Şükür kelimesi iyiliği bilme ve onu ilan etme anlamlarına gelmektedir. Kul nimetleri dile getirip onu överek memnuniyetini bildirirse o zaman şükretmiş olur.
Bir ayet-i kerimede:
“Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin! Buyrulmaktadır.( Bakara Suresi 2/152 )
Nimetleri bilen kimsenin şükretmesi, ya sözlü olarak, ya fiilen, yahutta kalben, nimetin sahibine tazimde bulunması demektir.
İyilikler karşısında şükretmemek ise, açık bir nankörlüktür. İnsanlardan gelen küçük bir iyiliğe teşekkür eden insanın, Allahtan gelen sayısız nimetlere karşıda tazimle şükretmesi, kulluğun gereğidir.
Yaşayan canlıların tamamı, Allah’ın verdiği imkân ve ikram sayesinde hayatlarını sürdürürler. Onun için, akli muvazenesi yerinde olan her mümin, Allah’a olan minnet duygusunu hem dili, hem de kalbi ile hisseder ve şükreder. O’na karşı borçluluk duygusu ile yaşar. Nimete şükür olarak elini, dilini, gözünü ve kulağını her türlü kötülüklerden korumaya çalışır. Yüce Rabbimiz,
"Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız." Ayeti ile, insanlara verdiği nimetleri hatırlatmakta ve onları şükretmeye davet etmektedir. Yani şükredenlere sonsuz bir kurtuluş ümidi vermektedir. (Âl-i İmrân Suresi 3/145)
Şükür halini açıklayan bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur.
"İki haslet vardır, bunlar kimde bulunursa Allah onu şükredici ve sabrediciler arasına kaydeder:
Diyanette (Yani dini konularda) kendinden üstün olana bakıp, ona uymak.
Dünyalıkta kendinden aşağı olana bakıp, Allah'ın kendine vermiş olduğu üstünlüğe hamdetmek.
İşte böyle olan kimseyi Allah şükredici ve sabredici olarak yazar.
Kim de diyanette kendinden aşağı olana bakar, dünyalıkta da kendinden üstün olana bakar ve elde edemediğine üzülürse, Allah onu şükredici ve sabredici olarak yazmaz." Buyrulmuştur. (Tirmizî, Kıyamet)
Şükür, sadece dil ile “Ya Rab sana şükürler olsun “demekten ibaret değildir. Asıl olan şükür, Allah’ın verdiği nimetleri, O’nun emirleri doğrultusunda harcayarak şükretmektir. Yani nimetleri sadece kendisine kullanıp, diğer zayıf Müslümanları görmemezlikten gelmek mali yönden şükretme anlamına gelmez.
Şükür, nimetin artmasına vesile olduğu gibi, kaybolmasına engel olmakta, aynı zamanda iflastan da korumaktadır. Zira ayet-i kerimede:
(….Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! ." Buyrulmaktadır. (İbrahim Suresi 14/7)
Maddi olarak hiçbir şeyimiz olmasa bile, insan olarak yaratılmış olmamız, iman ehli bir ana ve babadan doğmuş olmamız ve Ahir zaman peygamberine ümmet olmamız, şükretmemiz için yeterli sebeplerdendir.
Allah’ın verdiği nimetler karşısında ona layık olmadığını aklından geçirip, Allah’tan utanılması da, davranış olarak bir şükür halidir.
Nice fakirler var ki, bir lokma ekmeği bulduğu zaman, Allah’a şükreder, zenginlerin debdebeli hâlini de asla düşünmez. Ama nice zenginler de vardır ki, milyarlara sahip olmasına rağmen, daha fazlasına ulaşamadığı için, üzüntü girdabında boğularak yaşar.
Şükretmek aynı zamanda Allah korkusuna dayanmaktadır. Zira bir ayet-i kerimede:
“Allah’tan sakının ki şükredebilesiniz.” Buyrulmuştur. (Al-i İmranSuresi 3/ 123)
Küçük bir ikram karşısında küçülüp, ikram sahibine methiyeler düzen insanoğlunun, her iyiliğin hakiki sahibi olan Yüce Allah’a karşı şükretmemesi, nankörlükten başka bir şey değildir Çünkü Allah’ın verdiği nimetler yanında kulun ikramı, denizde bir damla bile değildir.
Nimetlerdeki şükür, helal şeyler için geçerlidir. Haram şeyler için geçerli değildir. Haram kazançta mutluluk arayanlara mutluluk haram olur. Mesela; Muhtaç bir kimse aldığı yardım haram şeylere harcadıktan sonra elhamdülillah dese, böylece şükretmiş sayılmaz. Yardım edilen parayı helal şeylerde kullanırsa, o zaman şükrü kabul edilmiş olur.
Allah hakkıyla şükretmeyi ve şükredenlerle beraber olmayı nasip eylesin. 25.9.2022
Ali KARA
Emekli Müftü