Bilgi Üniversitesi’nde Türkoğlu Esintisi
İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından düzenlenen Fotoğraflar ve Hikâyeler Etkinliğinde Türkoğlu ilçesi Eşekçi yaylasının anlatıldığı Atamın Evi isimli hikaye En Yaratıcı hikaye ödülüne layık görüldü.
Türkoğlu ilçesi Büyük İmalı Mahallesinden Burcu Yıldırım’ın tarafından hazırlanan ve aynı mahalle sınırları içerisinde bulunan yükseltisi, konumu ve doğasıyla bir cennet köşesini andıran Eşekçi Yaylasının anlatan Atamın Evi isimli hikaye yarışmaya katılan 151 eser arasında En Yaratıcı Hikaye ödülüne layık görüldü.
Eşekçi Yaylasını sade ve samimi bir dille anlatarak yarışmada En Yaratıcı Hikâye ödülünü alan Burcu Yıldırım’ı tebrik ediyor. Başarılarının devamını diliyoruz.
ATAMIN EVİ ( Eşşekci yaylası )
“Ev nedir diye sorulsa ne deriz? Yaşadığımız dört duvar mıdır ev yoksa kendini ait hissettiğin insanın yanı mıdır?
Bir yerin ev olması için ne gerekir? Dedem evim derken yaşadığı topraktan bahseder. Yaşadığı toprak dediğim, ailesine, hayvanına bakan, doyuran topraklardan bahseder. Sadece doyurmakla kalmaz bu toprak yaşam verir, ondandır dedemin toprağa olan düşkünlüğü. Yazın gittik bizde Maraş’a. Her gitmemizde babam çocukluğunun geçtiği topraklarda çocuklaşır. Çocukluğumu özledim, der. Ama bence çocukluğundan çok kaygısızlığını, plansızlığını, saatsizliğini özler. Sonra bu tepeye çıkarız. Bizim orada Eşekçi derler. Bol kıvrımlı yoldan geçilir, her kıvrımın ucunda uçurum vardır. Benim gibi turist niyetine gidenlerdenseniz her kıvrımda ödünüz patlaması muhtemeldir. Ama bunları boşverin zirvede yaşanan doyumsuz haz her şeye değerdir. Bende ilk kez manzarayı zirvede başımı göğe kaldırınca fark ettim. Doğa sanki kendi bestesini çalıyordu. Eşsizliğine gelen misafirlere küçük bir dinleti yapma telaşesindeydi...Asırlık ağaçların yaprakları rüzgarın vuruşuyla çıkardığı sesle; semazenler için zilleri çalıyordu .Tepede bir çeşme vardı. Yaz, kış buz gibi su akardı bu çeşmeden. İnsanın içtikçe içesi gelir . Su ise semaverler için bendiri çalıyordu. Kuşlar hiç boş durur mu doğanın sadık bekçileri konuşurcasına bizleri selamlıyorlardı. Fark ettim ki gözlerim kapalı. Gözler kapalı manzara hissedilir mi? Hissedilirmiş. Gördüğümüzü çekip başkalarına gösterebiliyoruz, hatta görüş açımızı panoromik çekimle yansıtıyoruz. Peki benim Eşekçi’de başımı göğe kaldırdığımda gördüğüm mavi ve yeşilin dansını ve bu dansa bestesiyle eşlik eden doğayı hangi fotoğraf makinası çekebilirdi? Çekse bile göz alabildiğine huzur karşısındaki hislerimi yansıtabilir miydi? Çok fazla ağaç ismi bildiğimi söyleyemem ama burada gördüğüm ağaçlar sadece yeşil yaprak , kahverengi gövdeden ibaret değildi. Bu ağaçlarda atalarımın yaşamı, çocukluğu vardı. Köylümün bir öğle vakti sığındığı ağaçlalardı. Sahi bu topraklardan karnını doyurup, üzerinde çalışıp, para kazanıp, yine aynı toprağın üstüne kendine ev yapınca hangisi ev olur. Yaptığın mı sana hayat veren bu topraklar mı? Yukarıda ki fotoğraf benim atamın evi. Ben o manzaraya bakınca evime de baktım .Evimizin sıcaklığı yanan sobadan değildi, güneş cömertçe tepede ısıtıyordu. Belki musluklardan sıcak, soğuk sular istediğimiz vakit akmıyordu ama arkamdaki çeşmeden buz gibi akan su en iyi arıtma sulardan daha iyiydi. Karnımı doyurmak için ise buzdolabı yoktu ama toprak analığını gösteriyordu. En önemlisi gözlerim ise sadeliğin, boşluğun tınısıyla belki de en çok o dinlenip, zevk alıyordu. İşte benim evim ,gerçek evim burasıydı üstünde yaşam veren , yaşam sonunda sevdiklerimi içine alan yer nam-ı diğer Eşekçi Yaylası .İşte benim atamın evi.”