Susmam ve dilsiz şeytan da olmam. O halde devam.Devam çünkü, dünkü yazımız üzerine mesaj gönderen, yorum atan, karşılaştığımızda ‘çok samimi yazılmış bir yazı, ellerin dert görmesin’ diyenler kadar, lüzumsuz, içi doldurulmamış ve gereksiz olduğunu iddia edenler de çıkmadı değil. Tabi herkesin doğrusu kendine de, bir başkası beğensin ya da beğenmesin diye yazı yazdığımız yok. Beğenen beğenir, beğenmeyen okumaz, o kadar basit.

*

Şunu dediler; “Tamam gazetecisin, anladık. İstediğini eleştirir, istediğini göklere çıkartırsın. O senin bileceğin şey. Fakat Dulkadiroğlu ilçe başkanı Ömer Oruç Bilal Debgici’nin ismini değil de, ‘dört harften oluşan isimli’ diye yazmış, arkadaşımızı küçük düşürmüşsün. Bu sizce etik mi? Sonra, Ahmet Özdemir arkadaşın, ona da eyvallah! Bu kadar açık destek vermen gazetecilik açısından ne kadar şık, ne kadar etik!”

Bu soruya cevap verilmez mi gurban olduğum. Balıklama dalarım valla; madem sordunuz, işte cevabım;

“Sevgili Ömer Oruç Bilal Debgici, kendisini çok sevdiğimi bilir. Karşılaştığımızda şakalaşır, birbirimize iltifat ederiz. Değil Debgici, kimseyi küçük düşürmek gibi bir heyecanımız ve arzumuz yok, olamaz da. Biraz espri, biraz takılmaktı amacım. Şunu da yazdım daha önce, sevgili Debgici’nin kooperatiflerle, yani akçeli işlerle olan ilişkilerini sonlandırmasını yazdık, söyledik daha önce. Bunda ısrarlıyım. Ben değil sadece, meslektaşlarım da aynı düşüncede. Diyeceksiniz ki, ‘be kardeşim,  adam evine ekmek götürmesin mi, acından mı ölsün? Yani bir işi olması suç mu?’ Tabi ki değil. Dibine ve sonuna kadar haklısınız bu meselede. Sakın ha onu benden daha çok sevdiğinizi söylemeyin, inanmam. Eleştiri noktasına gelince, akan sular durur. Partilileri, çevreyi ve kamuoyunu rahatsız eden işlerden elini ayağını çekmesini istedik, suç mu, günah mı?”

*

Hadi biraz siyasetten uzak duralım ve başka meseleye kulaç atalım. Namık Kemal Mahallesinde mozaikler bulundu. Valisi coştu, sanayicileri ortalığı duman etti, turizm ve kültür müdürü söylenmedik methiye bırakmadı, yerel yöneticiler ve yine yerel-ulusal basın camiası hepsinden aşağı kalır mı, onlar da mozaikleri haberleştirdikleri gibi, Allah var, sivil toplum kuruluşları, ki başta Ticaret ve Sanayi Odası, bu meselede üzerine düşeni yerine getirdi.

Şimdi soru şu; “Gaziantep ve Şanlıurfa, mozaiklerin tanıtımı konusunda profesyonelce hareket ederler, tarihi ayakta tutmak, tanıtmak adına seferberlik ilan ederken, biz Namık kemal Mahallesindeki mozaikleri adeta toprağın altına mahkûm ettik. Ne bürokratı, ne siyasetçisi, ne de yerel yönetimleri elini taşın altına koymadılar. Basın da bu meselede sorumluluğunu yerine getirmeyince, haberin üzerine düşmeyince, unutuldu gitti. Hani o mozaiklerin olduğu yerler istimlak edilecekti, sit alanı ilan edildi zaten de, büyütülecek, tarih gün yüzüne çıkartılacaktı. Hepsi sözde kaldı, siz de uyudunuz!”

Söz savunmanın. Hadi istersen cevap verme, okur suratına çarpıyor gerçekleri. Buyurun cevabımızı okuyun!

“Sonuna kadar haklısınız. Bir konut alanı kadar,  avuç kadar mozaikleri yeteri kadar tanıtamadık. Bu ayıp kiminse, herkes üzerine düşeni alsın! İtirazım şu, basın bu konuda üzerine düşeni yaptı. Bürokrasi yetersiz ise, tarihçiler çapsız ise, yerel yöneticiler tarihten-marihten çakmıyorsa, kabahat bizim mi?”

*

Yine siyaset. Vatandaş bizden şikayetçi. Söyledikleri ve ısrarla ileri sürdükleri şu; “Gazetenizde MHP ve CHP’ye hiç yer vermiyorsunuz. Verirseniz de devede kulak kalıyor. Gazeteniz ve siteleriniz sanki AK Partinin yayın organı gibi. Yaptığınız doğru mu?”

Cevabı yine bizden geldi; “Tabi ki doğru değil. Ancak sahada olmayan,  varlığı ile yokluğu tartışılan partilerin nesini, neresini haber yapacaksınız. Çağırdılar, geldiler de yok mu dedik. Başkanları yok, kadın kolları yok. Basına ne maddi, ne manevi destek de vermiyorlar. Kimse kusura bakmasın, gazeteciler de o dediğiniz partilerin emir kulu değil. Olmayan icraatlarını süsleyip, allayıp pullayıp haber yapacak da değiller. Ne kadar köfte, o kadar ekmek yani. Oldu mu, tamam mı,  yes mi?”