Sözüm ona; ‘Amerika Birleşik Devletleri stratejik ortağımız, Avrupa Birliği Üye Ülkeleri ise müttefikimiz.’ Hal böyle iken, bu bloklarda yer alan ülkelerden bize bizden de onlara bir zarar gelmemeli. Peki, durum böyle mi? Böyle olmadığını tüm çıplaklığıyla görüyoruz.
Ülkemizde çok ciddi terör olayları yaşanıyor, dostumuz dediğimiz ülkelerden ses seda çıkmıyor. Terörü kınayıp, dayanışma ve iş birliği içinde hareket edeceklerini bildirecekleri yerde aba altından sopa göstermeye çalışan sözde dostlar ve stratejik ortaklar çektiğimiz acılar karşısında zil takıp oynuyorlar.
Canımız yanıyor. Çok uzun yıllardan beri terörle yaşamaya alıştık. Terörü ve terör örgütlerini tüm dünya ülkelerinden daha iyi tanıyoruz. Bu sebeple; ‘terörün iyisi/kötüsü, dini/mezhebi olmaz, teröristten dost olmaz’ diye dünyayı uyarmaya çalışıyoruz. ‘DEAŞ ne ise PKK ve PYD odur’ diyoruz ama kör ve sağır rolünü oynayan sözde müttefiklerimizi ikna edemiyoruz.
Son bir ayda yaşadıklarımıza bakıldığında, özellikle ülkemizdeki Türk Milliyetçilerinin çok uzun yıllardan beri en yüksek bir tonla haykırdığı; ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ sözü bir kez daha doğrulanmıştır.
Bu iddia her ne kadar bizi batıdan soyutlayan, kendimizi ötekileştiren bir söylem olsa da tarihi açıdan değerlendirildiğinde yanlış bir iddia değildir. Tarihin derinliklerindeki unutulmuş olaylara baktığımızda gerçekten Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını rahatlıkla görülebilmekteyiz. Batıyla olan ilişkilerimizi bize hiçbir zaman dost olmayacaklarını bilerek yürütmeliyiz.
Batı, Türkleri; ‘her zaman savaşılması, yok edilmesi, başı ezilmesi gereken bir düşman’ olarak görmüştür. Bugün de batının Türklere bakışı değişmemiştir. Orta çağda bakış açıları neyse bugün de aşağı yukarı aynıdır. Batılılara göre Türkler; ‘barbar, vahşi, cahil, insanlığın önündeki en büyük engel, deccal, Tanrının gazabı’ şeklindedir.
Bilirsiniz; Hıristiyan dünyasının Türk düşmanlığı Selçukluların 1071 Malazgirt savaşıyla Anadolu’ya girmesiyle başlar. O tarihe kadar Orta Asya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan, barbar diye nitelendirdikleri Türkler, yüzyıllarca egemenlikleri altında olan Anadolu’yu ellerinden almış, kendilerine vatan yapmıştır. Bu tarihten itibaren Avrupa için Türkler uzaklarda yaşayan bir millet değil, yanı başlarında hem de kılıç zoruyla topraklarını ellerinden alan ve dinlerini değiştirmeye çalışan azılı bir düşmandan başka bir şey değildir.
1071 tarihinden beri düşman kabul ettikleri Türkler, 1453 yılında Fatih tarafından İstanbul’un fethedilmesi ve atıyla şehrin kapısından şehre girmesiyle birlikte ‘baş düşman’ konumuna yükselmiştir. İstanbul’un fethi Avrupa için büyük bir sarsıntı olmuştur. Kaybedilen yer alelade bir toprak parçası değildir. Kaybedilen yer, Hıristiyanlığın 1000 yıllık başkenti, Ortodoks mezhebinin merkezidir. Takdir edersiniz ki bu durumun kabullenmesi, hazmedilmesi mümkün olmayacaktır. Türk düşmanlığı sonsuza kadar devam edecektir.
Batı devletleri baş düşmanımız da diğer ülkelerle aramız çok mu iyi? Elbette değil. Dünyada Türk düşmanı o kadar çok ülke vardır ki saymakla bitiremeyiz. Bu durumu daha iyi kavramak için tarihsel sebepleri iyi bilmemiz gerekiyor. Avrupa ve Batılı devletlerinin inandıkları, en çok canlarını yakan millet Türklerdir. Türklerin dışında başka hiçbir kavim/millet Avrupa’nın içlerine kadar girememiştir. Ruslar, İranlılar, Hindistanlılar, İrili ufaklı Arap ülkeleri ve İsrail için Türkler hep baş düşman konumundadır. Bu devletlerin kimisi dinimizi kimisi ise ırkımızı kendine tehlike görmektedir. Bu sebeplerle Türkleri yok etmek tarihten silmek tüm Avrupalıların, Rusların, Hinduların, Arapların, Ermenilerin, Yahudilerin, İranlıların ve Arapların önceliği olmuştur. Olmaya da devam edecektir.
Uyanık olmalıyız. Düşmanlarımızı küçümsememeliyiz. Ecdadımız bu topraklara geldiği günden beri adaletle hükmedip, israftan ve aşırılıklardan uzak, İslam’ın emrettiği gibi dosdoğru bir yaşam sürmeliyiz. Cenabı Haktan gayrısına baş eğmeden onurumuzla yaşamalıyız.
Bireylerin geçmişinde olduğu gibi milletlerin geçmişinde de iyi ve kötü günler vardır. Biz millet olma bilinciyle hareket etmeliyiz. Dinimizi, milletimizi ve topraklarımızı emanet edeceğimiz yavrularımızı; ‘ Ben Müslüman’ım, ben Türk’üm diyenlere emanet etmeliyiz’ FETÖ’cülere değil. Biz bir ve beraber olursak yaşadığımız bu kara günler, arkadan hançerlenmeler, ihanet saldırıları yok olup gidecektir. Ümitsizliğe, yeise ve endişeye asla gerek yoktur. Ama ‘Türk’ün Türk’ten Başka Dostu’ da yoktur. Biline ve gereği mutlaka yapıla. Her fırsatta en gür sesle; ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ diyerek haykırıla…