Osmanlılar, bir yeri fethettiklerinde, oraya iki tip aile yerleştirirler. Birisi Osmanoğulları’nı hakim kılacak siyasi ağırlıklı aile ki, bunlara   “Beyler” denir. İkincisi dini ağırlıklı bir aile ki bunlara da “Zadeler” denir. Birinci aileden ekseri siyasetçi, ikinci tip aileden ise ekseri ilim adamı çıkarır. İşte Tekerekler Kahramanmaraş’ta, zade tipinde bir ailedir ki, bu ailede fakı döküntüsü eksik olmaz.

 

Ziver Tekerek, bu ailenin bizim kuşağa rastlayan kişilerindendir.

Veli Zabun bir gün Ziver Tekerek’i ve beni bağına yemeğe davet etti. Vardık ki bütün iş adamları da orda. Oradakilerin Arabistan’ da ki iş arkadaşları olan Şeyh Sait’te gelmiş.

Şeyh Sait güzel nasihatler etti. Türkçe bilmediğinden tercümanı konuşmaları Türkçe ’ye çeviriyordu. Tabi soruları da Arapça ’ya.

Ben Şeyh Sait’e “Seyyit mi, Şerif mi “ olduğunu sordum. Şeyh Baba bana, kendisinin Seyyit, ana tarafının ise Şerif olduğunu söyledi. Peygamber efendimizin  dini soyunu Seyyi’tler devam ettirir ki, bütün tarikatlar da bu kuşaktan sürer. Siyasi kolunu ise Şerif’ler devam ettirir ki, Arap devletinde ki bütün krallar bu kuşaktan gelir.

Bunun üzerine Ben, Ziver Tekerek için “ Şeyh’in; yanında oturan arkadaşımız da Peygamber soyundan” dedim. Tercüman bunu tercüme eder etmez Şeyh Sait, Ziver Beyi kucakladı ve “Akraba, akraba” diye sırtını sıvazlamaya başladı. Bunun üzerine Ben “ Peygamber soyundan dediysem, Adem Peygamberin soyunda haa” deyince Şeyh Sait Ziver Beyi bıraktı ve “Küllühüm” yani ,” herkes o soydan” dedi.

Ziver Bey şehre dönerken bana çıkıştı ve “ Be adam! Adam bize hısım çıktı, belki Arabistan’a daver ederdi. Sonradan sonraya Adem Peygamberi ne sokarsın işin içine” dedi