyi bir şair olma adına Allah’a verdiği söz gereği yazmayı hiç ihmal etmez, ölünceye kadar da yazacağım derdi ki, aynen öyle oldu. Acelem var diyordu sürekli yazıyordu, yıllar önce yazıştığı edebi mektupları kitaplaştırmak için sürekli onlarla ilgili çalışmalar yapıyordu, ama kısmet olmadı. Ecel aramızdan ayırdı.” dedi
Bahaettin Karakoç hakkındaki araştırmalarıyla tanınan yazar Ramazan Avcı, Bahaettin Karakoç’un edebî kişiliğini anlattı. Bahaettin Karakoç’un şiir iklimi yüksek bir ortamda yetiştiğini ifade eden Avcı “ Bahaettin Karakoç’un doğup içinde büyüdüğü aile çevresi, şair ruhlu bir baba, halk edebiyatıyla beslenen sözlü bir kültür, manevi iklimi yüksek bir inanç atmosferi, özgürlüğün, güzelliğin ve sonsuzluğun ilhamı dağlar ve tabiat onun şiire yönelmesinde birinci derecede etki eden ortam olmuştur.” dedi.
Bahaettin Karakoç’un şiirlerinden kullandığı dilin ve şekil özelliklerinin üzerinde duran Avcı, şunları söyledi:
“Bahaettin Karakoç’un zengin bir kelime hazinesine dayalı, geniş benzetme dünyası, sembolizmin özelliklerini taşıyan fakat ikinci yenicilere göre son derece anlaşılır soyutlukta kapalı ifadelerle oluşturduğu bir dili ve üslubu vardır. Nasıl ki bir kimyager maddeleri karıştırarak yeni bileşimler oluşturuyorsa Karakoç da dil laboratuarında kelimelere yeni anlamlar yükleyerek orijinal imgelerden oluşan terkipler oluşturuyor.
…
Bahaettin Karakoç, şiirde biçimi enstrüman gibi kullanan usta bir orkestra şefine benzer. Duygu ve düşüncelerine, hayallerine, gözlemlerine hülasa ele aldığı temaya hangi kıyafet yakışıyorsa onu giydiriyor. Bu bakımdan Türk şiirinde Bahaettin Karakoç kadar şiirde değişik biçimler kullanan şair çok azdır. “
Avcı, Bahaettin Karakoç’un şiirdeki hedefini şu cümlelerle dile getirdi.
“Bahaettin Karakoç, devamlı yenilikler peşinde koşan, yeni söylemler geliştirmeye çalışan, yeni biçimler dokuyan, şiirlerine ve şiir örgülerine malzeme yaptığı kelimelere yeni anlamlar yükleyen bir şairdir. Yazdıklarıyla yetinmeyerek ömrünün sonuna kadar mükemmel şiiri aramıştır. Artık en iyi şiiri yazdım, tarzımı buldum, demenin bir şair için iflas itirafı olduğuna inanan bir şairdi.
O, kendini bütün zamanların şairi olmaya adamış bir sanatçıdır. Düne saygılı, bugünün üzerine titreyen ve yarının inşasına maddî ve manevî bütün gücünü adayan bir şair. Edebiyattaki kırmızıçizgisi ise edeptir. Edepsiz edebiyata tahammülü yoktur.”
Ramazan Avcı, Bahaettin Karakoç’un şiirlerinde ele aldığı konularla ilgili olarak şunları şu yorumları yaptı:
“Karakoç, insanla ilgili her şeyi şiirinde tema olarak ele alır. Bazen su kabı olan “testiler”i görür Avanos’ta ve testilerin kuğu boyunlu görüntüsünün üzerinde bıraktığı etkiyi dile getirir. Bazen içinde mutlulukların yaşandığı “Kuytularda Bir Ev”in sırrını anlatır. Bazen “takvim”ler, bazen “gölgeler” üzerine şiir yazar. “Dağlarda yastık yapıp/Üstüne yattığım taş / Bazen sapana koyup / Uzağa attığım taş” diye başlayan ve bizim farkına bile varmadığımız “taş” üzerine şiir kaleme alır. “İnsanlık Türküsü” adlı şiir öğretmenlerimize yazılmıştır. Bazen bizim hiç önemsemediğimiz ama zamanımızın büyük bir bölümünü başında geçirdiğimiz “çalışma masasıyla” dertleşir. Hülasa hemen hemen her konuda şiirler yazan Karakoç’un şiirlerinde başta aşk olmak üzere başlıca 6 ana tema ağır basar: Aşk (aşka bağlı olarak ayrılık, özlem, vuslat), tabiat, millî duyarlılık, sosyal meseleler, din ve ölüm. Bu temaların içinde Karakoç en fazla aşka yer vermiştir.
Bahaettin Karakoç, sevgilinin fizikî portresini çizmez, sevgili fizikî görüntüsüyle hiçbir zaman ön plana çıkmaz. Tabiat ögelerinin de yardımıyla sevgili imajı oluşturur; duygularıyla sevgiliyi güzelleştirir. Ortaya “Evrensel bir güldesteye çizilen bir minyatür” çıkar.
Karakoç için dağların çok ayrı bir yeri vardır. Nasıl ki Köroğlu’nun Çamlıbel’i, Şehriyar’ın Heyder Baba’sı varsa Bahattin Karakoç’un da Salavan Dağı vardır.
Bahaettin Karakoç, Türkiye’ye sevdalıdır. “Alınyazım, yavuklumsun Türkiye’m/Özüm esrir kalbim sende atanda” diyen şair, bu ülkenin diline, kültürüne, dinine, insanına, tabiatına kısacası bu toprağı yurt yapan öze sevdalıdır. Dolayısıyla millîlik onun şiirlerine sinmiştir.
Karakoç’un millî konuları ele alış tarzı sloganik değildir. O, vatanına, milletine, bayrağına, devletine, tarihine hülasa Türk milletini oluşturan değerlere olan duygularını bağırarak değil, vakur ama yumuşak bir ifadeyle dile getirir:
Onun, dini ele alışı ve yorumlayışı geleneksel mazmunlardan ve imajlardan farklılık gösterir. Din temalı şiirleri günümüz insanının idrak edeceği imajlarla ve daha sade bir Türkçeyle yazılmıştır. Bir başka ifadeyle Türk’ün dine bakışını, Allah’a ve Peygamber’e olan inancını ve sevgisini Türkçe bir duyuş, düşünüş ve dille terennüm etmiştir.
Bahaettin Karakoç; mesleği şair, atölyesi şiir, malzemesi imbikten süzülen Türkçe olan bir sanatçıdır. Eserleri, üslubu, şiir anlayışı, kişiliği ve şiiri ayağa kaldırma ülküsüyle yaptığı icraatlarıyla Türk şiirine damgasını vurmuş şiir şeyhidir. Onu özlemle anıyoruz. Mekânı cennet olsun.”
Gençlerin konuşmacılara Bahaettin Karakoç hakkında merak ettikleri hususlarla ilgili sorularının ardından Ramazan Avcı’nın “Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman” şiiri okumasıyla program sona erdi.