Bazen canınız çok sıkılır. Nedenini bilemezsiniz. Ağzınızı bıçak açmaz. Konuşmak istemezsiniz. Yatarsınız, olmaz. Kalkarsınız olmaz. Canınız hiçbir şey istemez. Bu günlerde bu haller benim başıma daha sık gelmekte. Gazete okuyorum, keyfim kaçıyor. Haber dinliyorum uykum kaçıyor. Müzik dinliyorum çol çocuk kaçıyor!

Sizi bilmem ama bu gibi haller için benim ‘ilacım’ dediğimbaşucu kitaplarım vardır. Hangisini elime alsam, birkaç sayfa okusam ruhuma huzur, gönlüme mutluluk dolar. Sıkıntılı halimden tez kurtulurum. Beni sıkıntılarımdan kurtaran kitaplarımın yazarlarını hepiniz tanırsınız; Necip Fazıl Kısakürek, Arif Nihat Asya, Sezai Karakoç, Ali Ulvi Kurucu, Bahattin Karakoç, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, İsmet Özel, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli, Yunus Emre, Âşık Veysel, Yavuz Bülent Bakiler, Erdem Beyazıt, Can Yücel gibi dostlarımızdır onlar.

Sahi, bu günlerde keyifli olanınız var mı? Memleketin başında o kadar musibet o kadar uğursuzluk var ki; ‘Azrail bizim memlekete yerleşmiş’ sanırsınız. Trafik, inşaat, maden, çözüm, Kobani, Ermenek ölümleri peşi peşine gelmekte. Bu kazalarda onlarca günahsız kişi hayatını kaybederken binlerce çocuk öksüz ve yetim kalmaktadır. Bir yandan bu pisipisine ölümlerin acısı diğer yandan kendisini bazen adaletiyle anılan Hz. Ömer, bazen fütuhatıyla anılan Fatih Sultan Mehmet yakıştırması yapan bazen de ülkesindeki insanların dertlerinden bi-haber, kullarına her gece farklı bir odasında masal anlatmak için bin odalı saraylar yaptıran padişah efendilerimizin varlığı beni bunalttıkça bunalttı.

Başım kazan gibi kaynadıkça kaynadı. Bu gibi hallerde başvurduğum yönteme yine başvurdum. Başucu kitaplarımdan bir kitap seçtim körlemesine. Kısmetime Can Yücel Usta çıktı… ‘Bağlanmayacaksın’ isimli şiiri okudum sessizce ve sindire sindire.

 

BAĞLANMAYACAKSIN

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa,
Kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin,
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan,
Renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak…

Usta yaşasaydı mutlaka birkaç mısra eklerdi bu şiirine:

Evin de bin oda olmayacak,

Gerçekleri unutup masallar uydurmayacaksın. 

Sahip çıkacaksan birilerine,  

Yüce Türk Milletine sahip çıkacaksın, derdi mutlaka!..