Bayramın Çağrıştırdıkları- I

Önce ayların sultanını bekledik büyük bir heyecanla. Manen ve maddeten onu karşılamak için bütün hazırlıklarımızı yaptık. Ne var ki bu kutlu misafir kimilerini hazırlıksız yakalamıştır. Mesela Temel’in efkârlı günlerine...

Önce ayların sultanını bekledik büyük bir heyecanla. Manen ve maddeten onu karşılamak için bütün hazırlıklarımızı yaptık. Ne var ki bu kutlu misafir kimilerini hazırlıksız yakalamıştır. Mesela Temel’in efkârlı günlerine denk gelmiştir ve o Ramazanı layıkıyla karşılayamamanın üzüntüsünü dile getirmiştir türküsünde:

"Uy Trabzan, Trabzan

İçi kalayli kazan

Efkârli günlerume

Geldi çatti remazan"

Derken, Ramazan’ı büyük bir sabır, kanaat ve ibadet içinde ifa ettik. Vücudumuz ve ruhumuz adeta yıllık bakımdan geçti ve varlık nedenimizin idraki ve tekrar kavuşmak temennasıyla mübarek aya veda ettik. Tabii orucu farklı mazeretlerle kazaya bırakanlarımız da oldu. Aşağıdaki türküde bu kazazedelerden birinin samimi itirafı ve pişmanlığı seziliyor:

Derenin kenarında

Kalayladım kazanı

Kız ben senin yüzünden

Yedim ıramazanı

Bu samimi itiraf ve pişmanlığın karşısında ne diyebiliriz ki… Dileğimiz mağfiret sahibinin, aşk uğruna ramazanı yiyen bu kulunu da affetmesi ve ayın bereketinden mahrum bırakmamasıdır.

Bayram, Ramazanın mükâfatıdır ve şimdi bu mükâfata erişmek için gün sayıyor, heyecanlanıyoruz. Kültürü oluşturan ögeler arasında önemli bir yere sahip olan bayramlar, bir lütuf olarak her yıl ayını, gününü, saatini şaşmadan gönül hanemize misafir olur; geldiği, girdiği yere huzur ve mutluluk bahşeder; bir başka halk türkümüzde de dile getirildiği üzere düşmanlıklara son verir:

"Bir dağ ne kadar ul'olsa

Bir kenarı yol olur

Buna bayram günü derler

Dostla düşman bir olur."

Bayram sevinçtir, coşkudur, neşedir, barıştır, mutluluktur ama Arif Nihat Asya, toplumu oluşturan bireylerin bayramı aynı şartlarda karşılamadığını ve bazı vatandaşların ve semtlerin bayramı bayram gibi yaşamadıklarını belirtiyor bir yazısında:

Bizde bayramlar da savaşlar gibi top atımıyla açılır; savaşı mı bayram diye, bayramı mı savaş diye karşılarız; anlaşılmaz.

Öyle derin uyuyanlar vardır ki onları bayram topları dahi uyandıramaz.

Şu dünyaya garip gelmiş, şu dünyadan garip gidecek öyle kimseler vardır ki on bayram bir araya gelse onlara hiçbir şer getiremez.

Bayramlar vardır ki geldiğine özür dileyerek gider.

Aramızda öyle insanlar vardır ki bayrama kapılarını ilelebed kapamışlardır, açtıramazsın.

Kapılar vardır ki kanatlarını ardına kadar açarak bayramı beklemişlerdir; ömürlerince bekleyeceklerdir.

Evler vardır ki bayram kapıda gözlerin siler de gider.

Öyle eller vardır ki yakalasalar kurban diye bayramı yatırıp keserler.

Öyle insanlar vardır ki bayram, içlerinde en mutsuzların adıdır.

Öyle sokaklar vardır ki, bayram korkmadan geçemez.

Öyle kapılar vardır ki içerden ‘Kim o?’ diye sorulduğu zaman bayram, adını söylemeye utanır.

Öyle bayramlar vardır ki ziyarete değil, helalleşmeye gelmiştir.

Öyle kimseler vardır ki el sıkmaya gelen bayram, ellerini avucunda günlerce tutsa ısıtamaz.

Öyle bayramlar olur ki, tokmak, hıncını davuldan almaktadır ve biz, ‘Bayram davulu çalınıyor’ zannederiz.

Dileğimiz odur ki bayramlar bayram gibi yaşansın.

Sosyal hayatın tanığı ve yansıması olan edebiyat, bu özel günlerin anlamını zenginleştirme konusunda geçmişten bu güne kadar görevini hakkıyla yapmıştır. Divan şairleri Ramazan ve Kurban Bayramı münasebetiyle bayramı konu edinen ve adına ıydiye denilen şiirler yazmışlardır. Denilebilir ki ıydiye yazmayan divan şairi hemen hemen yok gibidir.

Nef’î, bir ıydiyesinde,

"Iyd-i Ramazan revnak-ı bâzâr-ı cihandur".

diyerek Ramazan Bayramının cihan pazarının güzelliği, parlaklığı ve süsü olduğunu, dolayısıyla insanların bu özel günde bütün üzüntülerinden kurtulmasına şaşmamak gerektiğini ifade eder.

Bayramlar sevenlerin birbirini görmelerine fırsat vermesi bakımından da ayrı bir anlam taşır. İhtimal, nişanlılar hediye sepetini alıp nişanlısının evinin yolunu tutmuşlardır. Nitekim Divan şiirinin şıpsevdi yürekli şairi Nedim de bayramdan istifade etmek isteyenlerdendir. Bakın bir şarkısında bu düşüncesini nasıl ortaya koymaktadır?

Sevdiğim! Cânım! Yolunda hâke yeksan olduğum

Iyddir, çık nâz ile seyrane kurban olduğum!

Ey benim aşkında bülbül gibi nâlân olduğum

Iyddir, çık nâz ile seyrâne kurbân olduğum!

Sen açıl gül gibi zâr ile hezâr olsun Nedim!

Bend bend olsun ham-î zülfün şikâr olsun Nedim!

Sen salın canâ! Yolunda haksâr olsun Nedim

Iyddir, çık nâz ile seyrâne kurbân olduğum

Şair, bu şiirinde özetle bayramda sevdiğini bulunduğu yerden dışarı çıkmaya davet ediyor ve sevgilisini görmek suretiyle hem gönlüyle hem de gözüyle bayram yapmayı arzuluyor.

Şiirlerinde Hataî mahlasını kullanan Şah İsmail de, bayramın kişinin sevdikleriyle hasret gidermesi olduğu hususunda Nef’î’yle aynı düşünceyi paylaşıyor:

Ey Hataî, ıyd-i ekberdür cemali dilberin

Biz bu ıyd-i ekber’e kurbane gelmüşlerdeniz.

Şair günümüz Türkçesiyle, “Ey Hatai (Şah İsmail)! En büyük bayram, sevgilinin güzel yüzünü görmektir. Biz bu büyük bayrama kurban olmak için gelenlerdeniz.” diyor.

Büyük mutasavvıf Hacı Bayram Veli de, mutlak sevgili Allah’ı kendi içinde bulmanın mutluluğunu bayram olarak kabul ediyor:

Bayram’ım imdi, Bayram’ım imdi

Bayram ederler yâr ile şimdi

Hamd ü senalar hamd ü senalar

Yar ile bayram kıldı bu gönlüm

Rubai şairi Kenan Seyithanoğlu ise annesiz geçen bayramların burukluğunu dile getiriyor mısralarında.

Sensiz neye benzer bayram anneciğim

Dünyada en ulvi kavram anneciğim

Rüyamda diyorsun ki gül artık.. gülmek

Öksüzlere bayram da haram anneciğim

__________________________________________

Not: Yazı, ikinci bölümüyle devam edecektir.

Yazarlar Haberleri