PKK ve yandaşlarının “Suruç protestosu” adı altında Türkiye’nin birçok şehir ve ilçelerinde vahşice, vandalca yaptıkları terör, devlet ve milletin varlığına karşı yapılmış bir savaş çağrısıdır. Öldürüyorlar, yakıp yıkıyorlar…
Savaştır bunun adı. Savaş açan düşman alçaklığın, vahşetin bütün şenaatını taşıyarak saldırıyor. “Kendilerine haksız yere saldırılan kimselere savaşma izni verilmiştir. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye kadirdir (Hacc suresi / 39-40).
O zaman açıp Kur’ân-ı Kerim’i böyle bir düşmana ne yapılır, gereğini yerine getirmeli. Merhamet, sevgi ve otoriteyi âyet üzere tatbikata koymalı:
“Müşrikler sizinle toptan savaştıkları gibi, siz de onlarla toptan savaşın” (Tevbe / 36). “Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez” (Bakara /190).
Hz. Ömer r.a. efendimiz gibi merhamet ve nizam devletiolmalı artık. Bu kadar gevşeklik yeter. Devletin ve milletin dirliği için gösteri ve eylemlere yasak getirilmeli, hayatın normal akışına, iç ve dış ticarî alavereye zarar vermeyecek şekilde ülkenin bütününde sıkıyönetim ilân edilmeli.
Sıkıyönetimin muhteva ve gerekçesi, Osmanlı Devleti’nde sıkça geçen nizâm-ı âlem anlayışıdır ki derhal tatbikata konmalı. “Yüce Allah, bekây-ı nizâm-ı âlem içün insan nevinden bir kulunu görevlendirir. O, fitne ve fesadı önler”
Devlet düzeni, devletin ve milletin bekâsı, kamu istikrarı ve asayiş gibi mânaları da ihtiva eden nizam-ı âlem siyaseti Türkiye’nin varlığı için elzemdir artık. Nizam-ı âlemin birçok mânaya geldiği bu yazının mevzu değil.
Onlarca târiflerden şu târif bugünkü âcil şartları ifade etmektedir ki hak ve hukuka riayet içinde merhamet ve sevgi esas alınarak nizam-ı âlem için sıkıyönetim hayata geçirilmeli. Yoksa bu ülke Irak’a, Suriye’ye, Afganistan’a, Yemen’e döner maazallah!
Evvel emirde Meclis’ten terör suçları için idam kanunu çıkartılmalı. AB’ye ve Batı’ya şöyle denmeli: “Bundan böyle benim ülkemde askerimi, polisimi ve vatandaşımı şehit eden, eylem yapan her PKK’lı ve benzeri teröristi anında asacağım…”
İslâm üzere oluşan Türk ve Kürtkardeşliğini parçalamaya kasteden her PKK’lı ve yandaşlarını, Türkiye ile birlik olmak isteyen Müslüman Kürtlere zarar vermeden yakalandığını yerde gerekçeleri halka duyurularak nizam-ı âlem için derhal asılmalı. Asılmazsa bu ülke parçalanır, bölünür, anarşinin önü alınmaz. Türkiye iç savaşa sürüklenir.
Etnik çatışmanın önü açıldı mı bir daha kapanmaz. Terörü ve PKK’yı kibarlıkla, diplomasiyle bitirmek mümkün değildir? Bundandır ki, Türkiye’nin bütününde gösteri, eylem ve benzeri hareketler yasaklanmalı, insanî hak ve hürriyetlerin kısıtlanmadığı bir sıkıyönetim ilân edilmeli. Herkes düşüncesini yazılı ve sözlü söylemeli, işine gücüne bakmalı…
PKK ve yandaşlarının devletin varlığına kastettiğini söylemek bu ülkedeki her Müslüman Kürdün de vazifesidir. Şu suali sormak mecburiyetinde bırakılışımız bin yıllık beraberliğin en trajik noktasına geldiğimizi gösteriyor:
Bu ülkedeki Kürtler safını belli etmeli, tercihini ortaya koymalı artık. Devlet-i âliye’nin istikbaldeki temsilcisi Türkiye ile birlikte yaşamak mı? PKK ve yandaşı siyasî parti ile kucaklaşıp bölünmek mi?