Sakın Uyandırmayalım!

Sakın Uyandırmayalım!Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum,gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.Diyorlar Bana, kalsın şiirde sözde yerde,Sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde.Anladım işi; San’at Allah’ı aramakmış,Marifet...

Sakın Uyandırmayalım!

Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum,

gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

Diyorlar Bana, kalsın şiirde sözde yerde,

Sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde.

Anladım işi; San’at Allah’ı aramakmış,

Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

 

Mekânı Cennet olsun, Üstat Necip Fazıl Kısa Kürek böyle söylese de sokakta, çarşıda, pazarda işler hiçte böyle yürümüyor. İnsan ilişkileri; yalan, dolan, kandırma, tahammülsüzlük hatta kin ve nefretle yürüyor.

Küçük şehirlerde yaşayanlar dahi bir birlerini tanımıyor. Büyük şehirlerde adım atacak yer yok. Arabana park yeri bulmak, eşinin ve çocuklarının elinden tutarak çarşıda dolaşmak mümkün değil. Nazik, beyefendi denilen insan sayısı gittikçe azalıyor. Osmanlıdan kalma ‘şehir kültürü’ hızla yok oluyor.

Bu güzelim ülkede insanlar mutlu değil. Sokaklarda huzur, evlerde mutluluk yok. Mal, mülk ne kadar çoksa, huzur ve mutluluk o denli az. Küçücük kusurlar dahi hoşgörüyle karşılanamıyor. Gün boyu oruç tutan bir Müslüman ekmek kuyruğunda diğer bir Müslüman ile kavga edebiliyor.

Diğer büyük şehirlere göre ‘huzur beldesi’ olduğu söylenen Maraş gibi bir yerde 79 yaşında yalnız yaşayan Nezihe Temel isimli teyze parmağındaki bir yüzük, kulaklarındaki bir küpe için torununun arkadaşı olduğunu söyleyen bir delikanlı tarafından boğazı kesilerek öldürülebiliyorsa, söylediklerimin doğruluğunu kanıtlamak için başka söze gerek var mı bilmem?  Aslında hiç gerek yok ama mademki söze Üstat Necip Fazıl’ın bir şiiriyle başladık, o halde bu faslı yine Üstadın bir şiiriyle bitirmek doğru olur:

‘Arsızlığa cesaret, Zinaya aşk dediler.

Bir neslin ahlakını işte böyle yediler.’

Problemler Onları Üreten Kafalarla Çözülmez…

Millet olarak çok büyük yanlışlarımız var. En büyük yanlışımız ise bu yanlışlardan dönmek için gayretimiz ve çabamız yok. ‘Hukukun Üstünlüğü, Hak ve Adalet, Liyakat, Cesaret, Kula Kul Olmama, Allah’ın Rızasından Ayrılmama, Dürüstlük, Allahtan Korkma, Kuldan Utanma’ gibi İslami ve Evrensel değerleri önemsemez olduk.  

Sokakta yaşananlarla kürsülerde konuşulanlar bir birine uymuyor. Ağzını açan; Mehmet Akif’ten, Necip Fazıl’dan şiir okuyarak toplumu düzeltmeye çalışıyor. Şairlerin isimleri sokaklara, parklara, okullara veriliyor. Çocukları Milletvekili bile yapılıyor. Ama yukarda yazdığım değerler günlük yaşamımıza bir türlü egemen olamıyor. Neden acaba?

Kürsüye çıktıklarında bu ülkede; yaptıkları her işi Allah rızası için yaptıklarını, ülkeye huzur ve mutluluk getirdiklerini, işsizliği azaltıp refahı artırdıklarını, insanlar arasında ayrım yapmadıklarını, hukukun üstünlüğünü egemen kıldıklarını, güçlünün yerine haklının güçlü olduğunu söyleyenler bil ki doğru söylemiyorlar… Albert Eınstein’in şu sözünü sakın unutma.

‘Problemleri Onları Üretenler Asla Çözemez.’ Problemlerden kurtulmak için, problemleri üretenlerden kurtulman şart. Bunun için elimizde bir reçete var mı?  Elbette, çok şükür ki bizim toplumumuzda her derdin ilacı mutlaka var. Ümitsizliğe asla yer yok: ‘ Her şeyin düzeleceğine inanarak dua edelim. Her şeyi düzeltebileceğimize inanarak mücadele edelim. Bir gün her şeyin biteceğine inanarak sabredelim.’

Birde kırdıkları bunca cevize rağmen hala vazgeçilmez olduğunu sanan birileri varsa etrafımızda onlara: ‘uyurken üstünüzü güzelce örtün, bazı rüyalar uzun sürer, üşütürsünüz’ deyip, sakın uyandırmayalım

Yazarlar Haberleri