GÖZYAŞI   RAHMETTİR

Hakk’ın sevdasıyla yanan kalplerimiz, gözlerimizin okyanusunda serinler. Bu serinliğin hazzını yaşayabilen insanların gönül diliyle terennüm edilen her kelime; göz pınarlarında ifadesini bulurken gözler terler ve gözyaşı...

Hakk’ın sevdasıyla yanan kalplerimiz, gözlerimizin okyanusunda serinler. Bu serinliğin hazzını yaşayabilen insanların gönül diliyle terennüm edilen her kelime; göz pınarlarında ifadesini bulurken gözler terler ve gözyaşı olarak yanaklarda gamzeleşir.

İç âlemimizde şâhikalaşan duyguların, gözlerden inciler halinde süzülmesini ifâde etmeye bilmem ki kelimeler kâfi gelebilir mi? Acabâ bunu târife dil muktedir midir?

Kelimelerin tükendiği yerde,  kelâmın hâlimizi ifâdeye âciz kaldığı vakit ya da dilin bîçâre düştüğü durumlarda göz pınarlarından kopan yağmur tâneleri en veciz bir biçimde arz-ı hâl eder ahvâlimizi…

Göz; kalbin penceresi, gözyaşı ise yürekte meydana gelen duygu selinin göz pınarlarında maddî olarak tebellür etmesi, bir başka ifâdeyle gözyaşı kalbin ağlamasıdır.

Kalbin ağlamasının aslî mânâsı ise; “akleden kalp”[1] ile hayatın hakîkatini anlamak, fânî âlemde yaşadığını idrâk edip bâkî olanı kazanmak cehdiyle çalışmak ve dünyayı kalbine koymadığı için Mutlak Hakîkat aşkıyla bulutlanan gözlerden rahmet damlaları dökmektir.

Unutmamak gerekir ki, gönül kalemine çekilip göz pınarlarına dökülen ve bizlere “tatlı bir huzur” veren gözyaşı, kalbin her türlü katılığını yumuşattığı ve “süveydâ-yı kalb”in  çâresi olduğu gibi, insanların maddî ve mânevî hastalıkları için de rahmânî bir şifâdır.

Gönül ikliminde volkanlaşıp, göz pınarlarından damla damla dökülen gözyaşları, rahmet olup,  uhrevi bir esinti getirir mâverâdan… O gözyaşları ki, sabah güneşine tebessüm eden duâların parıldayan şebnemleri olarak arz-ı didâr eder çehrelerde...

Göz pınarlarından süzülen; kimi zaman müteessir, kimi zaman mütebbessim olan katrelerde ne ummanlar gizlidir. Derûnî sevdalârın bir tezâhürü olan bu nûrânî katreler; damladaki deryâyâ işâret etmektedir, bulgur bulgur dökülen gözyaşlarında... Çünkü Allah (c.c.) için dökülen gözyaşı rahmettir ve kalpteki Muhabbetullah’ın dışa yansımasıdır aslında…

* * *

Gözyaşı; sâdece hislendiğimizde veya hüzünlendiğimizde gözpınarlarımızdan akan basit bir sıvı değildir. Göz kapaklarının altındaki kesecikler, devamlı olarak gözyaşı salgılayarak korneanın kurumasını ve sinirlerinin tahriş olmasını engellediği, göz kapaklarının rahat hareket etmesini sağlayıp, göz küresinin kayganlığını temin ettiği gibi, gözyaşı aynı zamanda gözü enfeksiyonlara karşı da mukâvim kılan mûcizevî bir ilaç özelliğindedir.

Gözyaşının içinde  “lizozim”[2] denen çok kuvvetli anti bakteriyel özelliğe sahip bir madde bulunur ve bu madde de gözü mikroplardan korur. Ayrıca gözyaşı, dışarıdan gelen yabancı cisimciklerin korneaya yapışarak göze zarar vermesini önlediği gibi, damarsız bir yapı olan korneanın beslenmesini de sağlar.

Gözyaşı; dış dünya ile göz arasında bir bariyerdir. Her 10-15 saniyede bir istemsiz olarak gerçekleşen göz kırpma hareketi, gözyaşını gözün tüm yüzeyine eşit olarak dağıtır ve böylece hem gözü nemlendirir, hem havadaki oksijeni korneaya iletir, hem korneanın saydamlığını devam ettirir, hem de gözü bir takım dış etkilerden korur.

Bütün bu görevleri eksiksiz olarak yerine getirmesi için Cenâb-ı Allah’ın bize bahşettiği sayısız nîmetlerden birisi olan gözyaşı pek çok kimyasal madde ihtivâ eden üç tabakadan müteşekkildir. Gözyaşı; en içte “musin” denen kayganlaştırmayı sağlayan tabakadan, ortada “aköz” yani sıvı tabakadan ve en dışta ise “lipit” denen yağ tabakasından oluşmaktadır. Böylece bu üç farklı yapı sâyesinde gözyaşı; göz yüzeyini pürüzsüz hâle getirdiği, korneaya oksijen geçişini sağladığı, gözü dış etkilerden ve mikroplardan koruduğu gibi, aynı zamanda gözyaşının buharlaşmasını ve gözün kuru kalmasını da önlemektedir.

Rahmet yağmayınca toprağın kuruyup çoraklaştığı gibi, yukarıda ifâde etmeye çalıştığımız tıbbî sebepler dolayısıyla da gözyaşı olmayınca göz kurur ve kornea çoraklaşır. İnsanlarda gözyaşı eksikliğiyle ortaya çıkan, tıbbî adı “Keratoconjunctivitis sicca” olan, halk arasında “kuru göz hastalığı” diye bilinen bir sendroma sebep olur. Bu hastalık; gözyaşının yeterli olmaması dolayısıyla gözün kuruması sonucu korneanın yapısının bozulmasına, kalınlaşmasına, harâbiyetine, görme kaybına yol açan ve hatta -tedâvî edilmezse- körlüğe bile sebep olan ağır bir tabloyu karşımıza çıkarır.

Hâsılı kelâm, mânevî bakımdan olduğu gibi,  tıbbî açıdan da gözyaşı, insan sağlığı için çok büyük bir rahmet ve nîmettir…

* * *

Beşeri duygular; Hakk’ın dergâhında arındığı, Muhabbetullah ikliminde  “Gül” kokladığı ve İlâhî aşkı solukladığı zaman; gözlerdeki yaş, nâmütenâhi bir mânâya erişir ve semâvî bir rahmet çağlayanına dönüşür. Ve işte o zaman, rahmânî duygulara sıla olur gözyaşları... Çünkü;  “Âlemlerin Rabbi” de Kur’ân’da kullarına; “Az gülsünler, çok ağlasınlar”[3] diye îkazda bulunduğu için Müslüman melâle âşinâ olan gözü yaşlı insandır.   Kezâ, “Âlemlere Rahmet” olarak gönderilen Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) de; “Allah korkusuyla ağlayan ve Allah yolunda uykusuz kalan (sınırda nöbet bekleyen) göze Cehennem ateşi dokunmaz.”[4]  ve “Allah’ı anarken, Allah korkusuyla gözlerinden yaş akana, kıyâmette azap olmaz.”[5]  diye büyük bir müjde verirken;  Benim bildiğimi siz bilseniz; az güler, çok ağlardınız[6] diye de Mahşer Günü için bizleri uyarmıştır.

Gözyaşı; Rahmân’ın şefkatli gönüllere ihsânı; aşkın, kelimesiz ve sadâsız lisânı, kalpteki hissiyâtın en güzel tercümânı, kulun en samîmi duygulara yazdığı arz-ı hâl beyânıdır.

Gözyaşı; duâların müstecâb olması için abdin Rabb’e en latif şükranı, cehennem ateşini söndüren afv ü mağfiret ummânı, bir nedâmet fermânı, bir tevbe-i nasuh limanı ve günahların sebeb-i gufrânıdır.

Yağmurun yeryüzünü yıkadığı gibi, gözyaşı da sel gibi günahları siler süpürür…  Gözyaşının günahları temizleyeceğini söyleyen Hazreti Yunus, bu hâli şiir diliyle ne de güzel ifâde etmiş ve;

Derviş Yunus eydür ahî

Gözyaşı siler günahı

Hakk’a aşıkım  vallahî

Derdim vardır inlerim.”

demiştir.

Bir lütf-u İlâhî, bir ikrâm-ı Kutsî ve bir rahmet-i Rabbânî olan gözyaşı,  abden Rabb’e gönderilen “Beyaz Dilekçe”lere atılan en mümtaz imzâdır. Çünkü gözyaşı, en samîmi duâdır. Zâten duâların en hayırlısı ve en makbûlü de gözyaşıyla yapılandır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de; “Ürpermeyen kalpten, ağlamayan gözden sana sığınırım Allah’ım”[7]  diyerek Hakk’a yalvarmış ve duâlarını o mübarek gözyaşlarıyla taçlandırmıştır. O’nun aydınlık yolunda olmayı en büyük bahtiyarlık sayan iman erlerinin de göz pınarlarından yaş eksilmemeli ve gözyaşları sel gibi çağlayıp akmalıdır. Bu konuda Hz. Mevlâna da “Gözyaşı nerdeyse rahmet oraya iner” demektedir. Muhabbet-i Resûlulah ve Muhabbetullah aşkıyla dökülen gözyaşları için Evliyâullah da; “Cehennemin korkunç kıvılcımlarını söndürecek olan Allah  (c.c.) ve Resûlullah (s.a.v.) için dökülen gözyaşlarıdır.” ifâdesini kullanmaktadır. Bu yönüyle, gözyaşlarının her damlası bir Aşkullah ürpertisidir ki, Cennet’teki kevserlere müsâvîdir, rahmet-i İlâhî’ye ilticâdır ve Rızâ-i Bârî’ye erişmeye vesiledir.

Allah’ım!..  Afv-ı İlâhîye ve Rızâ-i Bârî’ye giden yollardaki kapıların açılmasına vesile olan, yürekten süzülüp gelen ve göz pınarlarından seccadelere dökülen ırmakları ceyhûn eyle...  Gözlerimizden, gözyaşını  eksik  eyleme  ve  dergâhı  Ulûhiyyetine;  her  cümlesi   gözyaşıyla  noktalanmış, “Beyaz  Dilekçe”lerden  oluşan  duâlar  göndermeyi  bizlere  nasip  eyle  Ya   Rabbî!..

Ezel ve Ebed Sultanı’nın huzurunda; ellerimiz semâda, dillerimiz duâda iken; sükûnun meddini yaşayan bizler de, gözyaşlarımızla ıslanmak istiyor ve Üstad’ın;

“Ağlayın su yükselsin

Belki kurtulur gemi[8]

mısrâlarını terennüm ediyoruz ve Hz. Mevlânâ’nın; “Akıllılar önceden ağlar, ahmaklar sonradan ağlar.” îkazını da hiç unutmuyoruz.

“Bir”i isteyip, “Bir”in rızasını kazanmağa çalışan, “Bir”de fâni olan, çokluk ve kesretin dağınık esbabından sıyrılan, teslimiyetin tevekküle bakan yamaçlarında;

“Mâsivâdan el çekip mahlûkattan ümidi kes;

Virdin olsun her nefes; Allah bes, bâkî heves”[9]*

diyen Hakk dostları da, Âlem-i İslâm’ın perişan hâline gözyaşı döküp;

“Gitme ey yolcu, berâber oturup ağlaşalım,

Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım[10]

dizelerinde ifâdesini bulan hâli kuşanmıştır / kuşanmaktadır.

Ve bizim de; gönül dilimizim mîmârı Bizim Yunus’un şu nutk-i şerîfini hiç hatırımızdan çıkarmamız gerekir:

          “Bu fenâda bir garipsin,

          Gülme gülme ağla gönül,

          Derdin dahi çoktur senin,

          Gülme gülme ağla gönül.

        

          İşin gücün cevr-ü cefâ;

          Dünya kime kıldı vefâ

          Hani Muhammed Mustafâ (s.a.v.)

Gülme gülme ağla gönül.”

  

Güzelliklerin hicret ettiği, huzurun yâd ellere gittiği Türk-İslâm coğrafyasındaki acı ve ıstırap dolu yılların bitmesi,  sevinç gözyaşları dökeceğimiz günlerin yakın olması duâ ve niyâzıyla…

Selâm olsun, Allah (c.c.)  için gözyaşı dökenlere... Selâm olsun, Cenâb-ı Hakk’a, her harfi gözyaşıyla yazılan “Beyaz Dilekçe”[11]ler gönderenlere…

Ve selâm olsun, “En Güzel”e sevdâlılara...

Dr. Mehmet GÜNEŞ

 

[1] Kâf, 50/37

[2] Lizozim: Gözyaşı, tükürük, ter ve mukus gibi vücut salgılarında bulunan bir madde olup, Muramidaz veya N-

asetil muramit glikan hidrolaz olarak da isimlendirilen glikozit hidrolaz cinsi bir enzimdir.

[3] Tevbe,

9/82

[4] Gümüşhânevî, Ramuzu’l-Ehadis, VIII, 371

[5] Tirmizî, Fezâilü'l–cihâd, 12; Gümüşhânevî, Ramuzu’l-Ehadis, I, 386

[6] Buhârî,  Küsûf, 2; Suyûtî, Camiu's-Sagîr, II, 10

[7] Tirmiîzî, Da’avât, 30

[8] Necip Fâzıl Kısakürek, Çile, Duâ, 418

[9] Lâ-edrî; *“Allah(c.c.)’ın dışındaki her şeyden uzak dur, yaratılmışlara bel bağlama; her nefes

  Allah(c.c.)’ın esmâsını zikreyle, Allah (c.c.) her şeye kâfidir ve O’nun dışındaki her şey geçici hevestir.”

[10] Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Hakkın Sesleri, 187

[11] Bahattin Karakoç, Beyan Yayınları, İstanbul, 1996.

Yazarlar Haberleri