Said Nursî Hazretlerinin “Medeniyet-i Kur’ânîye” fikri 

Batı’nın ,“Medeniyet bizdedir siz de yok” şeklindeki propagandaları karşısında aydınların ve devlet ricalinin recüliyetini kaybettiği bozgun dönemlerinde medeniyet hakkında âlimlerce alelacele yapılan tariflerin çoğu ârızalıdır.Mağlubiyet...

Batı’nın ,“Medeniyet bizdedir siz de yok” şeklindeki propagandaları karşısında aydınların ve devlet ricalinin recüliyetini kaybettiği bozgun dönemlerinde medeniyet hakkında âlimlerce alelacele yapılan tariflerin çoğu ârızalıdır.

Mağlubiyet psikolojisiyle medeniyetinin esaslarını tecditten mahrum bozgun aydınlarının ahkâm kestiği yıllarda Said Nursî Hazretleri medeniyet fikrinin, silkiniş geçirmesi gereken Müslümanların önüne gelen bir mesele olduğunu söyler ve tesbitlerine İslâm medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında mukayeseler yaparak başlar.

 GARB MEDENİYETİNE KARŞI “ŞERİAT-I GARRÂDAKİ MEDENİYET”

Batı’nın kibirle yükselttiği medeniyetini (uygarlık demek münasiptir) “Medeniyet-i habise”, “Garb medeniyet-i sefihanesi”, “muzır ve sefih medeniyet” ifadeleriyle kerih bir şekilde adlandırır. Bu kerih medeniyetin karşısına “Medeniyet-i Kur'ân”, “Medeniyet-i hakikiye” ve “Şeriat-ı garrâdaki (nurlu) medeniyet” mefhumlarıyla çıkar.

Ona göre medeniyet; ilim, fen ve san’atta tekâmül etmiş cemiyetlerin İslâmiyetin emirlerine göre usulü dâiresinde yaşayışıdır. Bu yaşayışın zemini İslâm’dan neşet eden adâlet ve şehirliliktir. Şeriat faziletli medeniyetin kaynağıdır ve İslâm medeniyeti bir başka medeniyete muhtaç değil, müstakil olmalı. Müslüman vasfını koruduğu müddetçe istiklâlini de koruyacaktır.

“Sözler” kitabının “Lemeât” bölümünde yer alan (s.663- 667) medeniyet bahsinden anladığımızı şöyle hülâsa edelim:

Medeniyet, Kur’ân-ı Kerîm ahlakî esasları üstüne kurulmazsa kalplerinden hürmet ve merhametin çıktığı insanların akıl ve zekâveti gâyet dehşetli ve gaddâr canavarlar hükmüne dönüşür ve bir daha siyâsetle idâre edilmez. Mârifet, san’at ve ticâret sâhaları üzerine kurulursa da temel esaslarını mânevî değerler ve telakkîler teşkîl eder. Beşer dehasından çıkan düşünce ve felsefeye istinat eden Batı medeniyetiyle vahy-i ilâhî’den gelen İslâm medeniyeti temel ilkelerde uyuşmaz, te’lîf olmaz, ortak tarafları bulunmaz ve bütünüyle farklı anlayışlara dayanır.

Medeniyet çarkını işleten beş temel ölçü vardır: Nokta-i istinad, Hedef, Düstûr-u hayat, Cemâatlerin râbıtası, Semerâtı (elde ettiği neticeler).

Batı medeniyetinin dayandığı nokta kuvvettir ve hedefi menfaattır. Düstur-u hayatı cidaldir (menfaat için mücadele). Cemaatlerin râbıtası unsuriyet, yâni menfî milliyettir. Semerâtı (gayesi), hevesât-ı nefsiyeyi (dünyevî istekleri) tatmin, hâcât-ı beşeriyeyi (insan ihtiyaçlarını) tezyîd (artırma) ve teshîldir (kolaylaştırmak).

Hikmet-i Kur'âniye bakımından medeniyetin dayandığı esas fazîlet ve rıza-yı İlâhîye istikametindedir. “Düstur-u cidal (kavga kuralları) yerine düstûr-u teâvünü, yâni umumi yardımlaşma kaidelerini esas tutar. Cemaatlerin râbıtalarında unsuriyet, yâni milliyet yerine râbıta-i dinî (ümmet birliğini) kabul eder. Nefsanî gayelere engel olur, ruhu yüksek ulvî mertebelere teşvîk eder. Din ve faziletin kaidesi birleştirmek ve birbirinin imdadına yetiştirmektir.               

 “BATI MEDENİYETİ BEŞERÎ DEHAYA, İSLÂM MEDENİYETİ HÜDA’YA DAYANIR”                                                                                                                    

Batı medeniyetini kastettiği pozitivist ve seküler anlayış üstüne yükselen “Medeniyet-i Hâzıra’nın (şimdiki medeniyet) hayat-ı içtimaiye-i beşeriyedeki” prensiplerinin maddî kuvvete dayandığını ve hedefinin menfaat olduğunu söyler:

İnsanları pis ahlâka sevkeden, fısk çamuru ile mülevves (kirli) Batı medeniyeti beşerî dehaya, İslâm medeniyeti Hüdâ'ya dayanır. Bu temel farklardan dolayı ikisinin birleşme ve barışması imkânsızdır. Batı medeniyetinde deha dimağda işler, kalbi karıştırır. Nefse ve cisme bakar, nefsânî kabiliyetler geliştirir ve insanı şeytanlaştırır. Sadece dünya hayatını tanır, maddeperesttir. İslâm medeniyetinin kaynağı Hüda’dır ve ruhu aydınlatır, kabiliyeti ve tabiatı ışıklandırır. Himmetli insanı melekleştirir. Allah’ın şuurlu sanatını ve hikmetli kudretini gösterir.

 “MİMSİZ MEDENİYET”

Bu sebepledir ki Batı medeniyetinin kuyruğu olan Cumhuriyet devletinin yerleştirmeye çalıştığı asrî medeniyete denî, alçak ve ahlâksız mânasına gelen “Mimsiz medeniyet” diyor. “Medeniyet bu ise, medeniyetten istifa ettiğini…” söyler. Sadeleştirerek nakledelim:

Mimsiz medeniyet, şeriatça merdud (reddedilmiş), sefih, gaddar, vahşi, dışı süs, içi pis, beşerin nefs-i emaresidir ve kurtlanmış bir ağaca benzer. Mimsiz medeniyette (Kemalist Cumhuriyeti kastediyor) görmediğim fikir hürriyeti ve ifade serbestliği Şarkî Anadolu’nun dağlarında tam mânâsıyla hükümfermadır. Eğer medeniyet haysiyet kırıcı tecavüzlere, nifak verici iftiralara, şeytancasına mugalatalara, diyânette laübalicesine hareketlere, istibdad, sefahet ve zillete müsait bir zemin ise, yüksek dağlardaki bedeviyet çadırlarını tercih ediyorum.(Said Nursî /Tarihçe-i Hayatı, s. 75.)                                                                                                                                         

Kitaplardan öğrendiğimiz üzere, “Mimsiz medeniyet” ifadesindeki “medeniyet” kelimesinin ilk harfi olan “mim” kaldırıldığında “deniyet” mânasını almaktadır. Deniyet ise alçaklık, ahlâksızlık gibi mânaya gelir ki, bu fiilin sahibine de denî veya ednâ kişi denir. Medeni olamayan, yâni Hz. Peygamberimizin mübarek ismi Muhammedî (s.a.v.) olmanın sembolü ve ilk harfi olan mimi düşüren ve böylece denî olan demek.

Ona göre Avrupa ikidir. Birincisi İsevînin din-i hakîkîden ve İslâmiyetten aldığı feyz ile cemiyet hayatı için nâfi sanatları, adâlet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden Avrupa’dır ki bunu kastetmediğini belirtir. Felsefenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını, yâni kötülüklerini mehâsin (güzellik, iyilik) zannederek beşerî sefâhete ve dalâlete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ettiğini söyler.

 “İSLÂM AHLÂKINCA TEKNOLOJİ MEDENİYETE KAZANDIRILMALI…”

Fakat Avrupa’dan  “Terakkiyât-ı medeniyete yardım edecek noktaları almamız” gerektiğini de söyler. Devrin bütün münevveran ve âlimlerinde olduğu gibi ona göre de teknik, medeniyetin istinad ettiği mârifet (ilim), san’at ve ticaretten ibâret üç esasın sanat kısmını temsîl eder. Teknik, insanın aczine ve ihtiyacına binaen Allah’ın bir lütfudur.

Batı’nın fen ve teknolojisinin İslâm medeniyet anlayışıyla uyuşmayacağını, medeniyetin teknik gelişme hedefinin olmadığını, medeniyetin İslâm’dan neşet eden adâlet, sosyal hayat ve şehir düzeni olduğunu söyleyenlerin aksine teknolojik imkânların İslâm ahlâkınca medeniyete dâhil edilmesi fikri Said Nursî Hazretlerinde vardır.

Medeniyete dair fikirleri, İslâmî ahkâmın hâkim olduğu bir sistemde Batı’nın fen ve teknolojisinin insanlığa faydalı olacağına inanan A. Cevdet Paşa, Sait Hâlim Paşa, Mehmet Âkif, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç gibi muhafazakâr İslâmcı çizginin medeniyet anlayışıyla benzerlik taşır.

Bozgun devrinin muhafazakâr birçok âlim ve aydınlarında olduğu gibi, Batı’nın teknolojisini kendi millî ölçüleriyle ikame eden Japon modelinin alınması fikri de bu yöndedir. Görüşlerinin hülâsası sadeleştirilmiş Türkçe ile şöyle:

Kesb-i medeniyette (medeniyet kazanmada) Japonlara iktida (örnek almak) bize lâzımdır. Medeniyetin güzellikleri ve iyilikleri) insaniyet-i kübranın (insanlığın en mükemmeli olan İslâmiyetin) mukaddimesidir. Teknolojinin insanlığa getirdiği faydalar, insanın diğer canlılardan üstünlüğünün küçük bir göstergesidir. Bu sebepten, insanoğlu uçaklarla kuşlardan daha süratli uçabilmiş, denizde balinaları geçebilmiş, hattâ uzayda keşiflere çıkabilmiştir. İslâmiyete sarılmazsa kötü ahlâklı birisi yerde gezerken de o ahlâkı taşır, aya çıksa da aynı huyunu oraya da götürür. İslâmiyetten ruh almayanlar, medeniyetin iyiliklerini de kötüye kullanmışlardır. Yaptıkları uçaklarla masumları bombalamışlar. Bu zamanda İla-yı Kelimetullah maddeten terakkiye mütevakkıftır. Medeniyet-i hakikiyeye girmekle ilâ-yı kelimetullah edebiliriz. Bizim muradımız medeniyetin güzellik ve iyilikleridir; günahları ve seyyiatları değildir.(Said Nursî, Muhakemat)                                                                                                                                                                       

Bu noktada bir açıklama yapmak gerekiyor. Muhafazakâr İslâm anlayışına sahip mütefekkirlerin İslâmî esaslara bağlı olarak Batı’nın teknolojisinin Müslüman ahlâkınca alınması fikrinin, Batı’nın medeniyet metodlarını İslâm’ın miri malı gibi gösteren modernist İslâm taraftarlarının fikirleriyle (Fazlurrahman gibi) ayrıştığını belirtelim.

----------------------------------------------------------------------------

 HER SAYISIYLA İSLÂM MEDENİYET DOSYASI YAPAN “TERKİP VE İNŞA DERGİSİ” NİN 6. SAYISI ÇIKTI

Fikir Teknesi Yayınları’nın kurucusu Haki Demir’in sahipliğinde ve Metin Acıpayam’ın Yayın Müdürlüğünde çıkan Terkip ve İnşa Dergisi 6. Sayısıyla içtimaya çıktı. Bütün görevi yalnızca medeniyet fikri üstüne düşündürmek olan “Terkip ve İnşa” dergisinin mündericatı şöyle:

Takdim / Editör Adnan Köksöken

İlimlerin tasnifi ve terkip ilimleri / İbrahim Sancak

Terkip İlimleri / Haki Demir

Said Nursî Hazretlerinin “Medeniyet-i Kur’ânîye” fikri / Ahmet Doğan İlbey

Terkip ilimleri yoksa eklektizm kaçınılmazdır / Nurettin Saraylı

Pozitif akıl-Bilgi kaosu-Eklektizm Üçlü kıskacında Ne Yapmalı / Atilla Fikri Ergun

Bütün fikri ve eklektizm / A. Bülent Civan

İhtisaslaşma ve terkip ilimleri / Ebubekir Sıddık Karataş

İhtisaslaşma ve bilgide kaos / Faruk Adil

İhtisaslaşma meselesi ve bilginin terkibi / Metin Acıpayam

Tevhid ve vahdet çerçevesinde bilgi bahsi / Hamza Kahraman

Maarif nizamı ve terkip ilimleri medresesi /Abdullah Tatlı

Terkip ilimleri ve tetkik ilimleri / Ramazan Kartal

İlimlerin anası tefsir ilmi /Alihan Haydar

İlimlerin şahikası hakikat ilmi / Ahmet Kamil Tuncer

İlimlerin zirvesi insan ilmi / Selahattin Adanalı

Terkibin zirvesi tekevvün ilmi /Ahmet Selçuki

Kitap tanıtımı / Rıfat Boynubükük

Sempozyum iptal edildi / Mustafa Karaşahin

 

Yazarlar Haberleri