Sözde Amerika Birleşik Devletleri stratejik ortağımız, Avrupa Birliği Üye Ülkeleri ise müttefikimiz ama ne yazık ki bunların tekine bile dost diyemiyoruz. Sınır ötemizde çok ciddi terör olayları yaşanıyor, müttefikimiz dediğimiz ülkelerden ses seda çıkmıyor. Terörü kınayıp, dayanışma ve iş birliği içinde hareket edeceklerini bildirecekleri yerde aba altından sopa göstermeye devam ediyorlar. Sözde müttefik ve stratejik ortaklar gözümüzün içine baka baka ihanetlerine devam ediyorlar.
Uzun yıllardan beri terörle yaşamaya alıştık. Terörü ve terör örgütlerini tüm dünya ülkelerinden daha iyi tanıyoruz. Bu sebeple; ‘terörün iyisi / kötüsü olmaz, teröristten dost olmaz’ diye dünyayı uyarmaya çalışıyoruz ama kimseye dinletemiyoruz. ‘DEAŞ ne ise PKK ve PYD odur’ diyoruz. Kimseye kabul ettiremiyoruz. FETÖ bir terör örgütüdür, örgütün kurucusu Fethullah Gülen1999 yılından beri ABD’nin Pensilvanya eyaletinde yaşamaktadır. ‘Bu terörist başını bize teslim edin’ diyoruz olumlu bir cevap alamıyoruz.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi ABD Temsilciler Meclisi şimdi de, Ülkü Ocakları’nın bir terör örgütü olup olmadığının araştırılmasını da öngören 2022 ABD Ulusal Savunma Yetki Yasasını kabul ediyor. ABD Temsilciler Meclisine en üst perdeden sesleniyorum; ‘Ey Amerika Terörist arıyorsan Ülkü Ocakları’na değil aynaya bak. Göreceğin yüz terörist’in ta kendisidir.’
Tam bir terörist destekçisi olan Amerika, kısa süre önce de Türkiye’yi, ‘çocuk savaşçı kullanan ülkeler’ listesine almıştır. Dünyanın gözüne baka-baka, kendi yasalarına göre de terör örgütü sayılan PKK’nın Suriye kolu YPG’ye maddi ve silah desteği yapan Amerika Birleşik Devletleri 2020 yılında yayınladığı raporda, ‘YPG Suriye’nin kuzeybatısındaki sığınma kamplarında, 12 yaşındaki kız ve erkek çocuklarını bile zorla silahaltına almaya ve kullanmaya devam ediyor’ diyerek gerçeği itiraf ediyordu.
‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.’ Bu iddia her ne kadar bizi batıdan soyutlayan, kendimizi ötekileştiren bir söylem olsa da tarihi açıdan değerlendirildiğinde asla yanlış bir iddia değildir. Tarihin derinliklerindeki unutulmuş olaylara baktığımızda gerçekten Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını rahatlıkla görülebilmekteyiz. Bu nedenle Batılı Ülkelerle olan ilişkilerimizi bize hiçbir zaman dost olmayacaklarını bilerek yürütmeliyiz.
Batı, Türkleri; ‘her zaman savaşılması, yok edilmesi, başı ezilmesi gereken bir düşman’ olarak görmüştür. Bugün de batının Türklere bakışı değişmemiştir. Orta çağda bakış açıları neyse bugün de aşağı yukarı aynıdır. Batılılara göre Türkler; ‘barbar, vahşi, cahil, insanlığın önündeki en büyük engel, deccal, Tanrının gazabı’ şeklindedir.
Bilirsiniz; Hıristiyan dünyasının Türk düşmanlığı Selçukluların 1071 Malazgirt savaşıyla Anadolu’ya girmesiyle başlar. O tarihe kadar Orta Asya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan, barbar diye nitelendirdikleri Türkler, yüzyıllarca egemenlikleri altında olan Anadolu’yu ellerinden almış, kendilerine vatan yapmıştır. Bu tarihten itibaren Avrupa için Türkler uzaklarda yaşayan bir millet değil, yanı başlarında hem de kılıç zoruyla topraklarını ellerinden alan ve dinlerini değiştirmeye çalışan azılı bir düşmandan başka bir şey değildir.
1071 tarihinden beri düşman kabul ettikleri Türkler, 1453 yılında Fatih tarafından İstanbul’un fethedilmesi ve atıyla şehrin kapısından şehre girmesiyle birlikte ‘baş düşman’ konumuna yükselmiştir. İstanbul’un fethi Avrupa için büyük bir sarsıntı olmuştur. Kaybedilen yer alelade bir toprak parçası değildir. Kaybedilen yer, Hıristiyanlığın 1000 yıllık başkenti, Ortodoks mezhebinin merkezidir. Takdir edersiniz ki bu durumun kabullenmesi, hazmedilmesi mümkün olmayacaktır. Türk düşmanlığı sonsuza kadar devam edecektir.
Bireylerin geçmişinde olduğu gibi milletlerin geçmişinde de iyi ve kötü günler vardır. Biz millet olma bilinciyle hareket etmeliyiz. Dinimizi, milletimizi ve topraklarımızı emanet edeceğimiz yavrularımızı; ‘ Ben Müslüman’ım, ben Türk’üm diyenlere emanet etmeliyiz’ Biz bir ve beraber olursak yaşadığımız bu kara günler, arkadan hançerlenmeler ve ihanet saldırıları tükenip yok olacaktır.. Ümitsizliğe, yeise ve endişeye asla gerek yoktur. Ama ‘Türk’ün Türk’ten Başka Dostu Yoktur’ gerçeği hiç unutulmamalı ve her fırsatta en gür sesle ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyenlere’ nidası seslendirilmelidir.
Allah Yar ve Yardımcımız Olsun.