İnsan düşünen bir varlıktır. İnsan beyni düşünmeden duramaz. Düşünen insan daima hayatın anlamını ve bu hayattaki yerini aramaktadır. Hayatın anlamını ve hayattaki yerini bulma istediğinden dolayı Felsefe ve diğer bilimler doğmuştur. Jaspers tarafından söylendiği kabul edilen ‘Felsefe yolda olmaktır’ sözü çok tutulan geçerli bir sözdür. Bu sözün özü, cevaplardan çok soruların önemli olduğu ve aslında sonuca ulaşmak için gidilen yolun yani arayışın daha önemli olduğu vurgusudur. Bir adım daha ileri gidersek ‘Felsefe yolun kendisidir’ diyebiliriz. İnsan başlangıç ile son arasındadır. İnsan kendiyle başlayıp yine kendiyle bitirdiği hayat yolculuğunda; kendi olmak, kendi kalmak, kendi ölmek için ne yapabilir? Felsefe ve bilim tarihçisi, İhsan Fazlıoğlu, “Kendini Aramak” kitabında özellikle vahşi kapitalist dünyada; insanın duygu, düşünceden hareketle nasıl kendi olabileceği ve kendi kalabileceğini anlatır. Ayrıca Hakan Mengüç, ‘Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir’ kitabında özellikle Mevlana’nın mesnevilerinden hareketle bizlere tevafukları göstermeye, anlatmaya çalışır.
Mademki insan düşünen bir varlıktır ve insan beyni düşünmeden duramıyor. O halde insan tatilinde bile mesleği ve merakı doğrultusunda düşünür ve günlerini yeni şeyler arayarak geçirir. Biz coğrafyacılarda arazi çok önemlidir. Zira coğrafyacı gittiği yoldan geri dönmez ki farklı yerleri keşfedebilsin. O yüzden bende de yazları bir yandan tatil yaparken, diğer yandan da yeni arazileri inceleme ve keşfetme tutku haline gelmiştir. Türkiye coğrafyasını özellikle Akdeniz ve Torosları mümkün olduğu kadar görmeye incelemeye gayret ederim. Dağlarında, bayırlarında çocukluğumu, sahillerinde ise gençliğimi bulurum. Hatay, Adana, Kahramanmaraş, Mersin, Antalya ve Muğla illerinin mümkün olduğu kadar her yerini ayrıntılarıyla görmeye ve incelemeye gayret ederim. Yörüklerdeki samimiyeti, bir tas yayık ayranının ferahlatıcı etkisini, bir kaşık koyun yoğurdunun tadını, bu ürünlerin doğallığını ve bu ürünlerin ortaya çıkması için verilen emekleri bilirim. Dahası muhteşem kayalıkları, kızılçamları, meşelikleri, gözeleri, pınarları, kıl keçileri, arı kovanları, kıl çadırları, yük hayvanları, sürüsünün peşinde çobanları ve sayfiye evleri gezdikçe; bunları gördükçe Anadolu insanını bulurum, hayatımın anlamına anlamlar katar, hayattaki yerimi daha sağlam konumlandırırım. Memleketimin değerini daha da iyi anlar ve vatanımı daha çok severim. Yanan ormanları, yol kenarındaki çöpleri de görünce hem üzülür hem de sinirlenirim. Orta Torosların dağ yollarında yeterince gezmiş olmalıyım ki, hayatımın önemli sürprizlerinden biriyle karşılaştım. Bir köy tabelası üzerinde ‘NURULLAH’ yazıyordu. En sonunda 2000 m rakımda kendimi buldum. Demek ki benim bu arazilerde gezmemin bir sebebi varmış. Her ne kadar maddi olarak kendimi bulmuş olsam da manevi olarak aramaya, yani yolda olmaya devam. Ne diyordu kitap: ‘Her yolculuk insanın kendi içine doğru yaptığı yolculuktur’ Kalın sağlıcakla… N. KILINÇ