Gazeteci Tuğrul, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’la Röportaj Yaptı
Ak Parti Kahramanmaraş Milletvekili Prof Dr. Mehmet Sağlam siyasi yaşamındaki edindiği tecrübeyi Manşet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mesut Tuğrul’a anlattı.
Sağlam siyasi hayatında Demirel’in kendisine iki önerisini ilke edindiğini söyledi; ‘namusunuza ve şerefinize dokunmadıkça hiçbir haberi tekzip etme, bir bayanla aynı odada tek başına görüşme’
Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinden çıkarak Kaymakamlık, rektörlük, YÖK Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Etik Kurulu Başkanlığı, Milletvekilliği, TBMM Başkanvekilliği, Milli Eğitim Komisyon Başkanlığı gibi görevlerde bulunan Prof. Dr. Mehmet Sağlam, Türkiye’de insanların kendi çalışmaları ve karakterleriyle çok önemli yerlere gelmelerinin mümkün olduğunu söyledi. Sağlam’ın verdiği cevaba en büyük örneklerinden biri kendisi olurken siyasetteki izlenimlerini genç kuşaklara bir kitapla aktaracağını dile getirdi.
Manşet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mesut Tuğrul hizmet anlamında Kahramanmaraş’a önemli katkıları olan Prof. Dr. Mehmet Sağlam’la siyasi tecrübesi ve bundan sonra ne yapacağı konusunda bir röportaj yaptı.
Konuşmalarını her zaman açık sözlülükle yapan Sağlam, Gazeteci Tuğrul’un sorularına bir birinden ilginç cevaplar verdi.
25 yıldır siyasetin içerisindesiniz, size neler kazandırdı?
‘DOĞDUĞUM TOPRAKLARA HİZMET ETMEK, ÇOK BÜYÜK TATMİN DUYGUSU GETİRİYOR’
Doğduğum topraklara yapabileceğim hizmetler bakımından çok büyük tatmin duygusu getiriyor. Birkaç dönem önce çok daha gençken, daha da hevesli olmam gerekirken 2 defa milletvekili adaylığı teklifi aldım. Amerika’dan döndükten sonra Samsun’da rektörken 1973’te milletvekilliği adaylığı teklifi aldım, diğeri de daha eski dönemdeydi hatırlayamıyorum, fakat 2’sini de reddettim. Onlar siyasete girmem konusunda ısrar ediyordu bende girmemem konusunda ısrar ediyordum. YÖK Başkanı iken Rahmetli Sakıp Sabancı’nın Japonlarla ortak olduğu İstanbul’daki bir fabrikasını dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile birlikte açmaya gittik. Milletvekili adaylığına müracaat etmek isteyenler için bürokrasinin istifa süresinin son günü Sayın Demirel’in yanında ‘Tansu hanım sizi telefondan istiyor’ diyerek bir telefon geldi. Sayın Demirel’de ‘neden seni istiyor’ diye bana sordu. Bende ‘Politikaya girmemi istiyorlar’ demiştim. Fabrika açılışından sonra Çankaya’ya gittik. Son gündü bürokratların istifa süresi 5’te bitiyordu ve biz saat 4’te değerlendirme yapacaktık. Tansu Hanım’a telefon açtı. ‘Biz ne güzel çalışıyoruz, neden istiyorsun’ dedi. Telefon görüşmesinden sonra ‘Tansu Hanım ciddi bir şekilde seninle kabinede çalışmak istiyor, sana bakanlık verecek, memleketine üniversite açtın, ilçelerde bile MYO’lar var. Memleketine daha güzel hizmet etme imkânın olur. İstersen Tansu Hanım teklifini kabul edebilirsin’ diyerek fikir verdi. Düşünmeme fırsat vermeden Cumhurbaşkanlığı makamında bir kalem kâğıt isteyerek istifa dilekçemi yazdırdı. İstifa dilekçemi yazdıktan sonra ertesi gün Mehmet Haberal’ın okulunda bir açılış vardı, ona gittim. Açılışta YÖK başkanı diye takdim ettiler, bende ‘YÖK başkanı değilim artık, dün akşam istifa ettim, politikaya giriyorum’ dedim. Böylece siyasete girdim.
‘DAHA İYİ HİZMET YAPMA İMKÂNI İÇİN YOLA ÇIKTIM’
‘Daha iyi hizmet yapma imkânı olacak’ cümlesi benim hep aklımda kalmıştı. Hizmetleri yaptıkça ne kadar doğru olduğunu anladım. Memlekete 148’e yakın okul temeli attırdım. O dönemde ‘Kahramanmaraş’ta bir kere trafo yandı’ dendi, günlük 250 milyar zarar var, üretim, durdu’ dendi. Türkiye’de trafo yoksa gelmesi zaten 1 ay falan sürüyor. O zamanlarda Enerji Bakanı Recai Bey’e gittim. O da bana ‘Bir tane jeneratör var fakat bunu da hoca (Necmettin Erbakan) istiyor, Hoca’ya arızalı deyim onu sana vereyim’ dedi. 2 gün sonra jeneratörü hemen yola çıkardık. Kahramanmaraş’ta fabrikalar tekrar iş başı yaptı. Bu hisleri yaşamak insanı tatmin ediyor. Ben orta okuldan sonra diğer ilçelerimizin tamamını görme imkanım oldu. Siyasete atılınca ise memleketimizin her yerini görerek insanlarımızla bir araya geldik. Halkın içine girmek ve Türkiye’nin gerçekleri görmekte bu düzeyde yararlı oluyor. Milli Eğitim Bakanı olduğumda, Kahramanmaraş’ın her bölgesini daha çok gezme imkânım oldu. Kahramanmaraş’ta evine elektrik çektiremeyen aileler var, köy yaşantısını, insanların hallerini görme şansımız oluyor. 40 yıl önce gittiğim okulların hallerini görünce dona kaldım. Batı’ya gittiğimizde özel spor salonları, 600 kişilik okulda 60 kişi okuyor. Bunlar Kahramanmaraş’ta yoktu. Bunları Kahramanmaraş’tan görmek çok zor, orası ayrı bir dünya.
‘MEMLEKETİN REALİTESİNİ GÖRMENİN YOLU BAŞBAKANLIK DEĞİL’
Bir kaç yıl sonra bir vatandaş geldi hiç unutmuyorum, ‘Çocuklarım için geldim, yuvaya yerleştirmek istiyorum ama Vali’den ‘yer yok’ cevabı aldığını söyledi. ‘Dışarı da işçiyim, karım beni bırakarak başkasıyla kaçmış, çocuklar köyde öksüz, yetim, aç kaldı. Beni çağırdılar çocukları işe götüremeyeceğim, yuvaya vermek istedim dolu dediler’ şeklinde adam kendini anlattı. Ben de oturtturdum bir çay getirttirdim ve çocukları teslim et götürsünler dedim. Adam ağlamaya başladı. ‘Neden ağlıyorsun’ dedim. Adam, ‘Çocuklarımı veriyorum’ dedi. Adam çıktıktan sonra akşam kokteyl var. Akşam kokteylde Genel Kurmay Başkanı falan tanıdık arkadaşlar var, biraz da durgundum, Sayın Demirel; ‘neyin var’ diye sordu. Bende ‘bir şeyim yok’ dedim. Daha sonra anlattım, bir vatandaşım geldi gündüz 3 tane çocuğunu yuvaya verdirdik, adam ağlıyordu dedim. ‘Siz şimdi burada toplanmışınız burada kahkahalar atıyorsunuz, siz ne yapmak istiyorsunuz, bu memleket çok zavallı bir memleket’ dedim. Memleketin realitesini görmenin yolu başbakanlık değil. Bir insan kendi kariyerinde en tepeye çıkmış olabilir. Bunun gibi hiç bilmediğimiz, görmediğimiz şeylere yardımcı oluyoruz. Bazen üzülüyoruz bazen de seviniyoruz ama halkın işini yapmanın rahatlığını yaşıyorsunuz.
Kahramanmaraş’ın bir ilçesinden çıktınız. Rektörlük, YÖK Kurulu Başkanlığı, ETİK kurulu başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, TBMM Başkan Vekilliği yaptınız ve Cumhurbaşkanlığına Vekalet ettiniz. Geçmişiniz başarılarla dolu bir yaşam. Tüm görevlerini alnınızın akıyla yürüttünüz. Oradan çıkacak çocuklara özgüven olarak ne söylemek istersiniz?
‘TÜRKİYE ÇALIŞKAN İNSANLAR İÇİN FIRSATLAR ÜLKESİ’
Türkiye’de insanlar kendi çalışmaları ve kendi karakterleri ile çok önemli yerlere gelmeleri mümkün. Türkiye çalışkan insanlar için fırsatlar ülkesi. Tabi ‘kader’ diye de bir şey var. Her insan aynı şansa sahip değil. Kimisi kral doğuyor, kimisi hamal doğuyor. Mücadele ile bunu belli yerlere getirmek mümkün. Türkiye’nin son zamanlardaki politikacılarından büyük bir kısmı zengin aile çocukları değil. Doğuştan avantajlı insanlarda değil. Ortaokulu bitirdiğim zaman Göksun’da elektrik bile yoktu. 15 yaşından sonra ilk defa elektriği Kayseri’de gördüm. Elinizden geleni yapıyorsunuz, size verilenlere hıyanetlik etmiyorsunuz. Namusunuzla çalışıyorsunuz ve kimseye bilerek kötülük yapmıyorsunuz. Belli yerlere de hep çağırılarak gidiyorsunuz. Kaymakamlık stajımdan sonra Ankara’da Kaymakam Vekiliyim. Gitmeden önce bir hocama rastladım, müthiş bir hukukçuydu. Babası da Demokrat Parti (DP) döneminden Adalet Bakanlarındandı. ‘Milli Eğitim de doktora için bir sınav var gidip müracaat edeceksin’ dedi. Tamam deyip geçiştireceğimi anladı arabayla götürdü, elimizden tuttu, müracaatımızı yaptık çıktık. Sınavı kazanmışım. Bu şekilde sınavı kazanıp doktoramı yapıp akademik hayata girdim. Daha sonra vakti geldi Doçent oldum, Profesör oldum. Profesör olduğum gün daha 1 hafta görev yapmadan Rektör olarak atandım. ‘Trabzon, Kayseri ve Samsun Rektörlükleri boş hangisini istiyorsun’ dendi. Hiçbir fikrim yok ben ‘rektörlük falan istemiyorum’ diyorum. ‘Kayseri problemli, Trabzon uzak, Samsun iyi seni Samsun’a Rektör olarak atıyoruz’ dendi ve daha tıraşım yarım, hanıma ‘Samsun’a gidiyoruz’ dedim. Samsun’da Rektörlük yaptığım dönemde Köksal Toptan Milli Eğitim Bakanı Vali Beyle onu karşımaya gidiyoruz, tam o sırada elime bir telefon numarası tutuşturdular ve bu numarayı acilen aramamı söylediler. O dönemde nerde cep telefonu, yol güzergahında bir benzin istasyonuna giderek o numarayı aradım. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal çıktı, ‘Yarın Doğramacı (Dönemin YÖK Başkanı İhsan Doğramacı) istifa ediyor, seni YÖK Başkanı yapıyorum, karın bile duymayacak’ dedi. Geldim eve hanıma, ‘Samsun’dan gidiyoruz ama sen duymuyorsun o kadarından haberin olsun’ dedim. Samsunda rektör olarak ilk dönemimi tamamlamıştım ve ikinci dönem için ise seçimlere tam bir hafta vardı. Karşımda ise saygıdan hiç kimse aday olmamıştı. Özal’la konuştuktan sonra yardımcılığımı yapan arkadaşımı gece eve çağırarak hemen rektörlüğe aday olmasını istedim. Diğer gün saat 17’de Naci adaylığını ilan etti. Kimisi Mehmet Sağlam elçi falan oluyor gibisinden konuşmalar oluyor saat 7’de Mehmet Sağlam YÖK Başkanı oluyor haberi duyuldu. Tüm Profesörler sabahleyin odamdaydı. YÖK Başkanlığına atanmam böyle oldu.
‘5’İNCİ DÖNEM OLARAK MECLİSTE BULUNAN ÇOK NADİR İNSAN VAR’
Hiçbir yere ben buraya talip olacağım diye gelmedim. 5’inci dönem olarak mecliste bulunan çok nadir insan var. Benim normal olarak aday olmamam lazım. Artık gelen gençlere bırakmam lazım. Yıllarıdır beni destekleyen insanları meydan da bırakmamak için son gün bir dilekçe ile müracaat ettim. Hiç kimseye ben de müracaat ettim dememe gerek yok. Yüzde 75 kendi isteğimle adaylık müracaatı yapmama taraftarıydım. 15 yıl insanlar beni oraya göndermiş, bundan daha fazlasını istemek gerçekten egoistlik denir. Çevremin ısrarıyla adaylık müracaatında bulundum.
Siyasi yaşamınız da en neye dikkat ettiniz?
‘DEMİREL’İN TAVSİYELERİNE DİKKAT ETTİM’
Demirel’in bana bir tavsiyesi oldu. ‘Hiçbir basın haberini namusunuza ve şerefinize dokunmadığı sürece tekzip etme’ dedi. Aynı zamanda ‘Odan da hiçbir kadınla tek başına görüşme’ dedi. Bu ikisine hep dikkat etmişimdir.
Bakanlık döneminde Kahramanmaraş’a yaptığınız hizmetler gerçekten ortada, halen meyvesi yeniyor. Gittiğiniz zaman bunları görünce neler hissediyorsunuz?
‘BELDE DE LİSE OLAYINI KAHRAMANMARAŞ’A BİZ GETİRDİK’
Kahramanmaraş Büyükşehir olduktan sonra mahalle olan beldelerde gördüğümüz büyük binaların yüzde 99’u benim yaptırdığım okulların binalarıdır. Öğrenciler artık annesinin çorbasını içerek liseyi bitirebiliyor. Öğrenciler o dönemlerde ilçelerde ortaokul ve lise olmadığı için merkeze gelmek durumundaydı. 12 yaşındaki çocuk tek başına bir evde kalamaz. Karısını gönderse adam aç kalacak. Anneyi göndermese çocuk aç. Yüzde 90 kız çocukları bu durumda okumamaya mahkumdu. Kahramanmaraş’taki eğitim konusunda yaptığımız bu hamle en önemli bir hizmettir. En azından artık öğrenciler Çok Programlı Liseleri bitirecek durumdalar. Lise bittikten sonra üniversiteye gidilirse en azından kendini idare edecek yaşa geliyor. Belde de lise olayını Kahramanmaraş’a biz getirdik. O zamanlar belediye başkanları hiç yardımcı olmadı. Artık işçi almak için bile ortaokul mezunu sanat okulu mezunu istiyor.
Kahramanmaraş yerel siyasetinde neler var, AK Parti olarak değerlendirirseniz?
‘PEKMEZ İYİ OLURSA …… BAĞDATTAN GELİR’
İnsanların her türlü meslekte rekabet içinde olması yarar getirir, kaliteyi yükseltir. Özal’la başlayan ihracat olayında üretilen gömleklerin düğmeleri düşerdi. Bu yüzden kaliteli mal üretilmezse satış olmaz. ‘Pekmez iyi olursa sineği Bağdat’tan gelir’ derler. Tüm dünya da rekabetin böyle bir faydası var. Gelişme rekabetle inşaların yeni yeni şeyler üretmesiyle oluşur. Rekabeti düşmanlığa çevirmemek lazım. Politikada her zaman rakip olalım ama düşman olmayalım düşüncesindeydim. Geçmişte Kahramanmaraş’ta ilkel bir şekilde çok daha düşmanlıklara dönüşmüştü. Geçmişte birçok arkadaşımızın düşmanlık yüzüne babaları dedeleri öldürülmüştür. Yatağında vurulanlar, arazi bakımında öldürülenler vardı. Kahramanmaraş’ın bir şansı var bu konuda rekabette birbirini öldürecek şekilde değil. Daha seviyeli aldıkları kredileri çok rahat kullanan ve sağlıklı şeylere yatıran bir girişimci grubu ortaya çıkmıştır.
‘YENİ NESLE ÇOK İYİ EĞİTİM VERİLİYOR’
Yeni nesile çok iyi eğitim veriliyor. Bu durum Kahramanmaraş’ın kazancı. Çok iyi iş adamı grubu var. Aldığı kredileri yüzde 100 yatırıma dönüştüren bir iş adamı gurubu var. İplik üretiminde birinci, madeni eşya da 1’nci seviyeye gelmiş insanlar var. Bu daha da geliştirileceğe benziyor. Kurumlaşmalarla Kahramanmaraş daha da gelişebilir. Bu rekabet daha da medeni bir rekabete dönüşür. İnsanlar düşman haline gelmezler. Bunun eğitime yansımaları olacak. İş adamlarımızdan okul yaptırıp ta yaptırılan okulun Türkiye’nin en başarılı ilk 10 okulu arasına giren var. Bunlar çok büyük başarılar.
Kurumsallaşma henüz politikaya yansımış değil maalesef. Politika da hala belli ölçüler içerisinde medeni bir ülkede ileri bir demokraside olmaması gereken bazı ideolojik yaklaşımlar son zamanda eğitime de yansımaya başladı. Hala insani gelişme endeksinde 69’uncu sıradayız. İnsani gelişme endeksi, insanca yaşama demektir. Fabrikanın, para kazanmanın, teknolojik gelişmenin de yansıması insani gelişmeyle olur. Kurumsallaşmayı yaratan yeni fikirler üreten insanlar arasından çıkıyor. Gerek yerel gerekse ulusal politikayla ilgilenilmesi gerekir.
Kahramanmaraş olarak en çok oyu veriyoruz. Fakat Ankara’da bakan alamıyoruz. Milletvekilleri arasında neler oluyor?
‘MİLLİ KİMLİK BAŞKA ŞEY, İDEOLOJİK YAKLAŞIM BAŞKA ŞEY’
Bakanlık meselesi o zamanki şartlara göre oluyor. Politika da ideolojiler ön plana çıkıyorsa ehliyet ve liyakat geri plana düşüyor. Bunlar birbiriyle ters şeyler. Gençlerimize başlangıçtan itibaren en az liseyi bitirinceye kadar hiçbir ideolojik yaklaşım gerektirecek şeyler verilmemeli. Milli kimlik başka şey, ideolojik yaklaşım başka şey. Milli kimliğini tabi ki öğrenecek ama ideolojisini 18 yaşını bitirip üniversiteye gittikten sonra kendi yolunu kendi seçecek hale geldikten sonra ideolojisini seçecek. Belli ölçülerde insani gelişmeyi sağlamanın yolu da eğitimden geçiyor. Ali Babacan’ın tüm beyanatlarında, ‘Ekonomiyi şöyle böyle yaptık dedikten sonra eğitimimizi de bu düzeye çıkarmadıktan sonra kurtuluş yoktur’ diyor. Bizim en başarılı olduğumuz şey ekonomi ama bazı eksiklikler olabilir.
‘BAKANLIĞI KENDİSİNİN MALI HALİNE GETİREN VAR’
Ehliyet ve liyakat’e göre seçim yapıldığı zaman oluyor. 300-400 gurubu olan bir partinin aynı isimlerin 11-12 yıl bakan olarak kalmalı mıdır? Artık bakanlığı kendisinin malı haline getirenler var. Ekonominin başında olanlar adeta mal sahibi gibi. Hiç kimseden korkmadan kendi başına kararlar alabiliyor ve yerinden de eminler. Bu büyük bir atalet yaratıyor. Bakanlıkların seçiminde ehliyet ve liyakate dayanması gereken şeyi ortadan kaldırıyor. Mesela iyi işleyen bir başkanlık sistemiyle bu ortadan kalkabilir. Çünkü Başkanlık sisteminde bakanların milletvekilleri arasından seçilmesi gibi bir kaide yok. Bakan olan kimse her an o koltuğu kaybedip normal bir vatandaş olabilir. Şimdi bakan olmadığı takdirde milletvekilli olarak kalıyor.
AK Parti Kahramanmaraş’ta ilk üçte, oyunun karşılığını alabiliyor mu?
‘TÜRK MİLLETİNİN OYLARIYLA SEÇTİĞİ BİR ADAM MİLLETİNE KOLAY KOLAY ZARAR VERMİYOR’
1950’lerde Demokrat Parti de partinin kayıtlı üyeleri delegeleri seçiyor. Delegeler ön seçimle adayları seçiyor. Demokrasi budur. Atatürk döneminde çok partili hayata geçmeden de adayları Atatürk seçiyordu. Hiç olmazsa o seçtiği adamlar Türkiye çapında kendi alanlarında en kabiliyetli adamlardır. Tek adamın göstermiş olduğu seçilecek olan bir şeyden hiçbir zaman ehliyet ve liyakat bekleyemezsiniz. Bu gelenek bazı partilerimiz de halen sürüyor ama bu şekilde devam etmiyor. Gerçek bir demokraside politikayla ilgilenenler arasında hiç olmazsa halkın istediklerini seçebilmek çok önemli. Çünkü halk kolay kolay yanılmıyor. Ak Parti kurulmadan önceydi bir öğrencime 1950 seçimlerinden sonra partilerin oy durumu ve neden oy verilmesi gerektiği konusunda bir tez vermiştim. Oradan da çıkan konuca göre Rasyonel olarak bir adam nereye oy vermesi gerekiyorsa Türk milleti oraya oy veriyor. Türk milletinin gösterdiği aday, oylarıyla seçtiği adam kolay kolay milletine zarar vermiyor.
2015 Haziran Genel Seçimler için liste oluştu, siz nasıl değerlendirirsiniz?
Kahramanmaraş listesi hakkında çok şey söylemek mümkün ama ben liste de olmadığım için yeni arkadaşlar ve yeni liste hakkında tarafsız bir değerlendirme yapmam mümkün değil. Tek söyleyeceğim şey adayların desteklenmesi yönünde. Fakat oturup analiz edersek söyleyecek çok şey var.
AK Parti 2002’de eski Türkiye yeni Türkiye nasıl gözlemlediniz. Eski Türkiye denildiğinde de yeni Türkiye denildiğinde de görev yaptınız. Siyaset anlamında aradaki fark nedir?
Bunlar politik sloganlar. Türkiye’de iktidara gelen herkes Türkiye’nin iyiliği için elinden geleni yapmıştır. Fakat bazıları yapmıştır, bazıları ise yapamamıştır, bunda da dünya konjonktürlerinin rolü vardır. O zamanki olayların rolü vardır. Olayları kendi yılında, kendi şartları içerisinde değerlendirmek lazım. Önceki zamanlarda o günün şartları dikkate alarak ve bilimsel olarak değerlendirme yapıldığında, o zamanki yöneticilerinde akıllarını erdiği ellerindeki verilere göre en iyisini yapmaya çalıştıklarına inanıyorum. Bir ülkeyi yöneten insanlar başarısız olmak için adım atmazlar. Mevcut şartlar içerisinde en iyisini yapmaya çalışırlar. En iyisini yapmak onların menfaatinedir. Göz göre göre kimse bilerek yanlış yapmaz. Olayların değerlendirilmesindeki yanlışlar, kendilerine ulaştırılan bilgiler, bölge şartları bazı dönemlerde şanssızlık yaşatabilir. Hepsi temelde Türkiye için en iyisi neyse onun için çalışmışlardır. Başarısız olanlar varsa bunlarda kendi hatalarında dolayı olabilir ama bilerek değildir. Mevcut şartlar içerisinde doğruluğuna inandığı için onu yapmıştır. Onun için ‘eski Türkiye yeni Türkiye, bizden önceler şöyleydi, bizimle milat başlıyor’ söylemlerini benimsemiyorum. Onlar vatandaşlara hitaben söylenen sözlerdir.
Mehmet Sağlan bundan sonra ne yapacak?
Mehmet Sağlam bundan sonra emekliliğin tadını çıkarır. Türkiye’de akademik hayatta bile emeklilik yaşı 67. Elimizden geldiği kadar bir şey yapmaya çalıştık. Bende her insan gibi emekliliğin tadını çıkaracağım. Bazı şeyler yazacağım ömrüm vefa ederse. Bunun içinde tamamen bulunduğum yerlerden ayrılmam gerekiyordu. Çünkü dosdoğrusunu yazmam lazım tüm hayatımda yaptığım gibi. Şu veya bu ideolojinin şu veya bu partinin engelinden veya korkusundan dolayı değil gerçekten bu milletin ilerdeki gençlerine ibret alınması gereken doğruları yazacağım şeyler olacaktır.