Siyaset elinde şahlanamayan bir hareket: Alperen Ocakları

Evvel emirde belirteyim ki bu yazıdan maksadım, Alperen Ocakları’nın gençlik hareketi olarak bilinen BBP’nin dâhili ve hârici, idarî ve şahsî işlerine karışmak değildir. Bilen bilir ki hiçbir siyasî partiye üyeliğim ve...

Evvel emirde belirteyim ki bu yazıdan maksadım, Alperen Ocakları’nın gençlik hareketi olarak bilinen BBP’nin dâhili ve hârici, idarî ve şahsî işlerine karışmak değildir. Bilen bilir ki hiçbir siyasî partiye üyeliğim ve kadrosunda yer almışlığım yok. Partiler üstü bir anlayış ve tavra sahibim.

Elbette Türklüğü bâtıl Türklük anlayışlarından tefrik ederek İslâm üzere yol tutan millet olduğunu ve Türk’ün Müslüman mânasına geldiğini savunan partilere kısa müddetlerle meyil ve hissimiz olmuştur. Hayâlimizdeki Türk İslâm Cumhuriyetine kim “katkıda” bulunuyorsa, hatâlarının tenkid edilmesi şartıyla hangi parti bu hayâlin bir karesini bile gerçekleştiriyorsa iktidarına hürmet ederiz.

Sadede geliyorum. Bin yıllık İslâmlaşmış Türk tarihindeki hususi yerinden, din-i mübinin ve din ü devlet mülk ü millet anlayışının hayata geçirilmesindeki rolünden ve İslâmlaşmış millet oluşumuzu tamamlayan temel unsurlarından biri oluşundan dolayı “Alperen” mefhumuna ve bu unvanın muhtevasına inancım ve hürmetim ziyadedir.

Romantik ve hissî bir anlayış değil bu. Hem derviş hem mücahit, hem ahlâk ve fikir sahibi, hem de devlet ve millet meselelerine hassasiyeti olan müdahaleci ve aksiyon sahibi gençlik tipinin alperenlikte vücut bulacağına inanan bir bakış…        

ALPERENLER MİSYONUNA UYGUN BİR VASATTA DURMUYOR

Alperenlik mefhum ve mevkiini fikrî mücadelesine esas alan “Alperen Ocakları” nın ismine ve misyonuna uygun bir vasatta durmadığını, siyaset elinde incitildiğini ve muhteva gücünün azaltıldığını gönülden boşalan bir dille anlatmak istiyorum.

Bizi bu düşüncelere sevk eden saiklerden biri, “Büyük Birlik Hareketi şahsında dâva arkadaşlarımıza deklarasyon beyannâmesi” ne yâni haklı ve ahlâklı bir itiraza öncülük eden Alperen Ocakları’nın emektarı ve Şehr-i Maraş Başkanı Fatin Rüştü Kayıran’ın fikirli isyanıdır. Diğer bir saik de bu hareketin en fikirli öncülerinden şair Memduh Atalay’ın târif ettiğim alperen çizgisindeki şahsiyetidir.

Irkçı ve kavmiyetçi olmayan bu iki insan, alperenliği Allah’a, dinine ve şeriatına inanan mücahit olarak anladılar, kendilerini zaferle değil seferle mükellef bildiler.

Gücünü ve kaynağını İslâmlaşmış Türk tarihinden alan alperen ocağını, bin yıldır devletin kurucusu ve üst kimliği olan Türklerin hâkimiyet hakkını İslâm üzere sürdürmesi için çalışan ve “dîn ü devlet, mülk ü millet” anlayışının gerçekleşmesi için mücadele eden bir ocak olarak sahiplendiler.  

Alperenliğin dünya görüşünde sekülerliğe, laikleşmiş milliyetçiliğe, Atatürkçülüğe yer olmadığına, Türklüğün millet olarak doğuşunun ve kimliğinin İslâm’la meczolduktan sonra Osmanlı asırlarında inkişaf ettiğine, Atatürkçü Cumhuriyetin oluşturmak istediği Türklük anlayışının seküler ve bâtıl olduğuna inandılar.

 

ALPERENLER SİYASET ELİNDE İNCİTİLİYOR

Alperen Ocakları, ölçü olarak kabul ettiğimiz bu iki şahsiyetin anlayış ve fikrî damarını taşıyor ve sürdürüyorsa hâlen umut vardır, siyaset elinde incitilmesine, pörsütülmesine üzülürüz.

Fatin Rüştü Kayıran, alperenlerin hâmisi olan şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun kurduğu partinin son dönem politikalarını tenkid ediyor ve bu politikanın Alperen Ocakları’nın fikrî muhteva ve teşkilat yapına zarar verdiğini dile getiriyor. Haykırışının sebebi alperen ocağının yukarıda târif ettiğimiz misyonu ve varoluş kaygısıdır. Hülâsa ifadeyle şöyle diyor:    

“Şerefle ifade etmek isteriz ki Alperen Ocakları’nın mensubuyuz. Rahmetli Şehit Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu 1992’de ‘hak bildikleriyle’ itiraz ederek tarihe yeni bir parantez açmıştır. Bu parantez Türk-İslâm âleminin ’Büyük Birlik İdealini’ ifade etmektedir. Bugün tarihin bizlerin sırtına yüklediği mes’uliyet bizi itiraz etmeye mecbur bırakmıştır. İstişare ve tenkit müessesesinin işlevini yitirmiş olduğu ortadadır. Şimdiye kadar yetkililere karşı yaptığımız tenkitlerin hiçbir etkisi olmamıştır. Muhsin Yazıcıoğlu’na bile tenkitlerin yüksek sesle, korkusuzca ve özgürce iletilebildiği gerçeğinden hareketle haklı itirazımıza karşı gösterilen tepkileri kabul etmemiz asla mümkün değildir. Bizler kapalı kapılar arkasında sonucu olmayan tavırlar koymak yerine camiamızın tamamının duyacağı bir sesle, üzerinde ’Mutabakata’ varacağı meseleleri bu şekilde haykırma kararı aldık. Görevlerimizin bize yüklediği mes’uliyeti yerine getirmekteyiz. Bu tavrımızın altında hiçbir art niyet yoktur. Aksine, bu tavrın taban bulması ve hayırlara vesile olması amacını taşımaktayız. Tabanı Türk-İslam Düşüncesi ve damarı taşıyan Büyük Birlik Camiası savrulacak bir noktaya gelmişse, getirilmişse bizim siyasi müktesebatımıza ve misyonumuza uygun bir siyasi kadronun Muhsin Başkan'ın topluma sigorta ve ışık olacak siyasetini takip etmesi gerekmektedir. Bu mevcut yönetimi itham değil müktesebatımızı devreye sokma hamlesidir. Referanslarımızı şanlı tarihten, Hz. Ömer’e ‘Seni kılıcımızla düzeltiriz ya Ömer!’ diyen sahabeden ve Muhsin Yazıcıoğlu’ndan almaktayız. Milletin ‘Referans kaynağı’ olan Büyük Birlik Partisinin politikasından dolayı bugün sokaklarda ‘Paralelci” ve  ‘Farklı bir nazarla’ bakılmaktadır. Bunun diyetini de maalesef ki ‘Hata yapan kadrolar’ değil hareketimiz mensupları ödemektedir. FETÖ ile hiçbir ünsiyeti bulunmayan alperenlerimiz bu tür şüphelerle işlerinden olmaktadır. Bir insan ömrünün en şerefli vesikası olan ‘Alperenlik’ bugün mevcut hatalar yüzünden insanlarımızın alnına kirli odaklarca ‘kara bir leke’ gibi sürülmeye çalışılmaktadır. ’kuruluş felsefemizi’ yeniden hayata geçirebilecek liyakat sahibi kişilere devredeceğiniz inancını taşımaktayız. Bugün tarih size bu ‘görevi’ yüklemektedir. Görevi yerine getireceğiniz, alperenlerin kalbine yeniden taht kuracağınız inancındayız. Bu tavrımızın hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz eder, Muhsin Yazıcıoğlu’nun yolunu takip etmesini tavsiye ederiz.”     

Yaşanan bu talihsizliklerden dolayı Alperen Ocakları’na düşen her ateşi yüreğimize düşmüş sayarız. Bu ocağın siyaset elinde gücünün azaltılmasına, dermansız bırakılmasına, itibarının zedelenmesine gönlümüz râzı olmaz.

Yeri gelmişken belirtelim ki, adı geçen siyasî partinin şehit Muhsin Yazıcıoğlu’ndan sonra istikametini kaybettiğini, fikrî misyonunun gerilemeye başladığını söylemek haksızlık olmasa gerek. Türkiye’nin siyaset sosyolojisi açısından uzun bir tahlil mevzudur bu… 

 

ALPEREN VE PARTİCİLİK; MEŞREBLERİ AYRI İKİ İNSAN GİBİDİR

Alperen Ocakları’nın Yazıcıoğlu’nun şehitliğinden sonra adı geçen parti veya bu partinin yeni versiyonu ile de âbad olması, uyuşması mümkün değil. Yapısına zarar verir. Bir partinin gençlik hareketi olmaya ihtiyacı yok. Siyasî partilerin tabiatı farklıdır. Siyaset millî endişelerinden sapmasan şartları kollayan ve manevra sahasını esnek tutması gereken bir yoldur. Bu, tarihte de böyledir. Alperenlik ve parti; meşrep ve vasıfları ayrı olan iki insan gibidir.                              

Gaye ve tarz olarak siyasetten apayrı bir yol olan alperenlik gibi Müslüman Türklerin varoluşunda son derece kudsiyeti haiz bir hareketin siyasî parti bünyesinde ve belirleyiciliğinde misyonunu gerçekleştirmesi mümkün değildir. Kendi başına bağımsız bir kültür medeniyet ve eğitim ocağı olmalı. Muhtevasını ve alperen tipini yukarıda beyan ettiğimiz tarzda yenilemeli ve yolunu netleştirmeli. 

Fatin Rüştü Kayıran’ın kaygısı ve sancısı da bu noktada toplanıyor. Kendisini dinleyelim:

“Ocak mensuplarına partimiz tarafından ‘Afiş asmaya memur’ kişiler nazarıyla bakılması ocaklarımızın insan kazanamamasına, günden güne insan kaynağının erimesine, üniversitelerden yavaş yavaş çekilmesine sebebiyet vermektedir. Büyük Birlik Partimizden ocaklarımızın bu faaliyetlerine destek olması, ön açması beklenirken bunun karşısında birçok yerde üzerinde ‘Tahakküm’ kurulmaya çalışılması alperenleri incitmektedir. Bilinmesini isteriz ki, Alperen Ocakları asırlar öncesinin ‘Yesevi Dergâhları’ olmak iddiasıyla yola yola çıkmıştır. Amacı da yalnızca Büyük Birlik Partisi’ne değil, devlete ve millete faydalı fertler yetiştirmek ve Anadolu mayasını bünyesinde koruyarak gelecekte devletine ve milletine yön târif edecek kadroların ‘Birliğini’ teşkil etmektir. Gelinen süreçte, yapılan hataların en büyük yansıması Alperen Ocaklarında görülmektedir. Bu mesele biz Alperen Ocakları Genel Merkez yöneticilerine ve kıymetli teşkilat başkanlarına tarihî bir mes’uliyet yüklemektedir.”   

Hâsıl-ı kelâm, yüreğimizden fışkıran bir seda ile söylerim ki alperenliğin mükellefiyetini taşımak hakikaten zor ve emek isteyen bir dâva…

Necip Fâzıl’ın Türklük anlayışından ve Büyük Doğu Fikriyatından beslenmeli. Fikrî kilometre taşları Necip Fâzıl, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Seyid Ahmet Arvasi, Erol Göngör olmalı ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun başlattığı hamleyle yola çıkmalı ve yola devam etmeli…

Türk milliyetçiliğini ve Türklük anlayışını laik Cumhuriyet zemininde sürdüren Türkçü bazı grup ve hareketlerin kavram ve sözlerini kullanmamalı, itibar etmemelidir. Alperenliğin mânasına göre dünya görüşünü, devlet ve millet anlayışını yukarıda temas ettiğimiz değerler üzerinden İslâmî esaslar doğrultusunda yeniden inşa etmelidir.

Ahmet Doğan İlbey

ilbeyali@hotmail.com

 

Yazarlar Haberleri